İktidara vidalı şiddet...
Vicdanlar çınladı!
Necati DOĞRU

Büyür, ağaç olur.
Aydınlanma gelir.
Bakarsın bütün kulaklar, işitmesini bilen kulağa, bütün gözler bakmasını ve görmesini bilen göze dönüşür. Bütün yürekler bir olur, birlik olur sağırlığa son verir.
Vicdanlar çınladı.
5 gündür Türkiye’nin her yerinde on binlerce insan, çoğunluğu genç kız ve kadın, sokaklara döküldü. Aile sohbetlerinde, fabrikalarda yemek aralarında, üniversite dersliklerinde, adliye binası koridorlarında, köy odalarında, kahvelerde, kafelerde, pazaryerlerinde, çarşı içlerinde, meydanlarda, bulvarlarda Özgecan’ın canına kıyan şiddet konuşuldu.
Ateş düştüğü yeri yaktı!
Özgecan’ın acılı babası, acıyı bal eyledi; “bu olayın hikmetine aklım sırrım ermiyor” dedi.
* * *
“Ne olduğu anlaşılmaz sebep ve hakikat”a hikmet deniyor.
Akıl sır ermiyor.
Genç ölüler mezarlığına dönüşen Türkiye’de Özgecan’ın akşamın henüz erken saatlerinde okulda dersten çıkıp evine gitmek için bindiği minibüslerin çalıştığı hatta “canilik-şiddet-öldürme- taciz- üniversiteli kıza kem gözle bakmak” kol geziyordu.
Minibüs şoförü!
Babasını bıçaklamış.
Anasını dövmüş.
Silahlı pozlar vermiş.
Böyle birinin üniversitelileri taşıyan minibüs hattında direksiyon tutmasına hangi kültür göz yumdu?
Ayrımcı şiddet.
Aile içi şiddet.
Mahalle içi şiddet.
Töreye girmiş şiddet.
Günaha gizlenmiş şiddet.
Cahilliğe sinmiş şiddet.
Eğitimsizliğe yamalı şiddet.
İktidara vidalı şiddet.
Otoriter şiddet.
Polise lehimli şiddet.
Meclis’te hortlayan şiddet.
Psikolojik şiddet.
Ekonomik şiddet.
Dinsel şiddet.
Özgecan’ın canını alan o minibüs şoförü, “bu şiddet bulamacı kültürle” büyüdü, büyütüldü, eğitildi, arkası sıvazlandı ki, üniversiteli kızın canlı iken ellerini kesebildi. Eski bir diplomat olan ve Avrupa Birliği’nden sorumlu Bakan bile, “Benim de kızım var. Eğer böyle bir şey benim başıma gelseydi, elime silahı alıp bunun cezasını kendim verirdim” diyerek toplumu “hukuk yerine idam konuşmaya” yönlendirdi.
İdama gizlenmiş şiddet!
Bir o eksik kalmıştı.
Sayın Bakan, eksiğimizi giderdi!
* * *
Özgecan’ın okuduğu üniversitenin Öğrenci Kulüpleri Birliği Başkanı Tunç Göçer, “Tarsus-Mersin hattında hizmet veren TOK’a bağlı çalışan minibüs ve otobüslerle ilgili öteden beri şikayetimiz vardı. Sadece kız öğrenciler değil, erkekler de taciz ediliyordu. Geçen yıl bir şoför benim arkadaşımı bıçakla kovaladı. Daha önceki gün Yenice’de bir kadını dövdüler. Bir cinayetin geleceği belliydi. Korkuyorduk. Okula, belediyeye, emniyete şikayette bulunduk. Sonuç alamadık” dedi.
Üniversite yönetimi!
Tarsus Belediyesi.
Mersin Emniyeti.
Polis ve jandarma.
Niçin önlem almadılar?
Belediyeler, öğrencileri TOK diye yazılan otobüsçüler ve minibüsçüler örgütünün “haydut olmuş taşıma tekeline mahkum” etti? Minibüs ve otobüslere araç içi kamera niçin konulmadı? Geliyorum diyen şiddete teşne erkek cinselliğinin zıvanadan çıkma sapıklıkları uydu cihazları ile izlemeye niçin alınmadı? Üniversitenin sorumlusu, Tarsus’un belediye başkanı, Mersin’in valisi, bölgenin Emniyet müdürleri, minibüs kooperatifinin başkanı, Özgecan’ın vahşetle katledilmesini beklediler.
Onlar da hesap vermeli.
Verecekler mi?
Ne bekleniyor?
* * *
Vicdanlar çınladı.
Bakarsın tohum olur.
Büyür, ağaç olur.
“Dans etme, biliyorsan dua oku, bilmiyorsan rahmet eyle” diyerek Özgecan’ın ölümünden bile oy devşirme peşine düşen siyaset esnafı aydınlanmanın önünü kesti.
Bakarsın aydınlanma gelir.