Tayyip gözlerini pörtlete pörtlete..
KILIÇDAROĞLU’NUN YERİNDE RECEP TAYYİP OLSAYDI…
Mustafa MUTLU

Bu durumda Cumhurbaşkanı’nın yapması gereken tek şey var:
Süre doluncaya kadar, görev vermeye devam etmek…
***
Sıra ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı’nda…
Ama Cumhurbaşkanı ipe un seriyor ve bu görevlendirmeyi yapmıyor…
Peki; neden?
Neden olacak; Kılıçdaroğlu’nun yüzde 1 olasılıkla bile olsa hükümeti kurmasından, CHP’nin HDP ve MHP ile birlikte kendisini Yüce Divan’a göndermesinden endişe ediyor…
***
İyi de böyle bir olasılık var mı?
Var elbette…
Çünkü üç parti de son seçimlerden önce bunu yapmak; yani “Erdoğan’ı Yüce Divan’a göndermek” için seçmenlerine söz verdi!
Bu nedenle; sadece yolsuzluklarla ilgili dosyaları Yüce Divan’a göndermekle görevli bir geçici hükümet kurmaları son derece doğal!
***
Şimdi…
Bir an için AKP’nin, ana muhalefet partisi…
Erdoğan’ın onun lideri…
CHP’nin birinci parti…
Ahmet Necdet Sezer gibi birinin de Cumhurbaşkanı olduğunu varsayın.
Diyelim ki birinci olan CHP’nin lideri hükümeti kuramadı; görevi Cumhurbaşkanı’na iade etti ama… Cumhurbaşkanı, ana muhalefetteki AKP’nin lideri Recep Tayyip Erdoğan’a bu görevi vermedi…
Böyle bir durumda Recep Tayyip, elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaz mıydı?
Salya sümük, ortalığı birbirine katmaz mıydı?
O dünyayı, o Cumhurbaşkanı’na dar etmez miydi?
Dünya turuna çıkıp Türkiye’yi Amerika’ya, ABD’ye, Arap ülkelerine hatta Uzakdoğu’ya jurnallemez miydi?
Küçük Emrah gibi mağdur ve mazlum pozlarına girip Cumhurbaşkanı’nın “demokrasiyi katlettiğini…”
“Milli irade”yi gasp ettiğini söylemez miydi?
Bunu, seçimler için büyük bir “koz” olarak kullanmaz mıydı?
***
Onu bir kenara bıraktık; Avrupa Birliği yetkililerinin biri gelip, biri gitmez miydi?
ABD Büyükelçisi, Cumhurbaşkanımıza ayar vermeye kalkmaz mıydı?
Sözde demokrasi (!) vakıfları, Türkiye’yi demokrasi liginden düşürmez miydi?
***
İnanın bunların hepsi olurdu…
Recep Tayyip gözlerini pörtleterek hepimizin kafasını günlerce, aylarca ütülerdi!
Hiçbir suçumuz olmadığı halde biz sıradan vatandaşları bile hayattan soğuturdu…
***
Peki; bugün, hakkı olduğu halde Recep Tayyip Erdoğan tarafından görevlendirilmeyen Kemal Kılıçdaroğlu ne yapıyor?
Ağzının içinde “mır, mır, mır” bir şeyler yuvarlıyor fakat söylediklerini kendisi bile duymuyor!
İşte; bu yüzden Recep Tayyip, Cumhurbaşkanı; Kılıçdaroğlu ise hâlâ CHP Genel Başkanı…
Oysa gasp edilen onun değil; CHP’ye oy veren seçmenin hakkı!
***
Peki; o seçmen ne yapıyor?
Tıpkı bir zamanlar AKP seçmeninin yaptığı gibi; içinde partisinin adı geçen her yazımdan sonra, ne yazdığımı bile okumadan bana küfür ve hakaret yağdırıyor…
Üyesi ve taraftarı olmadığım, gazeteci olarak kaldığım sürece de olmayacağım başka bir parti adına propaganda yapmakla suçluyor!
***
Güleyim mi, ağlayayım mı bilemiyorum!
GÜNÜN SORUSU
Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras erken seçime gitmek için istifa etti. Bunu yaparken de Nazım’ın, “En güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımız” dizelerini okudu. Geçici hükümeti Yunan Yargıtayı’nın Başkanı kuracak…
Sorum Çipras’a:
Saf mısın sen koçum? Nazım’ın şiirini okuyacağına neden Davutoğlu’nu örnek alıp koltuğa yapışmıyorsun?
SÖZ SİZDE… (156+104)
Abdullah Bey’e soru sormaya okurumuz Hüseyin Uysal’la devam ediyoruz. Sizin de Abdullah Bey’e soracağınız ya da söyleyeceğiniz bir şey varsa mustafa0mutlu@gmail.com’a göndermenizi bekliyorum.
***
“Abdullah Bey…
Mustafa Mutlu’nun her gün 156+…bilmem kaç yazılarını okumaktan inanın çok yoruldum. Gazeteyi her açıp baktığımda sizden, ‘Yeter ulan, bunca zamandır hakkımda yazı yazıyorsun; al sana yaptığım harcamaların dökümü… Sen de delikanlıysan bunları yayınlarsın. Benim hakkımda ne kadar yanıldığını tüm Türkiye görsün’ içerikli bir yazı göndermenizi hayal ettim.
Ama artık bu hayalden vazgeçtim.
Demek ki bütün harcamalarınızı devlete ödettirmişsiniz…
O nedenle, bir türlü açıklama gönderemiyorsunuz.
En kısa sürede açıklamalarınızı okumak dileği ile…”
GÜNÜN İSYANI
İsyanım; “ticaret dahisi” büyük oğlu Ahmet Münir Gül’ü bu akşam lüks bir otelde düzenlenen düğünle evlendirecek olan Abdullah Gül’e:
Şehit yakınlarının acısını paylaştığınızı göstermek için sade bir nikah yapıp düğünü daha “huzurlu” bir güne erteleseydiniz; dünya tersine mi dönerdi?