İşte ‘SUÇLU’
SUÇLUYU AÇIKLIYORUM…

“bu ölü ve yaralı vatandaşlarımızın sayıları en son saat 23:10 olarak alındı”
Acımız, öfkemiz büyük ama çaresizliğimiz çok daha büyük…
Şimdi herkes aynı soruyu soruyor:
Kim patlattı bu bombaları?
Kim aldı bu canları?
Amacı ne?
***
Ben bu tür eylemlerden sonra katili bulmak için tek soru sorarım:
Yapılan alçaklık kime yarıyor?
Patlatılan bombadan kimin, ne gibi bir çıkarı olabilir?
Evet; sorulması gereken soru bu:
Seçimlere üç hafta kala patlatılan bu bomba kime yarıyor?
Kimi mazlum gösteriyor?
Kime “destek” getiriyor?
***
7 Haziran seçimlerinden iki gün önce de Diyarbakır’daki HDP Mitingi’ne bomba konulmuş ve 4 kişi ölmüş yaklaşık 200 kişi yaralanmıştı.
Bu olaydan birkaç gün sonra Kars’ta kendi rızasıyla Jandarma’ya teslim olan PKK üyesi D.B.’nin ifadesi yansıdı yandaş medyaya:
Haber doğruysa…
Bombalı saldırılardaki ölümlerden pişmanlık duyduğunu belirtiyordu 18 yaşındaki itirafçı ve aynen şunları söylüyordu:
***
“7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde HDP tarafından Diyarbakır’da yapılacak olan büyük mitingden yaklaşık iki gün önce Rojin isimli bayan beni Ömer isimli şahıs ile Diyarbakır’a gönderdi.
Diyarbakır’da eski çarşıda bulunan bir eve gittik. Evde üç kişi vardı. Burada daha önceden hazırlanmış, büyük valiz çantası içine konulmuş bir bomba vardı. Bu bombanın HDP’nin Diyarbakır’da yapacağı seçim mitinginde konulup patlatılacağını söylediler. Daha sonra Ömer isimli şahıs bombayı aldı ve götürdü. Yani miting gününden iki gün önce o bomba yüklü valizi aldı ve birine götüreceğini, götüreceği kişinin işini bildiğini ve onun yerleştireceğini söyledi.
Bombayı yerleştirecek kişinin miting alanında görevli olduğunu, kalabalık toplandıktan sonra bombayı yerleştireceğini anlattı. Biz de Ömer ile birlikte aynı gün Diyarbakır’dan İstanbul’a otobüsle geri döndük. Diyarbakır mitinginin olduğu gün biz Rojin’in evindeydik. Bomba patlayıp basına yansıdıktan sonra Rojin isimli bayan sevindi. ‘Seçimler artık garanti, bizim işimiz kolaylaştı’ dedi.”
***
Diyarbakır’daki saldırıyı gerçekten PKK’nın yaptırıp yaptırmadığını bilmiyoruz…
Ama ben bu olayda da Diyarbakır’daki olayda da Suruç’taki olayda da suçlulardan birinin kim olduğunu biliyorum:
Müsteşar Hakan Fidan’ın elinde iyice zayıflayan, eriyen, görevini yerine getiremeyen MİT!
Biz, bu sözde “istihbarat” kurumuna bunca parayı, olup bitenleri bizim gibi seyretmekle yetinsin, Müsteşarı da Apo’yla İmralı’da tavla oynasın diye mi veriyoruz?
Bombayı kim koymuşsa, koydurmuşsa; suçlu odur…
Ancak bu saldırıları öğrenip önleyemeyen MİT de en az bombayı koyan alçaklar kadar sorumludur!
Bu yüzden MİT Müsteşarı’nın artık biran önce istifa etmesi gerekir!
ZAAFİYET!
Gazeteciler dünkü olaydan sonra İçişleri Bakanı’na sormuş:
“İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?”
Beyefendi büyük bir pişkinlikle yanıt vermiş:
“Güvenlik zaafiyeti yok ki; niye istifa edeyim?”
Çıldırmak işten değil…
Bu adamların hepsi mi böyle?
Güvenlik zaafiyeti yoksa; ne zaafiyeti var?
Ben söyleyeyim:
Akıllı siyasetçi ve bürokrat zaafiyeti var!
İktidarsız iktidar zaafiyeti var!
Defolup gidin de bu zaafiyetler toptan bitsin artık!
GÜNÜN SORUSU
İsyanım olası terör saldırılarına karşı vatandaşın dikkatli olmasını isteyen emniyet ve siyaset adamlarına:
Ne yapalım, evden mi çıkmayalım; yoksa çelik yelekle mi dolaşalım
‘PARDON’ DEMEK YETMEZ !
Türk Adaleti, kumpas davalarının bir zinciri olan Şike Davası’nda yine “Pardon” dedi…
Fethullah Örgütü savcılarının, polislerinin, gazetecilerinin, hakimlerinin kurduğu ve rol aldığı bu kumpas da çok şükür ki çöktü.
İyi de yıllarca cezaevinde yatan sanıkların çalınan yıllarının hesabını kim, nasıl verecek?
Kulüplerin maddi, manevi zararları hangi kasadan, nasıl tazmin edilecek?
Fenerbahçe’ye ve adı geçen diğer kulüplere atılan çamurun izleri nasıl silinecek?
***
Kuraldır; geciken adalet, adalet değildir!
Bu davada adalet, çok ama çok gecikti!
İnsanlar sağlıklarını kaybetti, işsiz kaldı, insan içine çıkamaz hale geldi.
Eğer adalet gerçekten adilse…
Yaptıkları adaletsizliklerin faturasını…
Bu adaletsizliğe yol açan adalet mensuplarının burunlarından…
Fitil fitil getirir!
Yoksa verilen karar, “adeletin tükenmişliğin ilanı”ndan başka bir anlam taşımaz!
156+139
Abdullah Gül’e söylemek istediklerinizi yazıp
mustafa0mutlu@gmail.com’a gönderin, yayınlayayım.
Bugün sıra Manisa’dan Özlem Yurteri’nde:
“Abdullah Bey…
Neler oluyor? Ticaret nasıl gidiyor? Yeni köşkler, saray yavruları alıyor musunuz? Bunları almak için paralar kazanıyor musunuz?
Kazanıyorsanız bu değirmenin suyu nereden geliyor? Cemaat sizin sırtınızı, siz cemaatin sırtını neden sıvazlayıp duruyorsunuz? Siyasete dönmeyi neden istiyorsunuz? Dönerseniz; cumhurbaşkanlığından daha üst bir görev de isteyecek misiniz? İsterseniz; biz size bu görevi nereden bulacağız?
Veeee…
Huber’de sizin için yapılan masrafları niye ödemiyorsunuz kardeşiiiiim?”
GÜNÜN İSYANI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Perinçek İsviçre Davası’ndaki son ve kesin kararını 15 Ekim’de açıklayacak…
Sorum, Dışişleri Bakanı’na:
Beyefendi; “Babacığım Bilal”in işlerinden vakit bulup bu “önemsiz”
konuya da vakit ayıracak mısınız?