İTO: "Ekonomik desteksiz tam kapanma olmaz"
İstanbul Tabip Odası, Erdoğan'ın açıkladığı tam kapanma kararı sonrası bir basın toplantısı düzenledi.
İstanbul Tabip Odası:
"Ekonomik desteksiz tam kapanma olmaz"
İstanbul Tabip Odası (İTO), Erdoğan'ın
açıkladığı tam kapanma kararı sonrası bir basın toplantısı düzenledi...
Ekonomik Sosyal Desteksiz Tam Kapanma Olmaz” çağrısıyla 27 Nisan 2021,
Salı günü 13.00’de İTO Cağaloğlu binasında gerçekleştirilen basın
toplantısına İTO Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, Genel Sekreter Prof. Dr.
Osman Küçükosmanoğlu, Yönetim Kurulu üyeleri Prof. Dr. Rukiye Eker
Ömeroğlu, Dr. Osman Öztürk ve Dr. Güray Kılıç katıldı.
''İŞÇİLER KAPALI ALANLARDA ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEK''
Toplantıda ilk konuşmayı yapan Dr. Pınar Saip koronavirüs pandemisinin
ülkemizde geldiği kaygı verici boyutu hatırlattı ve “tam kapanma” olarak
duyurulan tedbirlerin ekonomik, sosyal bir destek programıyla birlikte
düzenlenmedikçe yeterli olmayacağını vurguladı.
Özellikle işçilerin imalattan, tedarik sektörüne dek kapalı alanlarda
çalışmaya devam ettiğine değindi ve açıklanan “kapanma” tedbirlerinin
aslında ülkeyi yaz turizmine, turist girişine hazırlamak amacı
taşıdığını belirtti. Dr. Pınar Saip alınacak kapanma tedbirlerinin,
sosyal devletin gereği olarak vatandaşları, çalışanları, esnafı
destekleyen programlarla birlikte uygunması gerektiğini dile getirdi.
''EKONOMİK SOSYAL DESTEKSİZ TAM KAPANMA OLMAZ''
Basın metnini ise Dr. Osman Öztürk kamuoyuyla paylaştı.
“Ekonomik sosyal
desteksiz tam kapanma olmaz” çağrısıyla yapılan açıklamada şöyle
denildi:
“Eksik, yanlış, tutarsız politikalar, başarısız salgın yönetimi
nedeniyle ülkemizde kontrol altına alınamayan COVID-19 pandemisi
bugünlerde üçüncü ve en büyük pikini yapıyor. Gelinen noktada Türkiye
nüfus yoğunluğuna göre Dünya ölçeğinde en fazla vaka sayısına sahip ülke
konumundadır. Alınmayan tedbirlerin, lebaleb parti kongrelerinin,
insanlar en yakınlarına veda edemezken siyasetçilerin katıldığı
kalabalık cenaze törenlerinin bedelini başta sağlık çalışanları olmak
üzere bütün yurttaşlarımız ödüyor.
Türkiye sağlık sistemi çöktü. Her gün
çaresizlik içinde yeni ölümlere tanıklık etmekten tükeniyoruz.
Her şey başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere herkesin gözü önünde oldu.
Tüm uyarılarımıza rağmen gereken önlemleri almak yerine SALGINı değil
ALGIyı yönetmeye, on binlerce insanın öldüğü bu felaketten “başarı
hikayesi” çıkarmaya çalıştılar.
Ve geldik bugüne.
Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre 26.04.2021 günü hayatını kaybeden
353 yurttaşımızla birlikte COVID-19 nedeniyle şimdiye kadar
yitirdiğimiz insanlarımızın sayısı 38.711’e; aynı gün tespit edilen
37.321 yeni vaka ile birlikte toplam vaka sayısı 4.667.281’e yükseldi.
(Başta belediyelerin açıkladığı geçen yıllara göre “fazladan ölümler” ve
yapılan gerçekçi analizler ise ölüm sayılarının Bakanlığın
açıkladığının üç katı kadar olduğunu gösteriyor.)
Dün Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan ve İçişleri Bakanlığı tarafından
yayınlanan genelgeyle 29 Nisan 2021 Perşembe saat 19.00’dan itibaren 17
Mayıs 2021 Pazartesi günü saat 05.00’e kadar “tam kapanma” uygulamasına
geçildiği duyuruldu.
Öncelikle bugün itibarıyla gelinen aşamanın bütün sorumluluğunun ülkeyi
yönetenlerde olduğunu belirtmek isteriz. İkinci olarak; aylardır bütün
uyarılarımıza rağmen gerekli önlemleri almayanlar bu sürede ölen bütün
yurttaşlarımızın vebalini taşımaktadırlar.
Dün alınan tedbirlerle ilgili başlıca değerlendirmelerimiz:
- Üretim, imalat, tedarik ve lojistik zincirlerinin aksamaması” için
çarkların dönmeye, işçilerin çalışmaya devam ettiği önlemler dizisine
“tam kapanma” denemez. Bu kararı alanlar işçilerin hayatına değer
vermediklerini açık olarak göstermişlerdir. Yapılması gereken ekonomik
ve sosyal desteklerin sağlanması; temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet
üreten işler dışında bütün işlerde çalışmanın durdurulması, çalışmanın
sürdüğü sektörlerde mesai saatlerinin kısaltılması ve mümkün olan
işlerde evden çalışmaya geçilmesidir. Temel olarak açık havada,
kalabalık olmayan ortamlarda bulunmanın kısıtlanması yerine tüm kapalı
ortamlarda belli sayının üzerinde bir arada bulunmayı önleyen bir
strateji benimsenmelidir.
- Ekonomik, sosyal desteksiz kapanma olmaz. İnsanların yaşayabilmeleri
için gerekli desteği vermeden evlerine kapatmak açıkça açlığa,
yoksulluğa ve ölüme mahkum etmektir. Türkiye’nin, halkının ihtiyaçlarını
iki hafta değil, aylarca karşılayabilecek kaynakları vardır. Bütün
sorun bu kaynakların toplum için değil, başta yandaş müteahhitler olmak
üzere patronlar için kullanılmasından kaynaklanmaktadır. “Kapanma”
süresince bütün çalışanlar ücretli izinli sayılmalı; işsizlere,
yoksullara, küçük esnafa, köylülere ekonomik destek sağlanmalıdır.
Tüketici, konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları ve elektrik,
su, doğalgaz ve iletişim faturaları faiz işletilmeden ertelenmelidir.
- Bugün gelinen noktada kaçınılmaz olmakla birlikte “kapanma”, salgını
tamamıyla durduracak sihirli bir formül değildir. “Kapanma” ne kadar
sıkı, düzgün uygulanırsa uygulansın sonrasındaki açılma süreci doğru
yönetilmezse salgında başa dönülmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle “kapanma”
ile vaka sayılarında azalma sağlanması sonrasında “kademeli, kontrollü
açılma” uygulanmalıdır. Şehirlerarası seyahat yasaklanırken uluslararası
seyahat için herhangi bir kısıtlamaya gidilmemesi, varyant virüslerin
ülkemizde yayılmasında en önemli kaynak olduğu düşünülen yurtdışından
ülkeye giriş yapanların belirli süre karantina altına alınması ile
ilgili herhangi bir düzenleme yapılmaması önemli bir eksikliktir.
- Salgın sürecini sadece “aç/kapa” döngüsüyle sürdürmek mümkün değildir.
Salgının başından bu yana söylediğimiz gibi hastaların ve temaslıların
tespiti için testler yaygınlaştırılmalı; etkili ve sistematik filyasyon
uygulanmalı; hasta kişilerin izolasyonu ve temaslıların karantina altına
alınması için evlerinde uygun koşulların olmadığı durumlarda kamuya ait
yurtlar, misafirhaneler ve benzeri yerler bu amaçla kullanılmalıdır.
Salgına karşı mücadelede en önemli mücadele aracımız ise aşıdır.
Türkiye, on sekiz yaş üzeri nüfusu bütünüyle aşılayabileceği miktarda
aşıyı gecikmeksizin temin etmeli ve hızla aşılamalıdır.
-Türkiye’nin şimdiye kadar sürdürdüğü salgın politikasındaki en büyük
hata salgını hastanelerde karşılamaya çalışması olmuştur. Oysa salgın
mücadelesi hastanelerde değil sahada, birinci basamakta kazanılır.
Ancak ne yazık ki AKP döneminde uygulanan “Sağlık Reformu” sürecinde
birinci basamak sağlık hizmetleri parçalanmış ve sadece kendisine
kayıtlı listeye hizmet sunmakla yükümlü aile hekimliği
sistemi bu
mücadelede yeterince yer alamamıştır. Alınan tedbirlerle hasta ve ölüm
sayıları düşürülse bile mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi
için birinci basamak sağlık hizmetleri yeniden organize edilmelidir.
Bunun için hızla uygulanacak “Yeniden Sosyalizasyon” programıyla
koruyucu hekimliği önceleyen, nüfus tabanlı, ekip çalışmasına dayalı
birinci basamak sağlık örgütlenmesi hayata geçirilmelidir.
- İstanbul Tabip Odası olarak hazırladığımız “Pandemi Döneminde Özel
Hastanelerde Sağlığın Finansmanı Raporu”nu 20 Nisan 2021 tarihinde
kamuoyuyla paylaşmıştık. Geçtiğimiz hafta gündeme taşıdığımız özel
hastane patronlarının salgını fırsata çevirme uygulamalarının
yöneticiler tarafından da görülmesi sevindiricidir. Ancak şikayet etmek
yetmez.
Vatandaşlar can derdindeyken kâr peşinde koşan, COVID-19
hastalarından her ne suretle olursa olsun ücret talep eden özel
hastaneler sıkı bir şekilde takip edilmeli, Sosyal Güvenlik Kurumu bu
hastanelerle sözleşmesini feshetmeli ve bu hastaneler
kamulaştırılmalıdır.
- Alınan tedbirlerin 29 Nisan akşamından başlatılması, birçok ilde
yapılması planlanan 1 Mayıs kutlamalarını ve İstanbul 1 Mayıs
bileşenlerinin 30 Nisanda Kazancı Yokuşu, Şişhane ve Kadıköy’de yapacağı
1 Mayıs’larda katledilenleri anma törenlerini engelleme amacı
taşımaktadır.
Salgınla mücadelenin bir “güvenlik meselesi” haline
getirilerek insan hakları ihlallerinin yaygınlaştırılması, muhalefetin
bastırılması, demokratik hakların engellenmesi, toplumsal ve bireysel
özgürlüklerin sınırlandırılması için kullanılmasından derhal
vazgeçilmelidir. İhtiyacımız olan baskıcı, otoriter, anti demokratik
uygulamalar değil insan hakları merkezli pandemi mücadelesidir.
- “Kapanma” tedbirleri sokağa çıkma yasaklaması şeklinde uygulanmamalı,
20 yaş altı ve 65 yaş üzeri de dahil olmak üzere yurttaşların açık
havada, fiziksel aktivite yapabilmelerine imkan sağlanmalıdır.”