'Göz göre göre gelen felaketi, öyle izlemişler...'

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuşuyor...

İYİ Parti lideri Meral Akşener konuşuyor 

SivriSinekCaz

Akşener'in açıklaması şöyle:

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler ve kıymetli basın mensupları; Sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Grup toplantımıza, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Geçtiğimiz Cuma, milletçe çok büyük bir acı yaşadık. Fatih’in “Çeşm-i cihan” dediği, Karadeniz’in incisi Amasra’mızı, İs kokusuna, kömür karasına ve gönül yarasına boğan,  bir büyük faciaya, şahitlik ettik.  Ne yazık ki, 41 madenci kardeşimizi kaybettik. 41 eve, kara elmasın bereketi gireceği yerde,  maalesef kömürün alevi düştü.

“EKMEK KAVGASI VEREN MADENCİLERİMİZE KARŞI SORUMLULUĞUMUZ VAR”

Buradan bir kez daha; Kaybettiğimiz madencilerimize, Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum. Rabbim onları, Peygamber Efendimize komşu eylesin. Milletimize bir daha, böyle acılar göstermesin. Başımız sağ olsun… Değerli dava arkadaşlarım; Biliyorsunuz kazanın ardından,  ben de Amasra’ya gittim.  Arkadaşlarımızla birlikte, acılı ailelerimize, başsağlığı dileklerimizi ilettik. Dualarımızı ettik. Kardeşlerimizi ahirete uğurladık.

Şimdi ise konuşma zamanı. Çünkü; 41 kardeşimize ve geride bıraktıkları, acılı ailelerine karşı,  sorumluluğumuz var. Türkiye’nin dört bir yanında,  her dakika, ölümle burun buruna,  ekmek kavgası veren madencilerimize karşı, sorumluluğumuz var.

“GÖZ GÖRE GÖRE GELEN FELAKETİ, ÖYLE İZLEMİŞLER”

Çünkü; Milletin avukatı olarak, onların can güvenliğinin sağlanması için çabalamak, sorumluluğunu, yerine getirmeyenler için de, gereğinin yapıldığının, takipçisi olmak gibi,  çok önemli bir görevimiz var. Yaptığımız inceleme ve çalışmalar sonucunda, görüyoruz ki;  daha önce yaşanan, birçok maden faciasında olduğu gibi,  Amasra’daki felaket de, maalesef, adeta geliyorum demiş… Sayıştay uyarmış, raporuna yazmış. İş müfettişleri, defalarca uyarmış, idari para cezası kesmiş. Hatta, yetkili kuruluşları geçtim, ocakta çalışan maden işçileri bile uyarmış. Ama, Sayın Erdoğan’ın atadığı yetkililer,  her zaman olduğu gibi, kıllarını kıpırdatmamışlar. Göz göre göre gelen felaketi, öyle izlemişler. Sonuç? 41 kardeşimizi daha, ihmale, iş bilmezliğe, vicdansızlığa kurban verdik.

İşin en acısı da ne, biliyor musunuz? Artık maalesef, bu duruma şaşıramıyoruz.  Çünkü bu kor, yüreğimize daha önce de düştü. 17 Mayıs 2010’da, Zonguldak’ta, 30 canımızı kaybettik. 13 Mayıs 2014’te, Soma’da, tarihimizin en büyük maden faciasında,  301 insanımızı yitirdik. 28 Ekim 2014’te, Ermenek’te, 18 kardeşimizi kaybettik.

Aradan zaman geçti ve bugün, Bartın’da; Yine aynı beceriksizliğin,  Yine aynı iş bilmezliğin, ve yine aynı aymazlığın, sebep olduğu, bir katliama şahit olduk.   Bakın, bilerek katliam diyorum. Çünkü;  bu kadar uyarıya rağmen, gerekli tedbirleri almazsanız,  ve ölüme, bile bile lades derseniz; yaşanan felaketin adı, cinayet olur, katliam olur. İşte tam da o nedenle, bugün, Milletin Kürsüsü’nde,  Geçmişte o maden ocağında çalışmış,  emekli bir madenci kardeşimizi ağırlıyoruz. Cengiz Yaşar Alpan Bey bugün aramızda. Buyurun Cengiz Bey söz de kürsü de sizindir.

“ÖLÜMDEN BAŞARI HİKAYESİ ÇIKARMAYA KALKTI”

Değerli dava arkadaşlarım; Bu büyük felaketin ardından,  Devletimizin, madencilerimiz için, seferber olduğunu gördük. Ancak, resmi ve gönüllü, yüzlerce kardeşimiz,  madencilerimizi kurtarmak için çırpınırken,  ülkeyi yönetenlerin aymazlığı ve yaptıkları ciddiyetsiz açıklamalar,  yine hepimizi kahretti. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, İlgililere dönüp, “Bu uyarıları, neden dikkate almadınız?” diyeceğine; “İşçilerin sesine, neden kulak vermediniz?” diyeceğine; Bu acıya sebep olanları, o dakika görevlerinden alıp, müfettişlerin önüne koyacağına; ne yaptı biliyor musunuz? 41 hayatın söndüğü bu felaketten bile, bir başarı hikayesi çıkarmaya çalıştı. Yaşadığımız ekonomik felaketten,  başarı hikayesi çıkarmaya uğraşmak, yetmemiş olacak; tuttu, ölümden de, başarı hikayesi çıkarmaya kalktı.

Biliyorsunuz, empati kavramına yabancı olan bu arkadaş,  8 sene önce de, Soma’da, utanmadan çıkıp,  “ölüm bu işin fıtratında var” demişti… Bu defa da, çıkıp; “Çok şükür, 24 saat geçmeden 41’inci şehidimize de ulaştık.” dedi. “Biz, kader planına inanmış insanlarız, bunlar her zaman olacaktır.” dedi. Kaderden bahsetti, tevekkül’den bahsetti. Gerçekten ibretlik… Tevekkül nedir? Tevekkül; Her türlü tedbiri aldıktan sonra, bir işi, nihayetinde,  Allah’a havale etmektir. Ancak, her tür tedbiri aldıktan sonra… Hamdolsun hepimiz, kadere iman edenlerdeniz. Hamdolsun hepimiz; “Hayrıhi ve Şerrihi Min Allâhû Teâlâ” diyerek,  hayrın ve şerrin, Allah’tan geldiğine inananlarız. Ancak, tevekkül, tembelliğe açılan bir kapısı değildir. Sorumsuzluğa uydurulacak bir kılıf, hiç değildir.

“ÖNCE TEDBİR, SONRA TEVEKKÜL”

Önce tedbir, sonra tevekkül. Dinimizin buyruğu budur. Yani müslüman, her işin başında, önce tedbirini alacak,  ötesini ise, Rabbine teslim edecek. Yaşadığımız felaketlerin altında yatan sorumsuzluğu, perdelemek için, imanımızı sömürmeye kalkmak, kimsenin haddi de, hakkı da değildir. Tevekkül ne kadar gerçekse, tedbir de o kadar gerçektir. Bir kazanın, tüm şartları oluşmuşsa ve sen tedbir almıyorsan, o kaza meydana gelir. Tedbir almayıp, sorumluluğunu yerine getirmeyip, üstüne de, tevekkülden bahsetmek, meseleyi kadere havale etmek, en hafif tabiriyle, terbiyesizliktir. Bakın, size bir örnek vereyim. 7 Ocak 2013’te, Kozlu Madeni’nde, metan gazı patlaması oldu.  Kazada, 8 işçimizi kaybettik. Kazanın sebebini ve sorumlularını, tespit etmek için, soruşturma açıldı. Uzun süren bir yargı süreci başladı. Bilirkişi raporu,  taşeron firmayı, müessese müdürünü ve yardımcısını, kabahatli buldu. Taşeron firma, işi aksatmış.  Göndermesi gereken ekipleri göndermemiş,  tesisin güvenliğini tehlikeye atmış. Müessese müdürü de, taşerona yaptırım uygulamak yerine, işin üstünü örtmüş.

“4 YIL CEZA ALAN BİR KİŞİ,  KURUMUN EN TEPESİNE OTURTULDU”

Dava, 6 yılın sonunda, karara bağlandı. Yargı dedi ki; “Kozlu maden ocağının, müessese müdürü,  ölüme sebebiyet vermekten, tali kusurludur.”  4 yıl hapis cezası verdi. Bunun üzerine, yaşamını yitiren madencilerin aileleri,  karara itiraz ettiler. “Bu kadar ağır bir kusurun cezası, nasıl 4 yıl olur?” diye, veryansın ettiler. “Asli kusurlu olan biri, nasıl tali kusurlu sayılır?” diye, isyan ettiler. Peki mahkeme ne yaptı? 4 yıllık hapis cezasını, para cezasına çevirdi. Yaşadıkları acı yetmezmiş gibi, o ailelerin yüreğinde, bir de adalet yarası açıldı. Peki, o müessese müdürüne ne oldu biliyor musunuz? Bay Kriz’in imzasıyla, Türkiye Taşkömürü Kurumu’na,  Genel Müdür olarak atandı. Yani, 8 canımızı kaybettiğimiz olayda,  kusurlu bulunup, 4 yıl ceza alan bir kişi,  kurumun, en tepesine oturtuldu.

“BECERİKSİZ YÖNETİCİLERİNİN HATALARINA, İŞ BİLMEZLİKLERİNE, KADER DİYEMEZSİN”

Bu da mı kader, Sayın Erdoğan! Bakanı atayan sensin. 4 yıl ceza alan adamı, TTK’ya genel müdür yapan sensin. Madene, yönetici atayan da sensin. Denetimlerin gereğini yapmayanlar da, senin bakanın ve senin yöneticilerin. İşine gelince, “bakanıma talimat verdim” demeyi biliyorsun. İşine gelince, üzerine basa basa, “benim bakanım” demeyi de biliyorsun. Hadi bakalım.  Madem senin bakanın, hesap sorsana! “Nerede tedbirler?” desene. Sayın Erdoğan; İşine geldiğinde “benim bakanım”,  işine gelmediğinde, “kader” diyemezsin. Beceriksiz yöneticilerinin hatalarına, iş bilmezliklerine, kader diyemezsin. 21’inci yüzyılda, bu teknolojik imkân ve altyapıyla, maden işçisine, ölümü, kader diye kabullendiremezsin!

Liyakatli ve ciddiyet sahibi bir Cumhurbaşkanı, 41 naaşa, kısa sürede ulaşmakla övünmez,  o felaketin, yaşanmamasıyla övünür. Liyakatli ve ciddiyet sahibi bir Cumhurbaşkanı,  tabut başlarında siyasi nutuklar atmaz,  sorumlular hakkında, gerekeni yapar. Liyakatli ve ciddiyet sahibi bir Cumhurbaşkanı,  Milletinin karşısında, felakete neden olanları kollamaz, hakkını ve hukukunu korumak için,  her daim, dimdik, milletinin yanında durur. Çünkü; Liyakatli ve ciddiyet sahibi bir Cumhurbaşkanı, Hamasetle, laf kalabalığıyla değil, duruşla ve icraatla olunur. Bu kadar basit.

“TÜRKİYEDEKİ ÖLÜM RİSKİ, DÜNYA ORTALAMASININ 20 KATINDAN FAZLA”

Aziz milletim; Madencilik, elbette riskleri olan bir sektördür. Ama bu riskleri azaltmak da, pekâlâ mümkündür. Nitekim veriler de, tam olarak bunu gösteriyor. Soma Katliamı’ndan sonra geçen 6 yılda,  yani 2015ten 2020'ye kadar, her yıl, madenlerimizde çalışan, her 100 bin işçimizden, 53’ünü, iş kazalarında yitirmişiz.  Bu oranın, bizden sonra, en yüksek olduğu ülke, Portekiz. Her yıl, 25 madencilerini kaybetmişler.  Aynı oran Polonya'da 8,  Almanya'da 4, Macaristan ve Slovenyada ise sıfır! Dünya, kömür madenciliği endüstrisinde,

her yıl, yeni standartlar belirliyor.  Ve alınan önlemler sayesinde, sektördeki ölüm oranları, hızla düştü.  20 yıl önce, dünyada,  milyon tonluk üretime düşen ölüm oranı, 5’ken;  bu rakam, günümüzde, 1in altına indi. Türkiyenin, son 10 yıldaki ortalaması ise,  milyon ton başına, 20 kişinin üzerinde. Yani Türkiyedeki ölüm riski, dünya ortalamasının 20 katından fazla.

“ALINACAK TEDBİRLER BELLİ”

Sayın Erdoğan; Buna fıtrat diyemezsin.  Buna kader de diyemezsin. Basit tedbirlerle önleyebileceğin ölümleri,  bu millete, kader diye yutturamazsın! Dünya standartları ortadayken, Türkiye’ye reva gördüğün, bu acı tablo, düpedüz, insanlarımızın canını hiçe saymaktır. Senin ve atadığın beceriksiz yöneticilerinin asli görevi; ölümleri engellemektir. Ölüm oranlarını, dünya standartlarının altına getirmektir. Teknoloji var. İmkanlar var. Sayıştay raporları ortada duruyor. Atılacak adımlar, alınacak tedbirler belli. O nedenle; Hamaseti bırakıp, öncelikle işinizi yapacaksınız. Kazaların önüne geçmek için, irade göstereceksiniz. Yapamıyorsanız da, çekip gideceksiniz! Ayıptır, günahtır.

Aziz milletim; Bartında yaşanan bu katliamda; Sorumlularla ilgili yapılacak işlemlerin, takipçisi olacağız.  İktidarın umurunda olmasa da, biz, kaybettiğimiz madencilerimizin, hesabını soracağız. Somadan sonra yaşanan adaletsizliğin, tekrarına seyirci kalmayacağız! Biliyorsunuz; Soma faciasında sonra, bazı düzenlemeler yapılmıştı.  Ancak yapılan düzenlemelerin, neredeyse tamamı; iş kazalarını önlemeye yönelik olmayıp, işçilerin, iş kanunundan kaynaklı haklarında, bazı düzenlemeleri içeriyordu. Tek somut adım olarak nitelendirilebilecek, “sığınma odaları zorunluluğu” kapsamına ise,  sadece metal madenleri alınmıştı. Bu arada, ölüm aylıklarında, ciddi bir adaletsizlik var. Bunun giderilmesi için, meclis grubumuz,  plan bütçe komisyonuna, bir önerge verdi. Ama her zaman olduğu gibi,  Ak Parti ve küçük ortağının oylarıyla reddedildi.

Madem öyle, biz de, bu konuda bir kanun teklifi getireceğiz. Milletvekili arkadaşlarıma talimatımdır: Yolsuzlukla mücadele kapsamında vereceğiniz, kanun tekliflerimizin yanında, bu konuyla ilgili kanun teklifimizi de, lütfen süratle meclis gündemine taşıyın. Milletimiz de, bu vesileyle,  iktidarın, madencilerimiz konusunda, ne kadar samimi olduğunu,  bir kez daha görsün. Değerli dava arkadaşlarım; Soma Faciası’nın üzerinden, 8 yıl geçmesine rağmen,  haklarında soruşturma başlatılan, kamu görevlileri için, bir buçuk yıldır, iddianame hazırlanmadı. İşletmenin sahibiyse, dört buçuk yıl hapis yattıktan sonra, 2020 yılındaki, infaz düzenlemesinden yararlanıp, cezaevinden çıktı. Bir vatandaşımızı tekmeleyen danışman da, şimdi Frankfurt konsolosluğumuzda, ticaret müşaviri…

“BU İŞİN FITRATINDA, ÖLÜM YOK”

İşte size Sayın Erdoğan’ın adaleti! İşte sayın Erdoğan’ın vicdanı! Hayır kardeşlerim; Bu işin fıtratında, ölüm yok. Bu büyük acıları yaşıyorsak, bu iktidar ders almadığı için yaşıyoruz. Bu büyük acıları yaşıyorsak, ne kadar liyakatsiz varsa,  onları en üst mevkilere taşıyan, iş bilmezlik yüzünden yaşıyoruz. Bu büyük acıları yaşıyorsak, her olayda yandaşını kollayan,  bu kirli zihniyet yüzünden yaşıyoruz. Ama söz olsun, yemin olsun ki; Bartın’ı yeni bir adaletsizlik sarmalına, mahkûm ettirmeyeceğiz! Yapanın yanına kâr kaldığı, bu adaletsiz düzeni, biz değiştireceğiz! Devlete ciddiyeti, milletimize de hürriyeti, biz getireceğiz!

Biz bu işin takipçisiyiz.  Sorumluların, en ağır cezaları alması için, elimizden geleni ortaya koyacağız. Buradan, bir kez daha ilan etmek istiyorum: İş bilmezliğinizle, yüzsüzlüğünüzle, bezirganlığınızla, yıktığınız yuvaların günahı, yakanızı bırakmayacak. Yediğiniz haram lokmalar, boğazınıza dizilecek. Allah şahidim olsun ki, yaptıklarınız yanınıza kâr kalmayacak. Ve o kutlu gün geldiğinde, hesabınızı, milletimiz sandıkta kesecek. Kara gözlü, temiz yüzlü kardeşlerimize rahmet olsun. Ailelerine, sevdiklerine, ve ocaklarda ekmek kavgası veren, tüm madencilerimize, bir kez daha başsağlığı diliyorum.

“TÜKETİCİ ENFLASYONU, EYLÜL AYINDA YÜZDE 83.5’E ULAŞTI”

Aziz milletim; 2023 yılı, Merkezi Yönetim Bütçesi, 17 Ekim Pazartesi günü, Türkiye Büyük Millet Meclisine verildi.  Ama 2023 bütçesine geçmeden önce, 2022 yılının, makroekonomik hedeflerini ve bütçesini,  gelin, bir değerlendirelim. Biliyorsunuz, geçen yılın Eylül ayında açıklanan, Orta Vadeli Program’da; 2022 yılı için, enflasyon hedefi, yüzde 9,8’di.  Duayen ekonomist Sayın Erdoğan ile ekip arkadaşı, Türk akademisinin göz bebeği, Doçent Doktor Nebati Bakan’ın, muhteşem ekonomi yönetimi sayesinde; Tüketici enflasyonu, Eylül ayında, yüzde 83 buçuğa ulaştı.  Yani enflasyon, öngörülenin, 74 puan üzerinde gerçekleşti. Hedefteki sapmaya bakar mısınız? Bu arkadaşları, olağanüstü öngörü kabiliyetlerinden ötürü, gerçekten tebrik etmek istiyorum.

Dolar kurunu da anmazsak olmaz. Madem tebrik ediyoruz, çifte tebrik olsun. Muhteşem İkili’nin, 2022 yılı için hedeflediği, dolar kuru, 9 lira 27 kuruştu. Şu anda ne kadar?  18 lira 60 kuruş.  Yani iki katı. Şaka gibi ama gerçek. Bu arada, benzer bir başarıyı da, cari açıkta görüyoruz… 2022 yılında cari açık, 18,6 milyar dolar olarak planlanmıştı.  Hatta bu arkadaşlar, hızlarını alamayıp, cari fazla vereceklerini iddia etmeye başlamışlardı.  Ancak gelin görün ki; Yılın ilk sekiz ayında, bırakın cari fazlayı, 40 milyar dolar, cari açık verildi.

“BU BÜTÇE, BİR SEÇİM BÜTÇESİDİR”

Ama ilginçtir; bu kadar yüksek bir cari açığa rağmen; Sayın Erdoğan’ın, hâlâ zaman zaman, hayali bir cari fazladan bahsettiğini görüyoruz.  İşte size, Sayın Erdoğan’ın,  ülkesindeki gidişata, ne kadar hakim olduğunun ispatı. Gerçekten, olağanüstü bir yönetim becerisi… Bay Kriz ve ekibindeki diğer mızıkacıların başarıları,  bunlarla da sınırlı değil.  Mesela, 2022 yılında, bütçe açığının,  278 milyar lira olmasını hedeflemişlerdi.  Şimdi ise; Pardon biz yanılmışız, bütçe açığı, 461 milyar lira olacak.” diyorlar. Yani, ya bugüne kadar yanlış rakam açıklayıp, milletimizi ve piyasaları kandırdılar; ya da, bu bütçe, bir seçim bütçesidir.  Bunun başka açıklaması yok.

Bitti mi?  Maalesef bitmedi. Hazine ve Maliye Bakanlığı istatistiklerine göre; Bu yılın, ilk sekiz ayında,  bütçe, 33 milyar Türk Lirası fazla vermiş.  Yaa, ne kadar güzel değil mi?  Ama bu sevincimiz de, tabii ki kısa sürüyor.  Çünkü, Eylül ayında, 78,6 milyar lira açık verilmiş.  Ayıca, hükûmetin açıkladığı rakamlardan,  yüksek bütçe açıklarının, önümüzdeki aylarda da, şahlanarak devam edeceğini öğreniyoruz.

“BU REZALET GİDERAYAK AK PARTİ İKTİDARINA NASİP OLDU”

Bakın, ilginç bir rakam daha vereceğim: 2022 yılı bütçesinde, toplam harcamalar için verilen ödenek; 1 trilyon 751 milyar liraydı.  Şimdi ise, önümüze getirdikleri dokümanlarda, harcamaların, 3 trilyon 134 milyar liraya ulaşacağı ifade ediliyor.  Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, bütçede böyle bir sapma görülmedi. Bu rezalet de giderayak, Ak Parti iktidarına nasip oldu. “Tarih yazıyoruz” diye gezenlerin, aslında, öngörüsüzlüğün ve beceriksizliğin kitabını yazdıklarına, ibretle şahit oluyoruz… Yazıklar olsun.

Tabi bir de faiz ödemeleri var. 2022 yılı için, devlet borçlanması genel giderleri dahil, toplam faiz ödemesi için konulan ödenek, 242 milyar lirayken; bu yılın sonunda, 341 milyar lirayı aşması bekleniyor. Buna bir de, kur korumalı mevduattan gelecek,  300 milyar liralık yükü eklersek; toplam faiz ödemesi, 640 milyar lirayı aşacak. Hani bu arkadaşlar, faize savaş açmışlardı ya. Hani Nass vardı ya. İşte size Nass! İşte size Bay Krizin, sözüm ona, faizle olan savaşı! Bu arada,  “Devletin bütçesinden beş kuruş çıkmıyor.” diye pazarlanan, kamu özel işbirliği projelerine ödenecek para da, 42 milyar lira öngörülmüştü. Hamdolsun, onun da, yıl sonunda, 53 milyar lirayı bulması bekleniyor.

“BİZ PARA VERECEĞİZ Kİ YANDAŞLAR ZENGİNLEŞMEYE DEVAM ETSİN”

Peki, tüm bu harcamalar nasıl karşılanacak? Tabii ki milletimizin sırtına yüklenen vergilerle karşılanacak. Tüketici; Artan fiyatlar nedeniyle, daha fazla vergi ödeyecek. Çalışanlar; Vergi dilimlerinin düşük artırılması nedeniyle, daha fazla vergi ödeyecek. Esnaf ve sanayici; reel bir kazancı olmasa dahi, düşük fiyattan girişlerin, yüksek fiyattan çıkması nedeniyle,  daha fazla vergi ödeyecek. Yani; Biz para vereceğiz ki, yandaşlar zenginleşmeye devam etsin.  Biz elimizi cebinize atacağız ki, faiz geliri elde edenler üzülmesin. Biz vergi vereceğiz ki, saraydaki sefa hiç bitmesin Bütçenin özeti, işte tam olarak budur. Ez cümle; içinde milletin hayrına, dişe dokunur hiçbir şey olmayan, bu bütçe; İsraf, faiz ve yandaş bütçesinden ibarettir. Nokta.

Aziz milletim; Ne yazık ki, 2023 yılı bütçesi de, 2022den farklı değil… 2023 yılında, bütçe harcamalarının, 4 trilyon 470 milyar lira,  Bütçe gelirlerinin, 3 trilyon 810 milyar lira,  bütçe açığının da, 659 milyar lira olması öngörülüyor. Harcamalar içinde; 566 milyar lira faiz ödemelerine, 103 milyar lira da, kamu özel işbirliği ödemelerine ayrılmış.  İlginçtir;  2023 yılına uzatılmasına rağmen; bütçede, kur korumalı mevduata ise, ödenek ayrılmamış. Bu da bütçenin ne kadar samimi olduğunu,  bir kez daha gözler önüne seriyor. 2023 yılı için, ortalama dolar kurunu da, 21,5 lira olarak hesaplamışlar. Bay Kriz ve Nebati Bakan’ın,  şimdiye kadar sergiledikleri, üstün performanstan hareketle,  kurun, bu tahminin çok daha üzerine çıkacağı, maalesef aşikâr… Peki bu ne demek? Bu; toplam faiz ödemelerinin, 1 trilyon lirayı bulması, işten bile değil demek.

“HAZİNEMİZİ TEFECİNİN ELİNE DÜŞÜRMÜŞLER”

Ama asıl kepazelik başka. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre; Önümüzdeki yıllardaki, iç borç faiz ödemesi yükümlülüğümüz, anapara ödemelerini geçmiş.  Yani faiz, borcun aslını geçmiş.  Yani; Hazinemizi, tefecinin eline düşürmüşler.  Ne diyelim,  Allah, memleketimizi bu duruma düşürenleri, ıslah etsin. Yazıklar olsun.

“SARAYDAKİ SEFANIN BİTMESİNDEN KORKUYORLAR”

Aziz milletim; Korku, çok kuvvetli bir duygudur, ama en çok da, sahibini vurur.  Şayet bir şeyden çok korkuyorsanız,  etrafınıza da korku salmaya çalışırsınız.  İşte bugün; İktidarın, korku üzerinden hakimiyet oluşturma çabası da, tam olarak bundan kaynaklanıyor.  Çünkü, çok korkuyorlar! Yalanlarının, meydana saçılmasından korkuyorlar! Harami düzenlerinin, bozulmasından korkuyorlar! Saraydaki sefanın, bitmesinden korkuyorlar! İktidarlarını, kaybetmekten korkuyorlar! Bu korkular, onları öylesine kuşattı ki; Artık bizzat oylarıyla seçildikleri, milletimizden bile korkuyorlar! Mesela; Çocuğunu okula gönderirken, cebine simit parası koyamayan,  anne babalardan korkuyorlar!

Mesela; Borçları yüzünden tarlasına, traktörüne el koyulan, çiftçilerimizden korkuyorlar! Mesela; Yurt dışındaki akranlarının, yaşadıkları hayatı görüp, kendi memleketlerinde de, aynı refahı, aynı özgürlüğü isteyen, gençlerimizden korkuyorlar! Mesela; Kuyruklu yalanlarını ortaya çıkaran,  gazetecilerimizden korkuyorlar! Mesela; 31 Mart seçimlerinde, İstanbullunun iradesine, göz dikenlerin karşısında; Emine Bulut’a, Şule Çet’e, Rabia Naz’a kıyanların, Enes Kara’ya ve daha nice canımıza, umutsuzluğu reva görenlerin karşısında; Mülakatlardaki torpilin, KPSS’deki rezilliğin karşısında; Kazdağları’nda, 350 bin ağacımızı yok edenlerin, orman yakıp, otel diken, hainlerin karşısında; Saraydaki, 5-10-15 maaşlı danışmanların, israfın, rüşvetin ve yolsuzluğun, bakanlıklara kadar işlediği,  bu çürümüşlüğün karşısında; Bir olan, birlik olan,  dimdik durup, hesap soran milletimizden korkuyorlar! İşte bu yüzden de, her korkağın yaptığı gibi,  onlar da, baskıya ve zorbalığa sarılıyorlar. Eğer ki bizler, onlardan daha çok korkarsak, kazanabileceklerine inanıyorlar. Vah kii, ne vah… Çok, ama çok yanılıyorlar!Korkma!” diye, haykırarak yazılan hikâyemizi, tüm zincirleri kıran irademizi, damarlarımızda saklı olan kudretimizi, Ve hakka tapan gönlümüzü, unutuyorlar. Bizim, tarihimizin hiçbir döneminde, Türk devletini; çelik zırhlı duvarlara, yol veren korkaklara, bastığı yerleri, sadece toprak olarak gören acizlere, ve kendilerini, milletten üstün gören bezirganlara,  teslim etmediğimizi unutuyorlar. Bundan sonra da, asla teslim etmeyeceğimizi, görmüyorlar.

➽ Paylaş:

➽ Gözden Kaçırmayın... ➽ Bunları Okudunuz mu?..

“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..