'TÜİK gerçeği gizliyor, emekçiler açlık sınırında yaşıyor'
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) İstanbul Şubeler Platformu, maaş zamlarını, “TÜİK gerçeği gizliyor, emekçiler açlık sınırında yaşıyor” sloganıyla protesto etti...
KESK: 'TÜİK gerçeği gizliyor,
emekçiler açlık sınırında yaşıyor'
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik,
“Bugün ortalama İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de ev kiralarının 15-16
bin TL’ye ulaştığı, yine gıdada ve ulaşımda enflasyonun yüzde 100’leri
aştığı, gerçek enflasyonun ise aralık ayı sonu itibarıyla yüzde 160’lara
dayandığı bir ülkede kamu emekçilerine ve emeklilere insanca yaşamayı
yetecek bir ücret yerine asgari ücretin ortalama bir ücret hâline
getirildiği bir durumla karşı karşıyayız” dedi...
KESK İstanbul Şubeler Platformu, memur maaşlarına yapılacak yüzde 30'luk
zamma karşı, bugün Şişli’deki Cevahir Alışveriş Merkezi önünde “TÜİK
gerçeği gizliyor, emekçiler açlık sınırında yaşıyor” sloganıyla eylem
yaptı. “Savaşa değil, emekçiye bütçe”, “Ücretsiz eğitim, ücretsiz sağlık
istiyoruz” ve “İnsanca yaşamak istiyoruz” sloganları atılan eylemde
konuşan KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, konfederasyon olarak uzun
süreden beri insanca bir yaşam mücadelesi yürüttüklerini söyledi.
Bozgeyik, şöyle konuştu:
BU İKTİDAR, BAŞINDAN BERİ SERMAYEDEN YANA POLİTİKALARI HAYATA
GEÇİRMEKTE:
Yine bu iktidarın 21 yıldır uygulamış olduğu politikalara
karşı, kamuyu talan eden politikalar, özelleştirmeler, neoliberal
politikalar nedeniyle bugün yaşamış olduğumuz bu ekonomik kriz ve
giderek artan yoksullaşma ve gelir kaybımızın ortadan kaldırılmasına
ilişkin ortak bir mücadele örgütlemeye, yürütmeye çalışıyoruz. Hepiniz
biliyorsunuz ki aslında bugün yaşamış olduğumuz bu yoksulluk, Türkiye’de
yaşanan bu ekonomik krizin yaratmış olduğu sonuçların öncelikli
nedenlerinden birisi, bu iktidarın başından beri tercih etmiş olduğu
politikalardan kaynaklı. Bu iktidar, başından beri sermayeden yana
politikaları hayata geçirmekte.
10 MİLYONU AŞAN ASGARİ ÜCRETLİ, GEÇİNEMEME SORUNUYLA KARŞI KARŞIYA:
Yine
sermayeden yana özelleştirme politikaları ile kamuyu talan ederek bugün
anayasal bir hakkımız olan ücretsiz kamusal hizmetlere erişim
hakkımızın da ortadan kaldırıldığı bir süreci hep birlikte yaşıyoruz.
Hastanelerden randevu alamaz duruma gelmiş durumdayız. Yine
çocuklarımızın eğitim masraflarını, beslenme harcamalarını ödeyemez
durumdayız. Yine uzun süreden beri Türkiye’de hem kamu emekçileri hem
milyonlarca emekli, yine 10 milyonu aşan asgari ücretlisi bir
geçinememe, barınamama sorunuyla karşı karşıya.
ASGARİ ÜCRET ORTALAMA BİR ÜCRET HÂLİNE GETİRİLDİ:
Bugün ortalama
İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de ev kiralarının 15-16 bin TL’ye
ulaştığı, yine gıdada ve ulaşımda enflasyonun yüzde 100’leri aştığı,
gerçek enflasyonun ise aralık ayı sonu itibarıyla yüzde 160’lara
dayandığı bir ülkede kamu emekçilerine ve emeklilere insanca yaşamayı
yetecek bir ücret yerine asgari ücretin ortalama bir ücret hâline
getirildiği bir durumla karşı karşıyayız. Dün Meclis’te de bu iktidarın
yüzde 30’luk artışıyla ilgili yasa tasarısı Plan Bütçe Komisyonu’nda
görüşülürken AKP Milletvekili Mustafa Elitaş, özellikle emekli
maaşlarının 3 bin 500 TL’den 5 bin 500 TL’ye çıkartılmasının ülkeye
maliyetinin 22 milyar TL olduğunu belirterek övünmeye çalıştı. Oysa biz
biliyoruz ki sadece 2022 yılında bu iktidar, sermayeden 900 milyara
yakın vergi alacağından vazgeçti. Yine biz biliyoruz ki 2022 yılında bu
iktidarın şehir hastanelerine, otoyollara, otobanlara aktarmış olduğu
kaynaklara baktığımızda 100 milyar TL’yi aşan bir rakamla karşı
karşıyayız.
ÜCRETLERİMİZİN YOKSULLUK SINIRININ ÜZERİNE ÇIKARTILMASINI TALEP
ETTİK:
Yine 2023 yılı bütçesine baktığımızda, yaklaşık 500 milyar TL
güvenlikçi politikalara, militarist politikalara, savaş politikalarına
tanka, topa, SİHA’lara ayrılmış durumda. Sıra kamu emekçilerine,
milyonlarca asgari ücretliye, yine sayıları 13 milyonu bulan ve açlık
sınırının altında ücret alan emeklilere geldiğinde, bir kaynak
yokluğundan, bütçe yetersizliğinden söz ediliyor. Oysa biz biliyoruz ki
gerçekten kamusal hizmetlerden, emekten, demokrasiden, barıştan yana
politika izlendiğinde bu ülkenin kaynakları hepimize yetecektir.
Bu
iktidar 2002 yılında iktidara geldiğinde, gayri safi milli hasılayı kişi
başı 25 bin dolara çıkaracağını söyledi. Oysa yine aralık ayı
verilerine baktığımızda, bugün Türkiye’de gayri safi milli hasıla kişi
başı 8 bin dolar civarında. Yani hedeflenenin 3 kat daha altında bir
milli gelirden pay aldığımız bir durumla karşı karşıyayız. O açıdan biz
kamu emekçileri hem 2023 bütçesi görüşülürken ve daha sonra kamu
çalışanları ve emeklileri ilgilendirecek 2023 yılı ücret artışları
tartışılırken de yine ücretlerimizin özellikle yoksulluk sınırının
üzerine çıkartılmasını talep ettik. En az asgari ücrete yapılan artış
kadar, ocak ayında kamu emekçilerinin ve emeklilerin ücretlerinin
artırılmasını talep ettik.
HAZIRLANAN YASAYLA BİR KEZ DAHA TOPLU SÖZLEŞME YASASI ÇÖKMÜŞTÜR:
Oysa
yapılan artışla birlikte iktidar hem kendi çıkarmış olduğu Toplu
Sözleşme Yasası'nın özerkliğine aykırı bir şekilde tek adama dayalı, tek
adamın vermiş olduğu kararla bir yasa hazırlamıştır. Bu hazırlanan
yasayla bir kez daha Toplu Sözleşme Yasası çökmüştür. Yine EYT,
sözleşmelilerin kadroya alınması gibi seçime giderken çeşitli vaatlerde
bulunan iktidar, özellikle kaynağı belirsiz Katar’dan, Rusya’dan
getirmiş olduğu paralarla hem seçimi yürütmeye hem de özellikle bütçede
karşılığı olmayan kaynakları topluma, emeklilere vadederek bir algı
yaratmaya çalışmaktadır.
Biz, bunlara karşı ortak birleşik mücadeleyi
yürüteceğiz. Ta ki taleplerimiz hayat bulana kadar, demokratik bir Toplu
Sözleşme Yasası hazırlanıncaya kadar, yine grev hakkımızın önündeki
engellerin kaldırıldığı, demokratik bir anayasanın hazırlandığı bir
süreci örgütleme, diğer emek örgütleriyle, meslek örgütleriyle, bu
yoksulluktan etkilenen emeklisi, asgari ücretlisi, öğrencisiyle
birleşerek bu mücadeleyi kazanabileceğimizi buradan bir kez daha ifade
etmek istiyorum.
ANAYASASIZLIK SÜRECİ UZUN SÜREDEN BERİ DEVAM ETMEKTEDİR:
Sonuçta bu
iktidar sendikalara, meslek örgütlerine baskılar uygulayarak, anayasal
haklarımızı ortadan kaldırarak bir anayasasızlık süreci işletmeye
başlamıştır. Bu anayasasızlık süreci uzun süreden beri devam etmektedir.
O nedenle bu anayasasızlık sürecine karşı da Türkiye’nin taraf olduğu
ve 1949’da imzalamış olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden
kaynaklı haklarımızı da kullanacağız. O haklarımız ne? Direnme hakkımız.
Emeğimize yönelik, işimize yönelik, sendikalarımıza, meslek
örgütlerimize yönelik saldırılara karşı direnme hakkımızı kullanacağız.
İktidarı Anayasa’ya uymaya, ulusal sözleşmelere uymaya hem bu uygulamış
olduğu yoksulluk, talan politikalarına son vermeye çağırıyoruz.
Birleşerek, örgütlenerek, bu mücadeleyi büyüterek hem haklarımızı
kazanacağız hem de bu ülkeyi demokrasinin, barışın yaşanabildiği bir
ülke hâline getirme noktasında da kararlılığımızı buradan bir kez daha
ifade etmek istiyorum.”