AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri sahiplerini buldu
Avrupa Birliği (AB) Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri bugün Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlenen tören ile sahiplerini buldu...
AB Araştırmacı
Gazetecilik Ödülleri sahiplerini buldu
Batı Balkanlar ve Türkiye AB Araştırmacı
Gazetecilik Ödülleri bugün Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlenen tören ile
sahiplerine takdim edildi. AB desteğiyle Gazeteciler Cemiyeti ve Balkan
Araştırmacı Gazetecilik Ağı tarafından verilen ödüller için düzenlenen
törende üç habere derece ödülleri ve bir habere Jüri Özel Ödülü verildi.
Törene birçok ülkenin yabancı misyon temsilcileri ve gazeteciler
katıldı.
Ödül kazanan gazeteciler ve haberleri şöyle:
-Murat Ağırel, “Uyuşturucu Kıskacında Türkiye”
-Doğu Eroğlu, “Belgeleriyle BTK-gate”
-Çiğdem Toker, “Atatürk Havalimanına Millet Bahçesi Operasyonu”
-Seyhan Avşar, “FETÖ Borsasına Bomba Gibi Düşecek: Tamince Pazarlığının
Ses Kaydını Dinledim”
Gazeteciler Cemiyeti Başkan Vekili Savaş Kıratlı, açılış konuşmasında
şunları söyledi:
“İYİ GAZETECİLİK İÇİN YÜRÜTTÜĞÜMÜZ TÜM FAALİYETLER, BALKAN ARAŞTIRMACI
GAZETECİLİK AĞI İLE ORTAK YÜRÜTTÜĞÜMÜZ BU PROJEYLE TAMAMLANIYOR”
“Bu kadar çok ve önemli çalışmayı bir arada yürütebilen hemen hemen tek
basın kuruluşu olarak Gazeteciler Cemiyeti sizden aldığı güvenle bu
gururu taşımaktadır. Nitelikli gazeteciliği güçlendirmek ve desteklemek,
bu alanın en iyi örneklerini teşvik etmekten geçiyor. İyi gazetecilik
için yürüttüğümüz tüm faaliyetler, Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı
ile ortak yürüttüğümüz bu projeyle tamamlanıyor, bütünlük kazanıyor.
Dünyaya barışın hakim olduğu, her türlü farklılıklara karşın halkların
huzur içinde bir arada yaşadığı daha mutlu günlerde sizlerle yeniden
buluşmayı arzu ediyoruz.”
Açılış konuşmalarının ardından gazetecilere ödülleri takdim edildi. Bu
ödüle layık görüldüğü için teşekkür ederek konuşmasına başlayan Çiğdem
Toker, şunları kaydetti:
“SAVAŞ DIŞINDA BARIŞ DİLİ ANLAMAYI, KAFA YORMAYI, BİRAZ DAHA ÇABA
GÖSTERMEYİ GEREKTİRİYOR. HEPİMİZİN BUNA İHTİYACI VAR”
“Ceplerdeki telefonlarla ve iletişim teknolojisindeki gelişmeyle
herkesin ama herkesin birer içerik üreticisine dönüştüğü bu çağda
gazeteciliğin ayırt edilmesi önem kazanıyor. Hakikatin peşinde olan
gazeteciliğin, dosya haberciliğinin, fikri takibin ayırt edilmesi büyük
önem kazanıyor. Bu ödül bunun için kıymet taşıyor. Gazeteciliğin zor
zamanları bitmiyor. Şimdi yine böyle bir zor zamandayız. Barış dilinin
ne kadar önemli olduğunu bu vesileyle buradan paylaşmak istiyorum. Kolay
olan savaş dilidir. Ötekileştirmek, hasımlaştırmak bunda bir hüner
yoktur. Ama savaş dışında barış dili anlamayı, kafa yormayı, biraz daha
çaba göstermeyi gerektiriyor. Hepimizin buna ihtiyacı var.”
Doğu Eroğlu ise şu konuşmayı yaptı:
“
NEREDEYSE HİÇBİR HABER MERKEZİNDE ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK İÇİN AYRILMIŞ
BİR KADRO YOK”
“Neredeyse hiçbir haber merkezinde araştırmacı gazetecilik için ayrılmış
bir kadro yok. Araştırmacı gazetecileri editörleri de sevmez. Çünkü
yapılacak çok iş var. Bu kadar çok yapılacak iş varken araştırmacı
gazeteciler birçok dosya üzerinde çok fazla vakit harcarlar. O dosyayı
getirdiklerinde ama yayın mecralarını diğerlerinden ayıran şeyler ortaya
çıkar. Bir denge kurulması gerektiği doğru. Günde 10 haber girebilen
editörlerimizin olması lazım ki şu an içinde geçtiğimiz süreçte haber
mecraları ayakta kalabilsin.”
Ödülünü cezaevindeki gazeteci Barış Pehlivan’a ithaf eden Murat Ağırel
ise ödül konuşmasında şunları söyledi:
“O ENGELLENMİŞ YAZIYLA BUGÜN AB DESTEKLİ GAZETECİLER CEMİYETİ’NİN
ÖDÜLÜNÜ ALIYORUM”
“Bu yazıyı yazarken tüm dünyadaki insanlığı çok ciddi tehdit eden,
inanılmaz boyutlara gelmiş olan uyuşturucu ticaretinin hangi boyutlarda
olduğunu araştırarak başladım. Daha önce rota konumunda olan Türkiye’nin
Balkan rotasından çıkıp artık bir pazar haline geldiğini ve bunun hangi
aşamalardan geçtiğini belgeleriyle birlikte kamuoyuna aktarmaya
çalıştım. Karşılaştığımız manzaraysa dehşet verici bir boyuttaydı. Tüm
insanlığı tehdit eden, uyuşturucuyla mücadelede biz gazeteciler de
üzerine düşen görevi, bu yapıların arkasındaki kişileri belgeleriyle
birlikte sunmak diye düşünüyorum. Gazetecilik çok zor bir dönemden
geçiyor. Benim bu yazılarım bir yazı dizisine ait. Ben bu ilk yazı
dizisini yazdığımda Yeniçağ gazetesinde yazdım. Yazım engellendi.
Ardından yazımı genişleterek tekrar yazdım. Yazım ikinci kez bir daha
engellendi. Ben o engellenmiş yazıyla bugün AB destekli Gazeteciler
Cemiyeti’nin ödülünü alıyorum. Türkiye’deki gazeteciliğin ne anlama
geldiğini ve artık baskının ne boyutta olduğunu en net olarak bu
örnekten görebiliriz. Bugün gazetecilik mesleğini gerçekten yapmaya
çalışan birçok insan ağır bedeller ödüyor. Gazeteciler cezaevlerinde
hapsedilmiş durumda. Ben de ödülümü dostum, aynı gazetede çalışmaktan
onur duyduğum, cezaevinde olan Barış Pehlivan’a ve tüm gazetecilere
ithaf etmek istiyorum.”
Çiğdem Toker, ANKA Haber Ajansı’na İsrail-Filistin arasında yaşanan
savaşa ilişkin şöyle konuştu:
“ŞU SÖYLEDİKLERİM YÜZLERCE ÇOCUĞUN BOMBARDIMANDA YAŞAMINI KAYBETTİĞİ BİR
GERÇEKLİĞİN İÇİNDE AŞIRI İYİMSERLİK, ROMANTİZM YA DA AKIL DIŞI BİR ŞEY
GİBİ GELMESİN. BİZİM CESARETLE BUNLARI SÖYLEMEYE İHTİYACIMIZ VAR”
“
Barış gazeteciliğinin daha doğrusu gazetecilikte, habercilikte barış
dilinin ne kadar yaşamsal bir önem taşıdığını bugünlerde daha iyi
anlıyoruz. Siyaset ötekileştirir. Medya da buna genellikle araç olur.
Bazen bilerek bazen bilmeyerek. Zor olan barış dilini kurmaktır. Savaş
dilinde de kimin kimi yendiği, kimin ne kadar güçlü olduğuyla ilgili
burada bir hüner, beceri gerektiren bir şey yok. Barıştan yana tutum
almak, barış dilini benimsemek anlamayı, empati yapmayı gereksinir. Bu
da biraz çaba gerektirir. Sadece gazetecilerin değil hepimizin aslında
buna ihtiyacı var. Şu söylediklerim yüzlerce çocuğun bombardımanda
yaşamını kaybettiği bir gerçekliğin içinde aşırı iyimserlik, romantizm
ya da akıl dışı bir şey gibi gelmesin. Bizim buna ses vermeye, biraz
daha yürekli olmaya, cesaretle bunları söylemeye ihtiyacımız var. Bir
ses daha fazlası çok anlam ifade eder.”
Murat Ağırel, ANKA Haber Ajansı’na İsrail-Filistin arasında yaşanan
savaşa ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
“KENDİ GAZETECİSİNİN VEFAT ETTİĞİ BİR YERDE HABERİNİ YAPAMAYAN KURULUŞUN
ADI MEDYA DEĞİLDİR”
“Gazetecilik, bir ülkenin veyahut da şahısların, bireylerin, devleti
yaratan organların tarafında olmak değildir. Gazetecilik tarafsız
şekilde insan hayatını önceleyen ve aynı zamanda insan hayatının yanında
kamuoyunun bilgi edinme kapsamında mesleğini icra eden kişilerden
oluşur. Kendi gazetecisinin vefat ettiği bir yerde haberini yapamayan
kuruluşun adı gazeteci, medya değildir. Ne yazık ki ülkemizde
gazeteciliğin değerleri çok aşınmış durumda. Ülkemizde
meslektaşlarımızın suçsuz yere cezaevlerinde kaldığını görüyoruz.
Dünyada yaşanan savaşı tarafsız şekilde, sivil insanlar hayatını
kaybederken, tarafsız ve objektif şekilde verilmesi gerekirken herkesin
kendi gözlüğünden okurlarına haberi yansıtmaya çalıştığı bir dönemde ne
yazık ki her şeyi biz de üzülerek takip ediyoruz. Bizler haber yapmaya
gitmek istiyoruz ama ne yazık ki yurt dışına çıkamıyoruz. İzinler
alamıyoruz. Oradaki kişiler bizim orada olmamızı istemiyorlar. Orada
olan arkadaşlarımız, bir avuç kadar kalemini namus bilen insanlar bunu
yapıyor. Ama birçoğu da ne yazık ki gazeteciliğin etik değerlerine
sığmayan haberler yapıyorlar.”
Doğu Eroğlu, ANKA Haber Ajansı’na şunları söyledi:
“Ben mesleğe başladığımda daha çok genç gazetecilik, muhabirlik yapmak
istiyordu. Hayallerinde bunlar daha çok yer tutuyordu. Gazeteciliğin
içinde bulunduğu kıskaç, artık gençleri bu mesleğe karşı biraz daha
temkinli davranmaya itiyor. Ben de daha çekimser davranmak zorunda
kalıyorum. Çok olumlu bir tablo ortada yok. Benden de genç isimlerin
ödül almasını temenni ederim.”