Asgari ücreti neden Tayyip açıklamadı?..
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, 2024 yılı için açıklanan asgari ücrete ilişkin, “ Bu rakam beklentileri karşılamadı. Bunun ilk işaretini işçi tarafının bu anlaşmaya imza atmamasından görüyoruz. Ama asıl işaret rakamın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmamış olması. Eğer rakam iktidar tarafından da yeterli derecede yüksek bulunsaydı eminim ki bu açıklama Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kameralar karşısında müjde sloganlarıyla kamuoyuna duyuruldu. Ama miktar o kadar yetersiz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tutarı açıklayan yerde görüntü vermekten bile kaçınmış oldu” dedi.
Asgari ücreti neden Erdoğan
açıklamadı? CHP'den ilk yorum
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe
bugün CHP genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında vergi
artışları, vatandaşın yaşadığı ekonomik zorluklar, 2024 yılı için
belirlenen asgari ücret ile gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Karatepe şunları söyledi:
"Bakan Şimşek’in ‘rasyonele döneceğiz’ açıklamaları piyasacı
iktisatçılar tarafından piyasalar tarafından da büyük bir memnuniyetle
karşılandığını biliyoruz. İktidarın, ‘rasyonel’ olarak tanımladığı şeyin
vatandaş açısından beklenen sonucu yani bizim kastettiğimiz anlamda
refahı doğurup doğurmadığına bakmak gerekir. İlk yaptıkları şey
baskıladıkları döviz kurunun zıplamasına imkan verdi. 19 lira 80 kuruş
seviyesinde seyreden dolar kuru haziran ayı içerisinde hızlı bir biçimde
yükseldi. Bugün itibarıyla dolar kurunun yaklaşık yüzde 50 değer
kazandığını Türk parasının yabancı paralar karşısında hızla
değersizleştiğini görüyoruz.
“BUGÜN İTİBARIYLA TAM 5 KAT ARTTIRILMIŞ FAİZ ORANIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ”
Tabi sadece kurlar artmadı ardından faiz artışları süreci başladı.
Haziran ayında artışlar başlamadan önce yüzde 8,5 seviyesinde olan
politika faiz oranı önce kademeli olarak arttırıldı. Bugün itibarıyla
yüzde 42,5 seviyesine çıkarılarak tam 5 kat arttırılmış faiz oranıyla
karşı karşıyayız. Bir taraftan kurlar artıyor diğer taraftan faiz
oranları artıyor ama buna paralel olarak iktidarın vatandaşın omuzlarına
çok daha ağır maliyetler çıkaran vergi artışlarına gittiğine de
tanıklık ettik.
İktidarın rasyonelden anladığı şeyin vatandaşların hayatını daha
pahalılaştıran daha zorlaştıran ona ağır maliyetler yükleyen yaklaşımlar
olduğunu temmuz ayında yaptığı düzenlemelerden net bir şekilde görmüş
olduk. Bunlar bize neyi gösteriyor? 10 yıl kadar önce Cumhuriyet’in
100. yılı için iktidarın önümüze hedef koyduğu ‘ yükseleceğiz’ diye
ifade ettiği kişi başına düşen milli gelirimiz 25 bin dolar olacak.
Gayri safi yurt içi hasılamız 2 trilyon dolar’ olacak gibi ifadeler
vardı fakat geldiğimiz yer itibarıyla baktığımızda pek çok şeyin
yükseldiğini görüyoruz. Yükselen şeyler iktidarın bize hedef olarak
koyduğu şeyler değil daha yüksek enflasyon ,daha yüksek döviz kuru, daha
yüksek faiz oranları ve derinleşen yoksulluk olarak önümüze çıktı.
“İKTİDAR, BAZI EKONOMİK GÖSTERGELERİ SÜREKLİ GÜNDEMDE TUTMAYA ÇALIŞIYOR”
İktidar, ekonomik verilere bakarak övünerek bahsettiği bazı göstergeleri
sürekli gündemde tutmaya çalışıyor. Bunlardan bir tanesi büyüme oranı.
En son açıklanan üçüncü çeyrek büyüme oranlarına baktığımız zaman 5,9
oranında bir büyümenin olduğunu bize söyleyen iktidar bundan ne kadar
övündüğünü dünyada ne kadar buna benzer ya da yaklaşan büyüme
oranlarının pek olmadığını büyük gururla söylüyor. Büyüme oranlarına yol
açan unsurlarının başında manşet büyüme oranı yüzde 5.9 olurken
vergilerin artışının yüzde 16’nın üzerinde olduğunu ve bunun da büyüme
verilerine etki ettiğini biliyor muyuz? Peki bu vergileri kim ödedi?
Vatandaşın sırtına yüklenen vergilerin olduğunu biliyoruz.
“VATANDAŞLARIMIZ BANKALARIN ÖDEDİĞİ FAİZİN YÜZDE 30’U KADAR VERGİYİ DE
DEVLETE ÖDEMEK ZORUNDA BIRAKTIRILIYOR”
KDV oranın artması motorlu taşıtların vergisini artması yeterli
bulunmadı. İktidar, temmuz ayında yaptığı bir düzenleme ile
ihtiyaçlarını borçlanarak karşılamak zorunda kalan vatandaşların,
ödediği faiz üzerinden alınan vergi oranını da arttırdı. Bugün
borçlanmak zorunda kalan, kredili mevduat hesaplarından nakit çekmek
zorunda olan ya da imkanı varsa bireysel ihtiyaç kredisi kullanmak
zorunda kalan vatandaşlarımız bankaların ödediği faizin yüzde 30’u kadar
vergiyi de devlete ödemek zorunda bıraktırılıyor. Yoksul oldukları
için, ihtiyaçlarını karşılayacak gelire sahip olmadıkları için
borçlanmak zorunda kalanlar diğer taraftan dönüp yüksek oranda vergi
ödemekle baş başa bırakılıyor. Vatandaştan yüksek oranda vergi alan
iktidarın bazı kesimlerden vergi almaktan kaçındığını net bir biçimde
biliyoruz.
“VATANDAŞ ‘FAİZİN MALİYETİ NEDİR’ DİYE BAKMADAN BORÇLANMAYA DEVAM
EDİYOR”
Faiz artırımlarının gerekçesi olarak iktidarın bize söylediği şey şu,
‘Eğer biz faizleri arttırırsak bu yurt içi talebi dengeler, yurt içi
talebinin dengelenmesine bağlı olarak da enflasyon oranı düşer.’ Ben
BDDK’nın verilerine baktım. O veriler bize gösteriyor ki parası olmayan
vatandaş ‘faizin maliyeti nedir’ diye bakmadan borçlanmak zorunda olduğu
için borçlanmaya devam ediyor. Faiz artışlarının başladığı haziran
ayından geçtiğimiz hafta sonuna kadar olan dönemde kredi kartları
borçları artarak 1. 1 trilyon lira seviyesine ulaşmıştır.
“FAİZE MARUZ BIRAKAN TAKSİTSİZ KREDİ KARTI HARCAMALARI ARTIŞ ORANI YÜZDE
72 SEVİYESİNDE”
Bu iktidarın eğer ‘biz faizleri arttırırsak vatandaş para harcamaz’
beklentisiyle tam tersi bir gelişmenin olduğunu bize net bir biçimde
gösteriyor. Özellikle faize maruz bırakan taksitsiz kredi kartı
harcamalarına baktığımızda buradaki artış oranın yüzde 72 seviyesinde
olduğunu görüyoruz. O zaman iktidar sahiplerine şunu sormak lazım, ‘Siz
faizleri arttırarak yurt içi talebi nasıl dengeleyeceğini
düşünüyorsunuz. Faiz artışları yoksul vatandaşa daha ağır vergiler, faiz
maliyeti yüklemenin dışında başka bir sonuç doğurmuyor.
Vatandaşın omuzlarına ağır vergi yükleyen iktidarın diğer taraftan bazı
şirketlere vergi kolaylıkları sağladığını da biliyoruz. Bunun en somut
örneği dün Resmi Gazete’de yayınlanan ve şans oyunları üzerinden alınan
vergiyi yüzde 50 oranında azaltan düzenlemede net bir biçimde görüyoruz.
KDV oranlarının arttırıldığı, devletin sunduğu bütün hizmetlere
uygulanan fiyatların arttırıldığı bir dönemde şans oyunlarından alınan
verginin yüzde 50 oranında azaltılması izaha muhtaç bir durumdur.
Bütçenin öneminden bahseden, kamusal yara doğurması beklenen
harcamalardan kaçınan iktidarın şans oyunları oynatan şirketlere kaynak
aktaracak sonuç doğuran bu düzenlemeyi neden yaptığını bir an önce
paylaşması gerekir.
“CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ASGARİ ÜCRETİ AÇIKLAYAN YERDE GÖRÜNTÜ VERMEKTEN
BİLE KAÇINDI”
Bu hafta asgari ücret 17 bin 2 lira olarak kamuoyuna duyuruldu. Bu rakam
beklentileri karşılamadı. Bunu net bir biçimde görüyoruz. Bunun ilk
işaretini işçi tarafının bu anlaşmaya imza atmamasından görüyoruz. Ama
asıl işaretin rakamın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmamış
olması. Eğer rakam iktidar tarafından da yeterli derecede yüksek
bulunsaydı eminim ki bu açıklama Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından
kameralar karşısında müjde sloganlarıyla kamuoyuna duyuruldu. Ama miktar
o kadar yetersiz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tutarı açıklayan yerde
görüntü vermekten bile kaçınmış oldu.
“YOKSULLUK ÖYLE İÇSELLEŞTİRİLMİŞ Kİ İNSANLARIN KARINLARINI DOYURMASI
NEREDEYSE İKTİSATÇILAR TARAFINDAN BİLE REFERANS NOKTASI OLARAK
ALINABİLMEKTE”
Asgari ücretin yetersizliğine atıfta bulunanların referans olarak
aldıkları noktanın ağırlıklı olarak açlık sınırı verisi olduğunu
görüyoruz. Aslında referans olarak aldığımız noktanın bile ne kadar
içler acısı bir referans noktası olduğunu ifade etmek isterim. Fakat
ülkede var olan yoksulluk öyle içselleştirilmiş ki insanların
karınlarını doyurması neredeyse iktisatçılar tarafından bile referans
noktası olarak alınıp yeterli düzeyde bulunabilmektedir. Oysa bizim
mevzuatımız asgari ücreti tanımlarken, ‘asgari ücret çalışanın beslenme
barınma, ulaşım, ısınma, sağlık ve hatta kültürel harcamalarını
karşılayacak seviyede olmalıdır’ diyor. Ama biz bu açıklamalardan sadece
beslenme kısmını referans alarak asgari ücreti değerlendirmeye
çalışıyoruz. Bu derin yoksulluğa da itiraz etmemiz gerekir.
2024’e ilişkin nasıl bir ekonomiyle karşı karşıya kalacağıma ilişkin
yapılan değerlendirmelere baktığımızda ağırlıklı olarak yapılan
yorumlarda şu ifadelerle karşılaşıyorum, ‘Şu yerel seçimler bir geçsin
ondan sonra iktidar gerçekten uygulamak istediği politikaları hızlı bir
biçimde hayata geçirecektir’ yorumlarını değişik mecralarda
duyuyorsunuz. Ben bir iktisatçı olarak şu soruyu sormak isterim, eğer
ekonomiyi düze çıkaracağınız düşündüğünüz politika araçları varsa bunlar
vatandaşın refahına olumlu etki edeceğini düşündüğünüz şeylerde bunları
uygulamak için neden yerel seçimlerin geçmesini bekliyorsunuz.
Biz buradan şunu anlıyoruz. Yerel seçimler geçtikten sonra iktidar
vatandaşa çok daha ağır maliyetler çıkaracak politikaları hayata
geçirmek için oldukça kararlı görünüyor. Ne 2023’te uygulanan
politikalar vatandaşın refahını arttıran sonuçlar doğurmuştur ne de 2024
yılında özellikle yerel seçimlerden sonra uygulanması vadedilen program
vatandaşın lehine onun refahını arttıracak sonuç doğuracaktır.”