'Öncesi ve sonrasıyla 13 Şubat-İliç' raporu
Bağımsız Maden İşçileri Sendikası'nın 9 işçinin siyanürlü toprak altında olduğu İliç'teki faciaya ilişkin rapor yayınladı...
'Öncesi ve sonrasıyla 13 Şubat-İliç' raporu
Erzincan İliç'teki maden faciasının üzerinden 9. gün geçti, "yeni heyelan riski var" denerek durdurulan milyonlarca metreküplük siyanürlü toprağın altında kalan 9 işçiyi arama çalışmaları hala tekrar başlatılmadı.Sendika facianın 9. gününde, ilk andan itibaren bölgede olan heyetinin gözlemleri ile hazırladığı "Öncesi ve Sonrası ile 13 Şubat" raporunu paylaştı.
'Dünyanın en ucuz, en düşük maliyetli altın madeni' olma hedefi
Bağımsız Maden İşçileri Sendikası'nın 10 maddelik raporunda ortaya çıkan en temel gerçek "Daha hızlı ve daha fazla üretim için bütün sınırlar aşılması" oldu:
- CEO Edward Dowling’in deyimiyle “Dünyanın en ucuz, düşük maliyetli altın madeni” olma hedefi, çalışmanın her düzeyine yansıtılmıştır.
- Liç yığma yapılan alan için uygun standart en fazla %10-12 eğim ve geniş bir alan olmasına rağmen Anagold %75-80 eğim oranına kadar dik bir alanda yığma yapmıştır.
- En fazla 25. kata kadar çıkmanın makul olduğu bilinmesine rağmen 13 Şubat’ta yığma alanında 33 kat bulunmaktadır.
- 13 Şubat günü olayın gerçekleştiği saat 14:28 öncesinde de sahada, liç yığını üzerinde ve sahanın etrafında iş makineleri için yapılmış yollarda (stabilize yığma ve sıkıştırma yapılarak inşa edilmiş olmasına rağmen) olağandışı çatlaklar işçiler tarafından tespit edilmiş, fotoğraflanmış ve hem şirketin risk bildirim sistemi üzerinden hem de diğer yollarla yetkililere bildirilmiştir. Buna rağmen gereken önlemler alınmamıştır.
- Avrupa ve ABD’deki işçilerle aynı işi yapan işçiler Türkiye’de güvensiz, güvencesiz, önlemsiz, düşük ücretli ve baskı altında çalıştırılmaktadır. İşçilere dünyada benzer işlerde çalışanlardan en az 7 kat daha ucuza çalışma dayatılmıştır.
- Bakanlık denetimlerini de içeren bütün süreçler boyunca Anagold’un etrafındaki siyasi-idari-ekonomik ilişki ağı da tespit edilmiştir.
Anagold madencilikte gerçekleşen faciada ilk andan itibaren bölgede olan sendika heyetimizin gözlemleri ile hazırlamış olduğu "Öncesi ve Sonrası ile 13 Şubat" raporunu kamuoyunun bilgisine sunarız.https://t.co/wspToi1mmV pic.twitter.com/mcYz1Ajme4
— Bağımsız Maden İş (@bagimsizmadenis) February 20, 2024
Raporun tam metni şöyle:
Öncesi ve Sonrasıyla 13 Şubat
1) Altın arama ve üretim faaliyeti Avrupa ve ABD
dahil dünyanın birçok yerinde yapılmaktadır. Ancak aynı şirketler işçi
sağlığı ve iş güvenliği, ücret seviyesi, kullanılan yöntemlerdeki
farklılıklarla Avrupa ve ABD’de başka, Türkiye’de başka çalışma
sistemleri kurmuş durumdadır. Avrupa ve ABD’deki işçilerle aynı işi
yapan işçiler Türkiye’de güvensiz, güvencesiz, önlemsiz, düşük ücretli
ve baskı altında çalıştırılmaktadır. Benzer şekilde çevreye verilen
zararla ilgili de ABD ve Avrupa’da çok daha sıkı önlemler gündeme
gelirken Türkiye’de bu önlemler aşılması gereken yasal engeller olarak
görülmektedir. Çalık Holding’in 13 Şubat sonrası söylediği “Biz sadece
finansal ortağız” açıklaması bu anlama gelmekte, Çalık Holding’in
siyaset-bürokasi-idare ilişkileri
aracılığıyla işçilere ve çevreye yönelik her türlü kuralsız davranışın korunması güvence altına alınmaktadır.
Bu iç karşılaştırmadan bağımsız olarak bütün dünyada altın arama ve üretim faaliyetinin küçük bir azınlığın servet biriktirmesi için yapıldığını, bu uğurda işçilerin emek sömürüsüne ve doğanın metalaştırılmasına dayandığı unutmamak gerekir.
2) 13 Şubat öncesi dönemde de ana firma Anagold ve
Çiftay başta olmak üzere taşeron şirketlerde çalışan işçiler için
gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinde önemli eksikler
bulunmaktadır. Gözlük kullanımı gibi işçilerin alması gereken koruma
düzeyi düşük önlemlerdeki eksiklikler Anagold tarafından sert
cezalandırmalara bahane edilmektedir. Ancak ısı düzeyi 1000 Santigrat
derecenin üzerindeki ekipmanlara işçilerin yaklaşmadan çalışabilmesini
sağlayan mekanizmaların bozulunca tamir edilmesi gibi basit önlemler de
dahil olmak üzere; şirketin alması gereken asıl koruyucu önlemleri
almadığı tespit edilmiştir.
13 Şubat günü olayın gerçekleştiği saat
14:28 öncesinde de sahada, liç yığını üzerinde ve sahanın etrafında iş
makineleri için yapılmış yollarda (stabilize yığma ve sıkıştırma
yapılarak inşa edilmiş olmasına rağmen) olağandışı çatlaklar işçiler
tarafından tespit edilmiş, fotoğraflanmış ve hem şirketin risk bildirim
sistemi üzerinden hem de diğer yollarla yetkililere bildirilmiştir. Buna
rağmen gereken önlemler alınmamıştır. Ek olarak,
özellikle son 1 ay
içerisinde işçiler riskin büyük olduğu konusunda endişe duyduklarını
defalarca kez dile getirmişlerdir. Gün içerisinde çalışma alanının bir
kısmı kapatılmıştır ancak bu kısım önlem alınması gereken yer olmamakla
birlikte bu bilgi dahi işçilere tam ve sağlıklı şekilde iletilmemiştir.
Acil durum planı devreye sokulmamış, işçilerin alandan uzaklaşmasını
sağlayacak siren çalma vb. çok temel yollar dahi
kullanılmamıştır. (EK-1)
Yıllardır
liç yığma alanının 200 Metre kadar yakınında dinamit patlatma işlemine
devam edilmektedir. Bunun da liç yığma alanının kaymasındaki etkenlerden
biri olduğu iddia edilmektedir. Benzer şekilde Çakmaktepe-Ardıçlık
mevkiinde yapılan dinamit patlatma işlemleri de Kazım Karabekir ve
Abdullahpaşa Mahallelerinde yaşayan çocuklar başta olmak üzere bütün
İliç halkını yoğun şekilde etkilemektedir. Her gün saat 12:15’te yapılan
patlatmalar deprem benzeri bir etki yaratmaktadır. Anagold’un 13
Şubat’tan sonra iptal edilen çevre izin ve lisansları arasında bu
bölgeye yönelik lisansın yer almaması halkta şüphe uyandırmaktadır.
(EK-2)
13 Şubat ve sonrasında maden sahasında Anagold ve devlet
yetkilileri tarafından işçilerin güvende olabileceği söylenen bir “yaşam
konteyneri” bulunduğu iddia edilmiştir. Ancak bölgede bu işlevi
görebilecek nitelikte bir konteyner olmadığı, bahis konusu
konteynırların işçilerin dinlenme sürelerinde çay-kahve içmek için
kullandıkları, yaygın olarak kullanılan basit konteyner tiplerinden
olduğu ve güvenlik açısından farklı bir özellik
taşımadığı işçiler
tarafından ifade edilmektedir. Şirket yetkililerinin bu açıklamaları
yeraltı kömür madenlerinde Soma sonrası gündeme gelmiş ve kamuoyu
tarafından bilinirlik kazanmış “yaşam odası” benzeri önlemlerin Anagold
tarafından da alındığına yönelik yanlış bir algı yaratmaya yönelik
ifadelerdir.
3) Kimyasal kullanımı (Anagold bünyesinde yapılan
üretimde 40’tan fazla kimyasal kullanıldığı bilinmektedir.) ve basınç ve
sıcaklık gibi işi tehlikeli hale getiren birçok faktörün bulunduğu bir
işyerinde kapasitenin üstünde üretim baskısı iş kazalarının ve
cinayetlerinin başlıca sebeplerinden biridir. Ana firma Anagold ve
Çiftay başta olmak üzere tüm taşeronlarda, özellikle 2018-2019’dan beri
yoğunlaşan bir üretim baskısı vardır. İşçilerin maddi kazancı, sağlıklı
çalışarak ulaşılması mümkün olmayan üretim hedeflerine bağlanmıştır ve
bu hedeflerin üst düzey yetkililerden en alt düzey çalışanlara kadar
silsile halinde harfiyen uygulanması için iş modeli buna
göre dizayn
edilmiştir. Daha hızlı ve daha fazla üretim için siyanür kullanımında
makul kabul edilebilecek sınırlar aşılmıştır. Tekrar kullanılmak üzere
dönen siyanür miktarının hesaplanandan düşük olması sebebiyle,
kullanıldığı bölgede biriktiği öngörülmüş olmasına rağmen bu husus
önemsenmemiş; bunu soran işçilere cevap olarak buharlaştığı söylenmek
suretiyle işçiler yanıltılmıştır. Her durumda üretimin devam etmesi ve
artırılması adına bütün sınırlar kademeli olarak aşılmıştır.
Şüpheli
ifadelerinden anlaşıldığı üzere Anagold, çalışanlara yığma alanında 36.
kata kadar çıkılabileceğini söylemiştir. Ancak 18. kattan sonra riskin
arttığı bilinmekte, işçiler ve bilim insanlarının görüşleri çerçevesinde
en fazla 25. kata kadar çıkmanın makul olduğu anlaşılmaktadır. 13
Şubat’ta yığma alanında 33 kat bulunmaktadır ve bunun siyanürlü toprak
üzerindeki baskıyı artırarak alt katlardan patlamasına sebep olduğu
düşünülmektedir. Ayrıca liç alanı hem yukarı hem de geriye doğru
genişleterek büyütülmüştür. Liç yığma yapılan alan için uygun standart
en fazla %10-12 eğim ve geniş bir alan olmasına rağmen Anagold %75-80
eğim oranına kadar dik bir alanda yığma yapmıştır. Çevrede standartlara
uygun alanların da mevcut olduğu ancak tercih edilmediği, taşıma
maliyetlerini düşürmek için riskli olmasına rağmen üretim alanının
yakınına yığma yapıldığı işçilerin ifadeleriyle ve çevre keşfiyle tespit
edilmiştir.
Yine yığma alanında kullanılan çimento kalitesi ve miktarı da
maliyetleri düşürme amacıyla yıldan yıla düşürülmüştür. Bunun da
toprağın geçirgenliğinde azalmaya sebep olarak olaya etki ettiği
düşünülmektedir.
Kayan toprak, Anagold’un faaliyete geçtiği 2009-2010
yıllarından itibaren yaptığı ayrıştırma sonucunda kalan toprağın
tamamıdır. Normal şartlar altında, en geç 2018-2019 döneminde başka bir
yığma alanı açılmış ve sonraki üretimden kalan siyanürlü toprağın oraya
yığılmış olması gerekmektedir. Ancak yine maliyeti azaltma politikası
sebebiyle bu yapılmamış, liç yığma alanı üste doğru genişletilmiştir.
4) Ücretler faaliyete geçildiği 2009-2010
yıllarından beri kademeli olarak düşürülmüştür. CEO Edward Dowling’in
deyimiyle “Dünyanın en ucuz, düşük maliyetli altın madeni” olma hedefi,
çalışmanın her düzeyine yansıtılmıştır. Böylece aynı işi yapan işçiler
arasında ücret açısından farklılıklar meydana getirilmiştir.
19.000-20.000 TL ücret düzeyinde çalışan işçiler tespit edilmiş olup,
görece daha iyi görünen ücretlerde ise esas kazanç değil yan haklarla
(prim, ikramiye vb.) elde edilen gelir etkili olmuştur. Bu işçiler
açısından ücret konusunda güvencesizlik yaratmıştır. Şirket yetkilileri
ise 13 Şubat sonrası süreç dahil olmak üzere, yan haklarla şişirilmiş
gerçek olmayan ücret bilgilerini kamuoyu ve yetkililerle paylaşarak
gerçek ücretleri gizlemiştir. Alınan ücretler enflasyon karşısında
günden güne erimiş olmasına rağmen refah payı benzeri düzenlemeler
kaldırılmış; toplu iş sözleşmesi sürecinde, gerçeği yansıtmayan
enflasyon oranına ek olarak yalnızca yüzde 4 zam oranı belirlenmiştir.
Yapılan işin tehlike düzeyi ve hem teknik hem de bedenen zorlukları
düşünüldüğünde alınan ücretlerin seviyesi standartların çok
gerisindedir. Dünyada benzer işlerde çalışanlardan en az 7 kat daha
ucuza çalışma dayatılmıştır. Altın madenciliğinin başlamasıyla bölgedeki
hayvancılık gibi diğer geçim kaynaklarının kademeli olarak tasfiye
edilmesi de şirketin elini güçlendirmiş ve zorunlu çalışmayı
pekiştirmiştir. İşçilere gereken dinlenme süreleri sağlanmamış, fazla
mesai olağan hale getirilmiş, fazla mesaiye kalmak istemeyenler tehdit
edilmiştir. Özellikle Bakanlığın kısa süreli kapatma kararından sonra
maden tekrar faaliyete geçtiğinde “bu açığı kapatmak için” işçiler daha
uzun mesaiye ve üretim baskısına maruz bırakılmıştır. Ücret ve mesai
saatlerinde geriye doğru gidiş, işçilerin ve amirlerin çalışma
motivasyonunu kaybetmesine sebep olmuştur. Huzurlu bir çalışma ortamının
oluşması engellenmiş, işçiler adeta bir makinenin parçasına
dönüştürülmüştür.
17 Şubat 2024’te taşeron Çiftay işçileri
siyanürlüğü toprağı kaldırıp taşımak üzere işbaşı yapmaya çağrılmıştır.
Çiftay işçilerinin olağan durumda yaptığı iş dinamit patlatma sonra elde
edilen cevherli toprak ve taşları ayrım yapılacak alana taşımaktır,
hiçbir kimyasalla doğrudan temasları yoktur. İşçilerin önemli bir kısmı
eğitim ve donanımı olmayan bu işi yapmaya zorlandıklarında itiraz etmiş,
işi yapmaktan kaçınmıştır. Çiftay yönetimi buna karşı işçileri kendi
iradeleriyle çalıştıklarına dair bir kağıt imzalayarak işbaşı yapmakla 3
ay ücretsiz izne çıkmak arasında bir seçime zorlamıştır. 18 Şubat
gecesi itibariyle sahada 10-20 cm kaymalar ve göçük riski olduğu için
arama-kurtarma dahil bütün çalışmalar durdurulmuştur. Bu durum, Çiftay
işçilerinin çekincesini haklı çıkarmıştır. Anagold işçilerine ise 19
Şubat 2024 tarihi itibariyle 1 Nisan 2024 tarihine kadar idari izinli
oldukları bildirilmiştir.
5) İşçiler üzerinde mobbing ve baskı yoğun şekilde
uygulanmıştır. Bir ihtiyacı ya da talebi olan işçiler işten atılmakla
tehdit edilmiş, çalışma boyunca açıkları aranarak baskılanmıştır.
Çalışma koşullarına en ufak dahi olsa itiraz eden işçileri sürekli
savunma vermeye çağırarak yıldırma politikası izlenmiş, yevmiye
kesintisi ile cezalandırma olağan hale getirilmiş, işçiler aleyhinde
sürekli tutanak tutulmuştur. Özellikle işçilerin dava yoluna
götüremeyecekleri “cezalandırma gibi görünmeyen cezalandırma” yöntemleri
tercih edilmiştir. İşçiler hasta olup rapor aldıklarında dahi bu
devamsızlığın bedeli olarak fazla ücret alabilecekleri resmi tatillerde
yapılan çalışmaya çağrılmama sonucu ile karşılaşmıştır. Benzer şekilde
şirketin Cumhuriyet’in 100. yılı dolayısıyla yelek vereceğini duyurduğu
e-postaya, bunu kötü çalışma koşulları altında “sus payı” olarak gören
ve yalnızca kabul etmeyeceklerini ifade eden bir e-postayla cevap veren
işçiler 4 günlük yevmiye kesintisiyle cezalandırılmıştır. İşçilerin
çalışma alanlarında araç ve servislere görüntü ve ses kaydı yapan
cihazlar yerleştiren Anagold, bu uygulama Kişisel Verilerin Korunması
Kanunu kapsamında yasal olmadığı için işçileri onay belgesi imzalamaya
zorlamıştır. Yine de imzalamayan işçiler de dahil olmak üzere bütün
işçileri kayıt altına almış, herhangi bir işçiye baskı uygulamak
istediğinde bu kayıtları kullanmıştır. İşçiler 13 Şubat’tan sonra
yapılan görüşmelerde bu cihazlar yerine araçlara takip cihazları
konulsaydı, göçük altında kalan işçilerin bir kısmının bulunabileceğini
ifade etmiştir.
13 Şubat’tan 5 gün önce; normal çalışmaya ek olarak
şirketin Acil Müdahale Biriminde (ERT) gönüllü olarak bulunan işçilerin
bu görevden ayrılmak istemesi “toplu eylem” olarak değerlendirilmiş,
işçiler 13 Şubat gününde bu konuda savunma vermeye zorlanmıştır. (EK-3)
6) Şirket tarafından sendikal özgürlükler
tanınmamış, işçilere sendikal sebeplerle baskı uygulanmıştır. İşçilerin
daha önce üyesi bulundukları yetkili sendika Türkiye Maden-İş, bu
çalışma koşullarının işçilere dayatılmasında aracı kılınmış, şirketle
beraber hareket etmiş, işçileri teskin etme ve hatta tehdit etme
görevlerini şirket adına
yürütmüştür. Şirket de attığı maillerde
Türkiye Maden-İş’ten sık sık “sendikamız” diye bahsederek; işçileri bu
sendikadan istifa etmemeleri için tehdit etmiştir.
13 Şubat’tan 2 hafta önce Türkiye Maden-İş’ten toplu olarak istifa
eden işçiler, faciadan 3 gün önce Bağımsız Maden-İş’e üye olmaya karar
vermiştir. Bu karar şirket tarafından öğrenildiğinde işçilere toplu
E-Posta gönderilerek Türkiye Maden-İş’in propagandası yapılmış ve
şirketin tek muhatap olduğu sendika olarak lanse edilmiştir. İşçilerin
yasadan doğan haklarını kullanması, hak arama özgürlükleri kapsamında
güvence altında olan iş yavaşlatma, iş durdurma ve benzeri eylemlerde
bulunması durumunda; işten çıkarmak da dahil her türlü disipliner
yaptırımla karşılaşacağı ifade edilmiştir. Her ne kadar “herkesin
istediği sendikaya üye olabileceği” söylense de bu yapılan sendikal
özgürlüklerin engellenmesinin tipik bir örneğidir. (EK-4)
İşçilerin
yalnızca şirketin “resmi” olarak andığı sendikayla yürüttükleri toplu
pazarlık sürecinde hak arayabileceklerini ifade eden şirket; hem resmi
sendika şeklinde ifade ettikleri Türkiye Maden-İş’le olan ilişkileri hem
de sıkı disipliner işçi aleyhtarı tutumu sebebiyle “resmi grev hakkı”
gibi hak arama yolları dahi engellenmiştir. Son yapılan toplu iş
sözleşmesi öncesi süreçte, işçiler önerilen zam oranından memnun olmamış
ve sendikaya toplu pazarlık döneminin yasal haklarından biri olan grev
yapma önerisi götürmüştür. Türkiye Maden-İş, bu öneriye önce grev
karşıtı propaganda yaparak yanıt vermiş, sonra işçilerin seçimi grevden
yana olmasına rağmen bu kararı tanımamış ve işçilerin iradesinin aksine
toplu iş sözleşmesine kendi kararıyla imza atmıştır. Grev tartışması
yapılan dönemde Anagold ve Türkiye Maden-İş arasında çoktan anlaşmaya
varıldığı ve Türkiye Maden-İş’in işçilere bunu açıklamadığı daha
sonradan öğrenilmiştir. İşçilerin kendi temsilcilerini kendi belirlemesi
talebi de Türkiye Maden-İş tarafından hem bu süreçte hem de öncesinde
kabul edilmemiştir. Toplu iş
sözleşmesi, iş kolunun ihtiyaçları
düşünüldüğünde uzun sayılabilecek 3 yıllık sözleşme şeklinde
dayatılmıştır. 28 Ocak 2024 tarihinde Anagold işçileri bir çok konudaki
sorunlarınin çözülememesi sebebi ile Türkiye Maden-İş sendikasından
istifa etmiştir.
Anagold şirketi 7 Şubat 2024 tarihinde toplu iş
sözleşmesine tabi olan tüm üyelerine yatırması gereken 10.000 TL'yi
(imza parası olarak) sadece Türkiye Maden-İş’ten istifa etmeyen işçilere
ödemiştir. Amaç bu sendikadan istifayı önlemek, istifa edenleri ücret
ile tehdit ederek yeniden bu sendikaya üye yapmaktır. 2022 yılında maden
sahasında yaşanan siyanür kaçağı sonrasında Anagold’un 3 ay kapatılması
kararının ardından Türkiye Maden-İş üyesi olan işçilere “Sendikamız
olarak işverenliğin kurulduğu ilk günden itibaren işçi sağlığı ve
güvenliğine, çevreye, kısacası insana ve doğaya verdiği önem ve
hassasiyete sonuna kadar kefil ve şahidiz” ifadelerine yer verdiği bir
mesaj göndererek patron yanlısı tutumunu ibret verici bir şekilde
belgelemiştir. 13 Şubat’tan henüz 6 ay önce Anagold yöneticilerini
ziyaret eden Türkiye Maden-İş, yöneticilere hediyeler verirken
çektirdiği fotoğrafları sitesinde paylaşmıştır. (EK-5, EK-6)
Söz
konusu sendika, örgütlü olduğu işyerlerinin tamamında işveren çıkarları
doğrultusunda hareket etmesiyle ünlenmiştir. En trajik örneği Soma’da
üretim zorlamasıyla katledilen 301 maden işçisinin de bu sendikanın
üyesi olmasıdır. 301 maden işçisinin eşleri çocuklarının maden
patronlarına yönelik açtığı davalarda bu sendika tartışmasız bir şekilde
ölümlerinde kendisinin de sorumlu olduğu üyelerinin değil, Soma Holding
patron ve yöneticilerinin yanında taraf olmuştur.
7) Faciaya giden süreçte tespit edilen en önemli
noktalardan biri şudur: Anagold, işçi sağlığı ve iş güvenliği
önlemlerinde kesintiye gitmek ve işçileri daha uzun süre daha yoğun
çalıştırabilmek için iş modelini yukarıdan aşağı şekillendirmiştir. Bu
süreçte, işçilerin sağlığını görece önemseyen veya hedeflenen üretimin
makul olmadığını ifade eden, tecrübe ve bilgi sahibi olan mühendisler
yerine daha ucuza çalıştırabildikleri, tecrübesiz ve şirket
talimatlarını harfiyen uygulamak kaydıyla işe alınan genç mühendis ve
yöneticiler çalıştırmıştır.
13 Şubat sonrası başlayan soruşturma
sürecinde gözaltına alınan 8 kişiden; Kanadalı Jain Ronald Guille, Murat
Bayraktar, Soysal Doğan, Şenol Demir, Abdülkadir Cansız, Hüseyin
Üstündağ tutuklanmış, Mehmet Türk ve Ali Rıza Kalender de ifadelerinin
ardından serbest bırakılmışlardır. Daha sonra Anagold’un Türkiye Müdürü
Cengiz Demirci de gözaltına alınmış ancak bilirkişi raporunun
tamamlanmadığı gerekçesiyle serbest bırakılmıştır. Bilirkişi raporunun
tamamlanmaması yaygın uygulamada delilleri karartma şüphesi ile beraber
değerlendirilerek tutuklama sebebi olarak uygulanırken bu soruşturmada
Cengiz Demirci lehine yorumlanmıştır. Anagold’un üst düzey
yöneticilerinden henüz başka gözaltına alınan olmamıştır.
13
Şubat’tan sonra gözaltına alınanlardan biri de, uzun zamandır Anagold’a
karşı muhalefetiyle kamuoyunun tanıdığı Sedat Cezayiroğlu olmuştur.
Cezayiroğlu, TCK 217-A kapsamında “halka yanıltıcı bilgiyi alenen yayma
suçu” kapsamında gözaltına alınmıştır. İlgili maddenin kapsamı “Sırf
halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve
dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı
bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayma”
eylemleridir.
Cezayiroğlu ifadesinin ardından serbest bırakılmış
ancak hakkında adli kontrol uygulanmaktadır. Bu kapsamda kendi köyünün
de içinde olduğu bölgeyi kapsayacak şekilde Anagold’a 3 kilometreden
fazla yaklaşmama yaptırımıyla karşı karşıyadır.
Kayırmacılık ve
eşitsizlik de Anagold’un doğal işleyişi haline gelmiştir. İşçilerin
talep ve ihtiyaçları Erzincanlı olup olmamasına, Türkiye Maden-İş
temsilcilerinin yakını olup olmamasına vb. kriterlere göre karşılanmış
ya da yanıtsız bırakılmıştır.
8) İşçilerin ek prim ödemeleri devamlılık şartına
bağlanmıştır. Bu madencilik iş kolunda sıklıkla görülen ve işçi aleyhine
sonuçları bilinen bir modeldir. Ancak Anagold’da devamsızlığa ek olarak
iş kazası geçirilmesi de prim kesintisine neden olmaktadır. Belirlenen
süre içerisinde taşeronlarda çalışanlar da dahil olmak üzere herhangi
bir
işçinin iş kazası geçirmesi ve bunun tutanak tutularak kayda
geçilmesi durumunda bütün Anagold işçilerinin primi kesilmektedir. Bu
uygulamayla iş kazası oranı gerçeği gizlenmekte ve işçilerin iş kazası
tutanağı tutulmaması için birbirleri üzerinde baskı yapması
hedeflenmektedir. Bir işçi iş kazası geçirdiğinde; bunu tespit ettirmek
ve uzun sürede de olsa buna bağlı haklarını kullanmakla ek prim almak
arasında bırakılmaktadır. Böylece Anagold işçi sağlığı ve iş güvenliğine
dair sorumluluklarını fiilen ve hukuken askıya almaktadır.
9) Anagold şirketi, maden sahasında genel operasyonu hemen her ayrıntısıyla yürütmesine rağmen çok katmanlı bir taşeron yapısı inşa ederek sorumluluklarından kaçmaktadır. Kendi bünyesinde 402’si mavi yakalı 600 civarı işçi çalıştıran Anagold’un en büyük taşeronu Çiftay’da yaklaşık 1100’ü mavi yakalı, 200’ü beyaz yakalı olmak üzere 1300’den fazla işçi çalışmaktadır. Sahada daha 50-70 ve daha az işçi çalıştıran çok sayıda taşeron firma da bulunmaktadır. Bu yapının doğal sonuçlarından biri işçilerin güvenli çalışma koşullarına dair Anagold’un doğrudan sorumluluğunun gizlenmesidir. 13 Şubat sonrasında hazırlanan ilk ön bilirkişi raporunda Anagold’un “tali kusurlu”, taşeron şirketlerin “asli kusurlu” olarak kabul edilmesi bu taşeronlaştırmanın yanıltıcı görüntüsüdür. Oysa sahada çalışan işçilerden alınan bilgiler doğrultusunda bütün taşeron şirketlerin Anagold’un emir ve talimatları altında ve onun iş planına sıkı sıkıya bağlı olarak çalıştıkları nettir. 13 Şubat günü ile ilgili olarak bu tespitin eksik yapılması esas sorumluların önemli bir kısmının görmezden gelinmesi sonucunu doğuracaktır. Göçük altında kalan işçilerden Abdurrahman Şahin ve Hüseyin Kara taşeron Kar-Sa Şirketi’nde borulama ekibinde, Şaban Yılmaz taşeron Asil Çöpler Şirketi’nde kepçe operatörü, Fahrettin Keklik ana firma Anagold Madencilik’te idari işler personeli, Ramazan Çimen ve Kenan Öz ana firma Anagold Madencilik’te kırıcı süpervizörü, Adnan Keklik ana firma Anagold Madencilik’te ADR kıdemli süpervizörü, Uğur Yıldız taşeron Çiftay Şirketi’nde kamyon şoförü, Mehmet Kazar taşeron Asil Keklik Şirketi’nde operatör olarak çalışmaktadır. Bu tablo hem taşeronlaşmanın sonuçlarını hem de maden sahası ve çevresinde çalışan bütün işçilerin taşeron ya da ana firma fark etmeksizin risk altında çalıştığını göstermektedir. Bundan sonraki süreçlerde bu durum göz önüne alınarak hareket edilmelidir.
10) Bakanlık denetimlerini de içeren bütün süreçler boyunca Anagold’un etrafındaki siyasi-idari-ekonomik ilişki ağı da tespit edilmiştir. Sömürge madenciliği tanımı, Anagold ve Türkiye’nin dört bir yanında yapılan madencilik pratiğinin politik, hukuki, ekonomik örüntülerini izah etmekte yetersiz kalmaktadır. Tekel eleştirisiyle, kaba bir anti emperyalizm vurgusuyla; gerçek ilişki zeminlerini açığa çıkarmanın önüne somut engeller çıkarılmaktadır. Emperyalizmin içsel bir olgu olduğu tanımlaması; bu açıdan anahtar, yol açıcı bir zemini hepimize sunmaktadır. Hiçbir tekel, ulusal devletle, siyasi iktidarla, muhalefet zeminleri ile, yerel siyasal-kültürel şebekelerle mali çıkar örtüşmeleri kurmadan; bölüşüme dair taşeronlara ve hatta bazı çalışanlara kadar uzanan bir iş bölümü yapmadan kendi başına faaliyet yürütemez, hareket alanı bulamaz. Sadece tekele ya da sadece siyasi iktidara vuran eleştiriler bu yüzden gerçekliği kavramak açısından yetersizdir. 13 Şubat ile ilgili yayınlayacağımız ayrıntılı değerlendirmelerde ve bu konuya odaklanan raporlarda bu husus bütün ayrıntılarıyla ele alınacak ve açıklanacaktır.