Ailece sorumlular: Erdoğan 'yenidoğan çetesi'nin neresinde?
Sorumlular kulağını tıkamakla kalmayıp üste çıkmaya çalışıyor. Bunların başında da skandalın yaşandığı dönemde İstanbul İl Sağlık Müdürü olan, şimdinin Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu geliyor.
Sistemin manipülasyona açık olduğunu itiraf etmek zorunda kalan Memişoğlu dün yaptığı açıklamada "şüpheleri delillendiremediklerini" öne sürdü.
Çete elini kolunu sallaya sallaya özel hastanelerde dolaşırken Sağlık Bakanı olan, hastane patronu Fahrettin Koca da sessiz.
Erdoğan sorumsuz mu?
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda muhalefeti ve gazetecileri hedef almayı ihmal etmedi. Bakanların ve sağlık sisteminin sorumlu tutulmasını "şuursuzluk" olarak nitelendirdi.
"Titiz bir soruşturma yürütüldüğünü" iddia etti, "bebeklerin acısı üzerinden siyaset yapıldığını" söyledi.
Erdoğan, "Devletimiz de ilk andan itibaren harekete geçmiş, gereken her türlü adımı atmıştır" dedi. Bunun doğru olmadığı iddianamenin detayları ve ailelerin CİMER şikayetleri öncesi hastaneleri denetleyen İl Sağlık Müdürü çalışanlarının ifadeleriyle kanıtlandı.
Ancak fazlası var.
Sağlık sistemini uzun yıllar içerisinde bugün bulunduğu noktaya getiren sorumlular arasında AKP hükümetlerinin yanı sıra Erdoğan ve eşi de başta geliyor.
Piyasalaşan sağlık: Patron bakanlar, tasfiye edilen kamu hizmeti, beslenen şiddet
AKP'li Erdoğan iktidarları boyunca patronları aynı zamanda da özel hastane patronlarını korudu, kolladı.
Artık sıradan hale gelen patron bakanlar arasında sağlık bakanları da yerini aldı.
"Yenidoğan Çetesi" soruşturması kapsamında hastanesi kapanan Mehmet Müezzinoğlu da bu isimlerden. Müezzinoğlu'nun önceki gün Sözcü'den Deniz Zeyrek'e yaptığı açıklamalar da Erdoğan'ın özel hastane patronlarına kol kanat germesini kanıtlar nitelikte:
"Bu hastaneyi 40 yıl önce açtık. Açılışa Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan da gelmişti. Orada da söyledim. Bizim için önemli olan para değil, mesleğin saygınlığı. Amacımız layıkıyla sağlık hizmeti vermek. Ekmeğimizi oradan kazandık ama şunu da hep bildik: Hekimlik para kazanma mesleği değil. 40 yıldır bu bakış açısıyla hizmet ediyoruz."
Erdoğan 40 yıl öncesinden bu sistemi yaymayı arzuluyordu. Hedeflerini tek tek uygulamaya koydu.
İktidara gelir gelmez sağlıkta piyasacı anlayışı yerleştirdi. Özel hastaneler daha çok kazansın diye adım atmaktan geri durmadı.
Bir önceki Sağlık Bakanı ve hastane patronu Fahrettin Koca'nın önü açıldı.
Kendi cemaatine bürokraside yer açan, sağlıktaki öyküsü 90’lı yıllara dayanan Koca'nın hastanesi Medipol'e verilen taşınmazlar, araziler ve teşvikler, Erdoğan tarafından desteklendi.
Eski adıyla SSK hastaneleri 2005'te Sağlık Bakanlığı'na devredildi. Ardından birer birer kapatıldı. Kentlerin dışına AVM görünümlü şehir hastaneleri yapıldı. Bir yandan da neredeyse her mahalleye özel hastaneler, tıp merkezleri açıldı.
Yetersiz atamalar ve kaynaklarla, engellenmeyen hatta "Giderlerse gitsinler" anlayışıyla beslenen sağlıkta şiddetin büyümesi sonrası ülkeyi terk eden hekimlerle, kamuda muayenenin saniyelere sıkıştırılmasıyla yurttaş devlet hastanelerinde tedavi olamaz hale geldi. Özel hastanelere ittirildi.
Ailece sağlığa burunlarını soktular
Recep Tayyip Erdoğan da eşi Emine Erdoğan da sağlık sistemiyle "özel olarak" ilgilendi.
Tayyip Erdoğan, dinci gerici ideolojisinin zaman kaybetmeden sağlığın her alanına nüfuz etmesi için pek çok adım attı. "Her kürtaj bir Uludere'dir" dedi, "Sezaryen Türkiye’ye karşı bir komplo" iddiasında bulundu. Hemen arkasından Diyanet, "Tıbbi zorunluluk olmadıkça sezaryen yöntemine başvurmak dinen de uygun değil" fetvası verdi.
AKP iktidarlarında vajinal yolla doğum çeşitli dönüm noktalarında yanlış söylemler üzerinden öne çıkarıldı. Kadın düşmanı, gerici politikalarla özdeşleştirildi. 2008, 2012, 2017 ve 2020'de konuyla ilgili Emine Erdoğan ve Recep Tayyip Erdoğan zaman zaman açıklamalar yaptı.
En son geçtiğimiz haftalarda doğum şekli yeniden hedef alındı. Emine Erdoğan'ın başını çektiği Sağlık Bakanlığı kampanyasında skandal ifadeler kullanıldı. Sağlık Bakanı, "Sezaryen bir doğum şekli değil" dedi. Emine Erdoğan, "Doğum ilahi bir yaratılış süreci" ifadelerini kullandı.
Biraz daha geriye gidince AKP döneminde bilim dışı "geleneksel, tamamlayıcı ve fonksiyonel tıp uygulamaları"nın yasal hale getirilip yaygınlaştırılmasına tanık olduk.
Burada da Emine Erdoğan baş roldeydi.
2018'de Emine Erdoğan himayesinde Sağlık Bakanlığı'nın ev sahipliğinde 1. Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi düzenlendi. Kongredeki oturumlarda ele alınacak konulardan bazıları "Tıbbı nebevi/Peygamber tıbbı, Osmanlı tababeti, çocuklarda kupa uygulamaları, spor hekimliğinde kupa, kanserin ateşle tedavisi, kireçlenmeye karşı çınar yaprağı, cerrahide hipnoz kullanımı, sağlık turizmi, kaplıca tıbbı, homeopati uygulamaları" olarak duyuruldu.
Böylelikle hacamat, sülükle tedavi, kupa çekme devlet hastanelerine sokuldu.
Sağlık Bakanlığı düzenlemesi ile hacamat, sülük, kupa gibi bilim dışı uygulamaların reçetelere yazılabilir hale gelmesinin ardından bilim dışı uygulamalar yurttaşlar arasında da yaygınlaştı. Otellerde hacamat, sülük, kupa çekme "sağlık turizmi" adıyla pazarlanmaya başlandı. Bunu yapan şirketler AKP eliyle desteklendi.
AKP'nin sağlık alanındaki dinselleştirme ve piyasalaştırma operasyonlarından "ilham" alan şarlatanlar sağlık hizmeti dışında bu yöntemlerle halka "umut" pazarlamaya bugün hâlâ devam ediyor.