Saray’ın kendisi güvenlik sorunu

 Ülkede kol gezen mafya ve çeteler, katledilen kadın ve çocuklar, toplumsal alanlara yayılan şiddet... Halk büyük bir güvensizlik içerisinde. Sorunların kaynağı rejim ise ortaya çıkan her skandalı münferit bir mesele olarak lanse ediyor...

Saray’ın kendisi güvenlik sorunu

SivriSinekCaz
 Ülkenin dört bir köşesine yayılan şiddet sarmalı, her geçen gün farklı şekillerde açığa çıkıyor. Devletteki mafya ve çeteleşmeden, katledilen kadınlara, zapteden uyuşturucu kaçakçılarından öldürülen çocuklara kadar halk büyük bir güvensizlik çemberinin içerisinde. Yaşanan her skandalın ardından ise üzüntü dolu mesajlar, kınamalar eksik olmazken sorunların asıl kaynağı tariflenmiyor. Oysa toplum nezdinde meşruluğu azalan rejim yaşanan tüm şiddet olaylarının baş sorumlusu.

Tarikat cemaat ağlarıyla, mafya ve çetelerle, sermaye sahipleri ile kurulan ilişkilerle rejim toplum üzerinde yaratmak istediği tahkimatı gerçekleştirmeye çalışıyor. Son zamanlarda bir kez daha milli birlik beraberlik söylemlerine sarılan iktidar sahipleri, açığa çıkan her bir olayı ise bireysel meselelermiş gibi lanse ediyor. Ancak son olarak ortaya çıkan Sosyal Güvenlik Kurumu’nu dolandırmak amacıyla yaptıkları usulsüz işlemler nedeniyle 10’dan fazla bebeğin ölümüne neden olan Yenidoğan Çetesi de devlet içerisinde yer alan mafya ağları da tüm bu ilişkiye dâhil. 

HUKUK REJİM İÇİN

Toplumun güvensizlik duygusunun altında yatan en önemli sebeplerden birisi de rejimin hukuku ortadan kaldırması. Uygulanmayan AYM kararlarından yargı içerisinde ortaya çıkan çetelere yargı alanı güvenilirliğini yitirdi.

Hukukun bir tarafında kadın katliamlarına gelen iyi hal indirimleri, 6284 sayılı yasanın uygulanmayışı, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, gözaltına alınan ve neredeyse aynı gün salınan mafya ve çete üyeleri, kaçakçılık, yaralama ve öldürme suçlarına gelen cezai indirimler varken diğer yanında ise rejime muhalif olan kesimlere yönelik tutuklamalar, para cezaları, sansürler bulunuyor. 

MİLLİ YERLİ MAFYA

AKP-MHP ortaklığı ile hayatını sürdürebilen rejimin devlet içerisindeki mafya çete ilişkileri de ülkede büyük bir güvenlik sorunu oluşturuyor. Toplumun çok büyük bir kısmı yoksulluğa mahkûm edilirken kurulan iktidar politikaları doğrultusunda sermaye sahipleri ve mafyayalar arasında bir dizi işbirliği şekilleniyor. Bu sayede ülke kara paranın, uyuşturucu kaçakçılarının bir cenneti haline getirilirken ucuza satılan vatandaşlık, rant düzeni ve devletteki çürüme ülkeye mafya akınını doğurdu. Bununla birlikte Türkiye bir kokain rotasına dönüştürüldü. Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığı döneminde çok sayıda ortaya çıkan kirli mafya ilişkileri de bunun çok sayıda örneğini oluşturdu. 

İKTİDAR KİMİ KORUYOR?

Son dönemlerde artan kadın ve çocuk cinayetleri de toplumun büyük tepkilerine neden olurken rejimin bu katliamlar karşısındaki tavrı da gerçeği ortaya koyuyor. Semih Çelik isimli erkeğin İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’i katledilmesinin ardından ülkenin her tarafında eylemler gerçekleşirken AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan eyleme çıkanlara ‘marjinal gruplar’ dedi. İstanbul Sözleşmesi’nin hiçbir hükmünün olmadığını belirten Erdoğan, yasaların uygulandığını belirtti. 21 Ağustos’ta kaybolan ve8 Eylül’de cansız bedeni bir dere yatağında bulunan sekiz yaşındaki Narin Güran’ın katledilmesinin ardından ise rejimin gerici politikaları yüzünü gösterdi. AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu aileyi savundu. Öte yandan rejim toplumun artan tepkilerini görmezden gelirken emniyet kadrosu artmaya devam ediyor. Polisten bekçiye, özel güvenliğe kadar kolluk kuvveti sayısını her gün artıran rejim güçleri ellerindeki güvenlik kadrosunu kendileri için kullanıyor. Sokakta sesini çıkaran her bir muhalif güç karşısında kolluk kuvvetinin engellemelerini buluyor. Dayanışma ağlarının ortadan kaldırıldığı, bireyci toplumsal yapıyı oluşturan kapitalizm modeli, insanın güven duyabileceği bir sistem değil” diyen Sosyolog Yavuz Çobanoğluu, şöyle konuştu: "Bu genel durumun dışında ülkemiz için güvenlik sorunu rejim değişikliği. Toplum yapısının ortadan kaldırıldığı, hukukun hiçe sayıldığı bir yönetimde adalet, emniyet, diğer kurumlar halkın güvenini kazanamaz. Neredeyse devlet kurumu ile ilişkisi olmasını istemeyen bir toplum oluşturdular. Hastaneye, emniyete, devlet dairelerine gitmeye çekinen insanlar güvensizlik duyuyorlar. Tüm bu şartlar altında kapitalizm de size bunu tekrar üretiyor. Güvenli akıllı evler, güvenli mahalleler, güvenli siteler devletin sağlayamadığı güvenlik meselesinin ardından tekrar halka pazarlanıyor” 

DUYGUSALLIK SAĞA YARAR

Sosyolog Hakan Yücel ise şunları söyledi: Toplum hem güvenmiyor hem de kendini güvende hissetmiyor. Etkin güvenlik sağlamakla güvenlikçi anlayış arasındaki ayrımın belirtilmesi gerektiğine inanıyorum. Güvenlikçi anlayış basını sosyal medyaya uygulanan sansürlerle, kimlik kontrolleriyle işliyor.  Şiddetle ilgili konularda hukukun iyi işletilmeyişi de halkın tepkilerine neden oluyor. Burada rasyonel tepkilerle duygusal tepkiler arasında bir ayrım ortaya çıkartıyor. Duygusal tepkiler ve kaygılar siyaset alanında otoriter, popülist anlayışların, aktörlerin hamasi politikalarının kullanımına açık. Bu durum ise en çok sağa yarıyor. Linç kültürü bunun bir örneğini oluştururken son zamanlarda kadınların katledilmesi üzerine yayılan ‘abicilik ve koruyucukla’ da yeni bir egemenlik üretiliyor.  Dolayısıyla sorunun kaynağına karşı kolektif ve akılcı tepkinin örgütlenmesi gerekiyor.

Birgün

➽ Paylaş:

➽ Gözden Kaçırmayın... ➽ Bunları Okudunuz mu?..

“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..
.com/img/a/