'Hepsi devran dönene kadar! Bu devran da dönecek arkadaşlar!
İYİ Parti Tekirdağ Milletvekili Selcan Taşçı, yargılanan gazetecilere Meclis Kürsüsü’nden selam gönderdi. Öte yandan Taşçı, McCarthy'nin 1950'li yıllardaki Amerikan vatandaşlarını ve özellikle gazetecileri, yazarları, sanatçıları hedef gösteren "cadı avı"nı hatırlatarak iktidara göndermede bulundu...
İYİ Partili isimden iktidara ortalığı karıştıracak gönderme
TBMM’de Adalet Akademisi Kanun Teklifi görüşmelerinde açıklamalarda bulunan İYİ Parti Tekirdağ Milletvekili Selcan Taşçı, adaletin tecellisi üzerine bir konuşma gerçekleştirdi.
52 gün boyunca elektronik kelepçeyle ev hapsinde tutulan ve yılın gazetecisi ödülünü televizyondan izlemek zorunda kalan gazetecini Özlem Gürses, Gazeteciliğin bedelini ödemeye yargısızca mahkum edilen Barış Pehlivan, Kürşad Oğuz, Seda Selek ve Suat Toktaş gibi gazetecilere Meclis Kürsüsü’nden selam gönderdi.
"CADI AVI DEVRANI DÖNECEK"
Taşçı konuşmasında Meslektaşlarına Dönemin Wisconsin Senatörü McCarthy'nin 1950'li yıllardaki Amerikan vatandaşlarını ve özellikle gazetecileri, yazarları, sanatçıları hedef gösteren "cadı avı"nı hatırlattı. McCarthy döneminde insanların korkuya yenildiğini, Larry Parks ve Elia Kazan gibi isimlerin kariyerlerinin olumsuz etkilendiğini belirterek, McCarthy'nin usulsüzlüklerinin zamanla ortaya çıktığını, yargılandığını ve itibarını kaybettiğini hatırlatan Taşçı "çünkü devran döner" dedi. İYİ Partili vekil sözlerini "Bugünün, bu ülkenin zalimdarları da, gizli tanıkları da, meçhul ihbarcıları da, yağdanlıkları da utanacaklar" diyerek sonlandırdı.
Taşçı’nın yaptığı konuşmada şunları söyledi,
"Değerli Milletvekilleri,
Adaletin tecellisi üzerine konuştuğumuz bir kanunun görüşmesini bitirirken;
Ne hazin bir denk geliştir ki;
İliç faciasının yıldönümü; İliç madencileri için adalet istemek durumunda kalıyorum…
Çayırhan madencileri için adalet istemek durumunda kalıyorum…
Ülkemin dün güne;
Tam 52 gün boyunca elektronik kelepçeyle evine hapis tutulan…
Yılın gazetecisi ödülünü alışını televizyon ekranından izlemek durumunda kalan…
Bütün bunlara müstahak görülmesine yol açacak tek satır da suçu olmayan bir gazetecinin “Özgürlük güzel” derken boşalan gözyaşlarının da sancısını yaşıyorum…
Sevgili Özlem’e selam olsun…
Barış Pehlivan’a, Kürşad Oğuz’a, Seda Selek’e,
Gazeteciliğin bedelini ödemeye, yargısızca mahkum edilen Suat Toktaş’a selam olsun…
Onlara hatırlatmak istediğim biri var bugün…
Joseph McCarty!
9 Şubat 1950…
Dönemin Wisconsin Senatörü McCarthy, kürsüye elinde 205 kişilik bir “hain” listesiyle çıkıyor ve 6 saat boyunca Amerikan vatandaşlarını tehdit ediyordu…
15 Aralık 1950…
Bu defa daha özel bir liste vardı senatörün elinde;
Gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, aktörler, profesörler…
Dönemin en ünlü, en etkili isimlerini hedef gösteriyordu.
O günlerde daha eşelenecek bir sosyal medya geçmişi de yok tabii!!
Yıllar önce katıldıkları bir dernek toplantısı, arkadaşlarının dünya görüşü yetiyordu ünlülerin kendilerini “komite” önünde bulmalarına!
Orson Wells, Charlie Chaplin, Arthur Miller ve Bertolt Brecht…
Kimler yoktu ki…
Özür dileyenler, susanlar, sinenler, muhbirliği kabul edenler kariyerlerinin zirvesine tırmanırken, direnenler ise kendilerini hapis veya sürgünde buluveriyordu.
Üniversiteler 'rahatsız edici' görüş ve yayınları nedeniyle öğretim üyelerini kovuyor…
Amerikan kütüphanelerindeki 30 bin kitap 'sakıncalı' bulunarak kaldırılıyor…
Alice Harikalar Diyarı’nda, Huckleberry Finn yakılıyordu!
Amaç sistemi muhalefetsizleştirmekti!
Toplum dayanaksız iddialarla baskı altında tutuluyor, korku duygusu, her şeyin mübah sayıldığı azgın yöntemlerle sömürülüyordu!
Korkuya yenilenler arasında kimler yoktu ki!
Larry Parks!
Elia Kazan!
Meslekleri giyotine çevrilen gazeteci arkadaşlarıma, neden hatırlatıyorum bu isimleri;
Çünkü yaşattıkları ne varsa yaşadı her biri!
Öyledir;
Devran döner!
Cadı avcısı McCarthy’nin usulsüzlükleri, bir dönem muhaliflerine zulmetmek için kullandığı kurumlar eliyle ve aynı yöntemlerle ifşa edildi…
Tek usulsüzlükleri mi?
Özel görüşmeleri, ilişkileri en mahremi ortalığa döküldü…
Yargılandı.
Önce itibarını, sonra seçimi ve en nihayetinde ibretlik şekilde hayatını kaybetti.
Çünkü devran döner!
Keza muhbirlerinin akıbeti de farklı değildi;
Viva Zapata, İhtiras Tramvayı…
Hiçbiri Elia Kazan'ı yeniden "saygın" bir sinemacı yapmaya yetmedi.
Yıllar sonra ödül almak üzere katıldığı Oscar töreninde, meslektaşlarının protestosuyla karşılaşınca, sahnede titreyerek ancak şunu diyebildi;
Utanıyorum!
Bugünün, bu ülkenin zalimdarları da, gizli tanıkları da, meçhul ihbarcıları da, yağdanlıkları da utanacaklar!
Cadı avı,
Marvin Harris'in kitabındaki gibi , ”Kaybolan keçinin, tarlada kalan hasadın, akan damın, ölen çocuğun, vebanın, verginin... istenmeyen herşeyin hesabının, yönetenler yerine, cadılara", yani sanal düşmanlara kesilmesini sağlayarak iktidarının elini rahatlatabilir, ona konforlu bir alan açabilir ama hepsi devran dönene kadar!
Bu devran da dönecek arkadaşlar!"