Kim bu hamiler? Kamuda hamilik olur mu?..
MEB’in Proje Okulları Yönetmeliği ülkenin köklü devlet okullarının “hamilik” adı altında doğrudan sermaye ya da tarikatlara teslim edilmesini getiriyor. soL’a konuşan hukukçular kamuda “hamilik” uygulamasının önemli bir kırılmaya işaret ettiğini vurgularken, Eğitim-İş de dava açmaya hazırlanıyor.Devlet eğitimi ‘hami’lere teslim ediyor! Kim bu hamiler? Kamuda hamilik olur mu?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bundan on gün önce Resmi Gazete’de yayımladığı “Proje Okulları Yönetmeliği” birçok açıdan tartışma konusu oldu. Yönetmeliğin proje okullara “hami” bulmaları şartı koşması kamu hukuku açısından belki de bir ilki oluşturuyor.
Yönetmelik hamiyi “Proje okullarının hedefleri doğrultusunda ihtiyaç duyulan alanlarda destek sağlayan gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlıyor.
Yani Türkiye’nin en köklü okullarının başına bir sermayedar, bir şirket ya da bir patron örgütü yahut da bir tarikat veya cemaat lideri “hami” olarak getirilebilecek.
soL'danBurcu Günüşen'in haberinde, Hamiler kurulacak proje okulların oluşturacağı danışma kurullarında, Ar-Ge birimlerinde söz sahibi olacak, öğrenim programlarına müdahale edebilecek. Bu okulların müdürlerine hamiyle işbirliği ve koordinasyonu sağlamak yükümlülüğü getirilecek. Danışma kurullarına ticaret ve sanayi odalarından temsilciler de dahil edilebilecek. Ayrıca MEB hamilere eğer bir vakıfları yoksa vakıf kurduracak ve bu vakıflarla protokoller imzalayıp “hami işbirliğiyle” yeni okullar açabilecek.
Emekli yargıç Bülent Seyitdanlıoğlu onlarca yıllık meslek hayatında kamu hukukunda hamilik uygulamasıyla karşılaşmadığını söyledi, yönetmeliği Anayasa'ya, yasalara ve idare hukukuna da tamamen aykırı bir düzenleme diye niteleyerek “Neresinden tutsak, tutar yanı yok” dedi.
Anayasa Mahkemesi eski raportörü Ali Rıza Aydın ise yönetmeliğe göre “kamu-özel ortaklığıyla yoğrulmuş projelerin söz konusu olacağını” belirterek eğitimde egemenliğin kamudan özele aktarılacağına dikkat çekti.
Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay yönetmeliğin iptali için dava açacaklarını vurguladı, yönetmeliğin öğretmenler için de bir tasfiye anlamına geleceğini belirtti.
‘Hamilik kavramının milli eğitimde ortaya çıkması çok ilginç ve rahatsız edici’
Emekli yargıç Seyitdanlıoğlu kamu hukukunda böyle bir uygulamayı ilk kez duyduğunu belirterek şaşırdığını dile getirdi:
“Kamu hukukunda hamilik kavramıyla ben ilk defa karşılaştım. Karşılaşınca da şaşırdım diyebilirim. Hele de bu kavramın milli eğitimde karşımıza çıkması çok ilginç ve rahatsız edici geldi bana.”
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda hami uygulamasının Anayasa’ya aykırı olduğunu vurgulayan Seyitdanlıoğlu "Anayasa’nın eşitlik ilkesine de aykırı, liyakat ilkesine de aykırı. Neden aykırı? Liyakatsiz bir kişi, belki bir tarikat ya da cemaat önderi, belki bir iş adamı… Kamu personelini bu kişiye bağlayarak liyakatın önüne geçiyor yönetmelik. Bu yönden Devlet Memurları Kanunu’na da aykırı. Eğitim ve öğretimin devletin gözetimi ve denetimi altında olduğuna dair Anayasa’nın 42. Maddesine de aykırı. Birçok yönlerden aykırılık taşıyor bu düzenleme” ifadelerini kullandı.
Bu yönetmelik kamuda bir kırılma işareti mi?
Seyitdanlıoğlu bu sorumuza “Kesinlikle” diye yanıt verdi. Emekli yargıç “Aslında milli eğitimde laiklik adına da bir kırılma işareti. Çünkü eğitimin laik kurallara tabi olması lazım. Bu, hami olarak atanacak kişilerin niteliğine göre eğitimde laiklik ilkesine de aykırı. Zaten eğitimde laikliğe aykırı birçok düzenleme getirdiler. Bu yönetmelik de cemaatlere ve benzerlerine bir ayrıcalık sağlıyor. Bu hiç kabul edilebilir bir şey değil” dedi.
'Bizim idare hukukumuza ve yönetim sistemimize de tamamen aykırı'
Yönetmeliğin iptali için dava açılması gerektiğini belirten Seyitdanlıoğlu, yönetmeliğin Devlet Memurları Yasası’na aykırı olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Bu yönetmelik kamu görevlisi olan, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı öğretmenlerimizin liyakat sistemine aykırı olarak dışarıdan bir insana tabi olmalarını getiriyor. Yani aslında bizim idare hukukumuz ve yönetim sistemimize de tamamen aykırı bir düzenleme bu. Yani neresinden tutsak, tutar yanı yok. Örneğin getirirler ‘Ben bu okulun hamisiyim’ diyen birini, o okulda eğitimin tamamen laikliğe aykırı olacağı şekilde bir düzenleme yapabilir, okulda baskı kurabilir, öğrencilere bu yönde eğitim vermeye kalkabilir. Tamamen milli eğitim sistemine aykırı bir uygulama.”
'Egemenliği kamudan özele aktaracak'
AYM eski raportörü ve soL yazarı Ali Rıza Aydın ise yönetmelikte yapılan “hami” tanımının ve proje okulları düzenleme ve uygulama yöntemlerinin “kamu-özel ortalıklığı ile yoğrulmuş projelerin söz konusu olacağı”nı gösterdiğine işaret etti.
Aydın “Bir yönüyle eğitimin ticarileştirilmesi, diğer yönüyle özelleştirilmesiyle karşı karşıyayız. Öte yandan bu kapsamdaki eğitim, proje sözleşmesi ve hami taraf yönünden egemenliği kamudan özele aktaracak. Diğer deyişle kamusal güç özele çok yönlü destek olacak” değerlendirmesini yaptı.
'OSB'lerdeki okullar zaten oradaki patronlara bırakılmıştı'
Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay da yönetmeliğin iptali için dava açmaya hazırlandıklarını söyledi.
Aslında uygulamanın çoktan organize sanayi bölgelerindeki meslek liselerinde başladığını dile getiren Özbay “Meslek liselerinde, OSB’lerde olan okullar resmen oradaki patronlara bırakılmıştı aslında. Onlar okul yönetiminin belirlenmesine kadar birçok işleyişte etkili oluyordu. Bazı gözde okullarda da oralarda kurulan vakıfların etkili olduğunu biliyoruz” dedi.
Bu yönetmelikle getirilen “hamilik” uygulamasının şimdiye dek yapılanlara da yasal kılıf oluşturma çabası olduğunu dile getiren Özbay, amacın tarikat ve cemaat yapılanması olan vakıflarla ya da patronlarla okulları ilişkilendirmek olduğunu kaydetti.
Özbay “Benim hatırladığım kadarıyla ilk defa bir hüküm olarak geçiyor hamilik uygulaması… Kısmen vardı uygulamada ama şimdi artık doğrudan böyle bir eşleştirme yapmak için bir kılıf oluşturulmuş oldu” dedi.
‘Artık devletin okulları devletin olmaktan çıkıyor’
Meslek liselerinde bu uygulama yapıldığında “bazı piyasacı kafalar”ın bunu desteklediğini hatırlatan Özbay “Ama işte böyle böyle artık devletin okulları devletin okulları olmaktan çıkıyor. Başka kişilere, kurumlara, sözde kurumlara devrediliyor” diyerek tepki gösterdi.
Okullara hami getirilmesini “çok tehlikeli” diye niteleyen Eğitim-İş Genel Başkanı Özbay “Yalnızca laiklik üzerinden değil, Anayasal ve yasal olarak da çok tehlikeli. Ne demek yani, sen okulun sahibi misin ki veriyorsun bir vakfa, bir kişiye! Adeta sahiplendirmek gibi okulları. Muhakkak bununla ilgili hukuki süreç başlatacağız” diye konuştu.
Kamu personeline kamu dışından muhatap
Devlet okullarında hamilik gibi bir uygulamanın hiçbir yasal dayanağı olmadığını kaydeden Özbay ,öğretmenlere ve okul yöneticilerine “O yapılarla iyi geçinemezsen burada kalamazsın” deneceğini söyledi. Özbay ayrıca bu yönetmelikle kamu personelinin kamu dışından bir muhatapla karşı karşıya getirileceğini belirtti.
Devlet okullarında bakanlıkça karşılanmayan ihtiyaçları ve fiziki yetersizlikleri hatırlatan Özbay bu uygulamanın okulları piyasanın bir aracı haline indirgediğini, aynı zamanda okulların öğrenciler için de işyerleri haline getirildiğini söyledi.
‘Okulları devletin personelini çalıştırarak işletecekler’
Özbay şöyle konuştu:
“Düşünün şimdi Koç’la ya da güçlü bir fimayla okul ilişkilendirildi. Okulu, öğretmeni, öğrencisi hazır, öğretmenin maaşını devletin ödediği bir sistemde adam orayı bir işyeri gibi işletecek ve oraya kaynak ayıracak. Tarikat ve cemaatlerin de artık birer holding olduğunu düşünecek olursak…
Bu okullar özel derslikleri vb. ile diğer devlet okullarından farklı imkanlara sahip olacakları için insanlar için cezbedici olacaklar. Bir piyasa mantığı da var burada. Tüm okulları eşitlemek ve kamusal bir sorumluluk olarak bakmaktansa vatandaş bakacak şurada bir okul var, şu vakıf destekli, burada bilgisayar atölyesinden sanat atölyesine birçok şeyi varmış. Tabii muhtemelen bunların içine birçok dini şeyi de sığdıracaklardır.
Devletin binasını yaptığı, arazisinin sahibi olduğu okullar, öğretmenin maaşı ödenerek, devletin personeli çalıştırılarak özel sektöre ve bu sözde vakıf/derneklere bir nevi işletmeci gibi devredilecek."
‘Yatılılık esasıyla ideolojik kamp kuruluyor’
Yönetmelikle bu okullara “yatılılık esası” getirildiğine de dikkat çeken Özbay “Asıl amaç orada ideolojik bir kamp oluşturmak, erken yaşta çocukları dönüştürmek. Başta da akademik olarak başarılı çocuklar hedef alınacak. Bir de tabii halihazırda birçok tarikat ve cemaat vakfının yurtları olduğunu biliyoruz. Belki de bu okullarla o tarikat yurtlarını ilişkilendirecekler. Yatılı okul şartından başta kız çocukları etkilenir. Aileler kız çocuklarını yatılı okullara göndermektense köyünde, kasabasında tutar” diye konuştu.
‘Okumuş insan emekçi halka karşı sorumludur’ sloganını belleklerden kazıyabilirler mi?
Yönetmeliğe göre Bakanlık halihazırda sayısı 2 bini aşmış olan proje okullarını değerlendirmeye tabi tutacak ve en geç 1 Eylül’e dek hangi okulların proje okul olarak devam edeceğini belirleyecek.
Proje okulu olarak devam edecek okullardansa kendilerine bir hami bulmaları ve uygulayacakları özel programa ilişkin teklif sunmaları istenecek. Tekliflerin değerlendirilmesi ve onaylanmasının en geç 2026 Şubat ayında sonuçlanması öngörülüyor.
Yani bakanlık bundan böyle proje okulları adı altında faaliyet yürütecek okulları önce azaltacak. Daha sonra hamilerin kurduğu vakıflarla işbirliği yoluyla yeni okullar açılabilecek, ya da başvuran yeni okullar proje okul kapsamına alınacak.
Yönetmelikle getirilen “hamilik” uygulaması belki de şimdiye dek AKP iktidarının eğitimdeki gericileşme ve piyasalaşma adımlarında emekçilere yönelik en büyük ideolojik saldırıya işaret ediyor olabilir: On yıllardır toplumun belleğine kazınmış olan ve mücadeleye çağıran “Okumuş insan emekçi halka karşı sorumludur” sloganını tersine çevirme hedefi…
Ülkenin en iyi ve köklü devlet okullarını “hami” adı altında doğrudan sermaye ve tarikatlara teslim edip ardından “Bizi hamilerimiz okuttu, onlara karşı sorumluyuz” diyen kuşaklar yaratma hedefine ulaşılıp ulaşılmayacağını belirleyecek olan etkenlerden biri de sermaye sınıfının bu yeni saldırısına karşı yürütülecek ideolojik mücadele olacak.