İktidar yoksulluğu itirazı bastırmanın toplumu denetlemenin aracı yaptı...

 Düşük ücret, güvencesiz çalışma ve kamusal hakların tasfiyesiyle milyonlar açlığa mahkûm edildi. İktidar yoksulluğu itirazı bastırmanın ve toplumu denetlemenin aracı haline getirdi. Hepsi bilinçli tercihlerin sonucu...

Açlıkla terbiye ediyorlar

 Türkiye yaklaşık on yıldır derin ve çok boyutlu bir ekonomik kriz içinde. Bu kriz artık yalnızca rakamlarla, grafiklerle ya da teknik raporlarla anlatılabilecek bir noktada değil. İşsizlik artıyor, istihdam daralıyor, enflasyon kalıcı hale geliyor ve ekonomi uzun süredir bir durgunluk sarmalından çıkamıyor. 

Daha da önemlisi, bu tablo geçici bir krizden çok, yönetilen ve normalleştirilen bir yoksullaşma düzenine işaret ediyor.

Resmî söylemde her şey “kontrol altında”. Enflasyon “geçici”, işsizlik “istikrarlı”, gelir kaybı ise “fedakârlık” olarak tanımlanıyor. Oysa sokakta durum çok daha sert. Asgari ücret açlık sınırının altında, emekli aylıkları bir ayı değil, haftayı bile çıkarıyor. Gençler iş bulamıyor, bulanlar güvencesiz çalışıyor. Orta sınıf eriyor; yoksulluk, istisna olmaktan çıkıp toplumsal norm haline geliyor.

İktidarın bu tablo karşısındaki tutumu ise dikkat çekici. Krizi önleyecek yapısal adımlar atılmıyor; üretimi, istihdamı ve gelir dağılımını iyileştirecek politikalar gündeme bile gelmiyor. Aksine, izlemekle yetinen, hatta yoksulluğu bir yönetim aracı olarak kullanan bir anlayış hâkim.

Sosyal yardımlar kalıcı çözümlerin yerine ikame ediliyor; yurttaş, hakkını talep eden bir özne olmaktan çıkarılıp yardıma muhtaç bir nesneye dönüştürülüyor. Tam da bu noktada “Açlıkla terbiye ediyorlar” deyimi anlam kazanıyor. Açlık yalnızca biyolojik bir durum değil; siyasal ve toplumsal bir baskı mekanizmasıdır. Geliri olmayan, borçlu, yarınından emin olmayan insan itiraz edemez, örgütlenemez, sesini yükseltemez. Hayatta kalma mücadelesi, demokratik taleplerin önüne geçer. İnsanlar haklarını değil, ertesi günü düşünmeye zorlanır.

Bugün Türkiye’de milyonlarca insan kuru ekmeğe muhtaç hale getirilmiş durumda. Bu, tesadüf değil; tercihlerin sonucudur. Yüksek enflasyona rağmen düşük ücret politikası, sermayeyi korurken emeği ezmektedir. Vergi yükü adaletsiz biçimde emekçilerin sırtına bindirilirken, servet ve rant dokunulmaz kılınmaktadır. Krizin bedeli yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru ödetilmektedir.

Geleceğe dair umutların tükenmesi de bu düzenin doğal sonucu. Gençler ülkeden gitmek istiyor, kalanlar ise hayallerini küçültüyor. “Bir gün düzelir” inancı yerini sessiz bir kabullenişe bırakıyor. İşte asıl tehlike burada: Açlığın sadece mideyi değil, umudu da kemirmesi. “Açlıkla terbiye etmek”, yalnızca yoksullaştırmak değil; toplumu siyasetsizleştirmek, itirazı bastırmak ve eşitsizliği kalıcılaştırmaktır. Bu düzen sürdürülebilir değildir. Açlık üzerine kurulan hiçbir istikrar gerçek değildir; bastırılan her toplumsal sorun, daha büyük bir kırılmanın zeminini hazırlar. Türkiye’nin ihtiyacı, yoksulluğu yöneten değil, ortadan kaldırmayı hedefleyen bir siyasal ve ekonomik anlayıştır.

∗∗∗ 

PROF. DR. ÖZGÜR ORHANGAZİ: "YOKSULLUK BİR POLİTİK TERCİH"

Ülkede ücretleri bastırarak birikimi sürdürme stratejisini uzunca bir süredir uyguluyorlar. Belki daha da önemlisi; barınma, gıdaya erişim, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçların kamu tarafından sağlanmasından çoktan vazgeçildi. Mesele her türlü kamusal hizmet ve hakkın piyasalara devredilmesi, özelleştirilmesi. Yapılan; önce yoksullaştırıp, sonra muhtaç hale getirip, ardından iktidar partisi tarafından dağıtılan sosyal yardımlarla insanları sistem içerisinde tutmak ve iktidara bağlamak. İktisadi anlamda büyük bir krizden bile geçmiyoruz. Ekonomi büyüyor, firmaların kârlılığı hâlâ yüksek. Yunanistan çöküşe girdikten sonra ücretler sert düşmüştü. Ancak tam tersine, iktisadi anlamda krizin olmadığı, sermaye birikiminin devam ettiği koşullarda bu doğal değil. Ortada çok ciddi, açık ve net bir politik tercih var.

➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..