TÜMOD ve Üniversiteler'den...
TÜMÖD İLE ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ÜYELERİ VE ELEMANLARI DERNEKLERİ
9 ŞUBAT 2008 ANKARA TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRGESİ
"Türban dayatması"na ilişkin Anayasa oylamasının yapıldığı 9 Şubat 2008 günü, Tüm Öğretim Üyeleri Derneği'nin (TÜMÖD) çağrısı üzerine Türkiye'nin dört bir yanından gelen öğretim üyeleri ve elemanları derneklerinin temsilcileri, Ankara'da toplandı. Aynı gün yapılan Bağımsızlık ve Laiklik Mitingi'ne de katılan öğretim elemanları aşağıdaki açıklamayı yapmaya karar verdiler:
TBMM'den geçirilen Anayasa değişikliği, kişisel bir kıyafet özgürlüğü veya örtünme hakkı sorunu değildir. Bu, karşı-devrimin bir hamlesidir. Atatürk Devrimi'ni Türkiye'den silmek isteyen emperyalizmin milleti parçalama girişimidir. Aynı dini inançları paylaşan insanları birbirine düşürme çabasıdır. "İnanç özgürlüğü" adı altında cinsiyet ayrımcılığının pekiştirilmesidir. TBMM'de Anayasa değişikliği konusunda oluşan ittifakın bileşimi de, bu durumun açık bir göstergesidir.
Üniversiteler, bilimin özgürce geliştirileceği ve öğretileceği kurumlardır. Yoksa "türban dayatması"nı savunanlardan bazılarının iddia ettiği gibi "kör inançların" serbestçe yaşanacağı yerler değildir! İnsanlığın önemli bir kazanımı olarak gördüğümüz din ve inanç özgürlüğü, Ortaçağ karanlığının dayatmacılığına karşı elde edilmiş bir özgürlüktür. Yoksa Ortaçağ karanlığına "özgürlük" tanıyıp, onu toplumsal düzene yeniden egemen kılmak için icat edilmiş bir kavram değildir. Ortaçağ dogmalarının serbestçe yaşanmasını esas almanın, üniversitelerimizdeki düzeni, öğretimi ve araştırmayı, türbanın da ötesinde, hangi kılıklara sokabileceğini kestirmek zor değildir. "Türbana özgürlüğü" savunanların kastettikleri, Atatürk Devrimi'nden ve bilimden özgür olmaktır.
Küreselleşmeyle birlikte hız kazanan eğitimin ve bilimin metalaştırılması süreci de, sorunun adeta bir alışveriş özgürlüğü gibi ele alınmasına yol açmaktadır. Alıcı ile satıcı arasındaki bir ilişkiye indirgenince, eğitimde de, bilimde de Cumhuriyet'in kamusal değerleri ve ulusal değerler kendiliğinden buharlaşmakta; üniversitelerimiz de diğer kamu kuruluşlarımız gibi küresel sermaye karşısında savunmasız hale gelmektedir. Üniversitelerde verilen eğitimin, elektrik, su, ısıtma gibi bir "hizmet temini", öğrencilerin de bu "hizmetin tüketicileri" gibi gösterilmesi, en iyimser yorumuyla, mevcut düzenlemeleri yapanların, üniversite eğitiminin içeriğinden bihaber olmalarıyla açıklanabilir.
Atatürk Devrimi'nin ve ilkelerinin meşruluğu tarihsel bir olgudur. Bu meşruluğa, anayasal veya yasal düzenlemelerle en ufak bir gölge dahi düşürülemez. Öte yandan, Anayasamızdan, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan Atatürk Devrimi ilkeleri çıkartılamadığı sürece, türban dayatması da benzeri girişimler de, anayasaya aykırılık akıbetinden kurtulamayacaktır. Yüksek Yargı Organlarımızın ve Üniversiteler Arası Kurulun bu konudaki uyarıları ve kararlı tutumları, hukukun ve bilimin yol göstericiliği olarak değerlendirilmelidir. "Türban dayatması"nın ardındaki "yol göstericiliğin" ise, emperyalizmin güdümünde oluşturulmuş bazı tarikatlara ve mensuplarına ait olduğu açık bir gerçektir.
Tüm yurttaşlarımızla birlikte biz üniversite öğretim elemanlarının da, Cumhuriyeti ve onun kurumlarını savunmaya devam edeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü sorun, ülkemiz ve milletimiz için bir varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir. Hiç kimsenin gücü, milletimizi parçalamaya, ülkemizi emperyalizme teslim etmeye ve Ortaçağ karanlığına geri döndürmeye yetmeyecektir.
9 ŞUBAT 2008 ANKARA TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRGESİ
"Türban dayatması"na ilişkin Anayasa oylamasının yapıldığı 9 Şubat 2008 günü, Tüm Öğretim Üyeleri Derneği'nin (TÜMÖD) çağrısı üzerine Türkiye'nin dört bir yanından gelen öğretim üyeleri ve elemanları derneklerinin temsilcileri, Ankara'da toplandı. Aynı gün yapılan Bağımsızlık ve Laiklik Mitingi'ne de katılan öğretim elemanları aşağıdaki açıklamayı yapmaya karar verdiler:
TBMM'den geçirilen Anayasa değişikliği, kişisel bir kıyafet özgürlüğü veya örtünme hakkı sorunu değildir. Bu, karşı-devrimin bir hamlesidir. Atatürk Devrimi'ni Türkiye'den silmek isteyen emperyalizmin milleti parçalama girişimidir. Aynı dini inançları paylaşan insanları birbirine düşürme çabasıdır. "İnanç özgürlüğü" adı altında cinsiyet ayrımcılığının pekiştirilmesidir. TBMM'de Anayasa değişikliği konusunda oluşan ittifakın bileşimi de, bu durumun açık bir göstergesidir.
Üniversiteler, bilimin özgürce geliştirileceği ve öğretileceği kurumlardır. Yoksa "türban dayatması"nı savunanlardan bazılarının iddia ettiği gibi "kör inançların" serbestçe yaşanacağı yerler değildir! İnsanlığın önemli bir kazanımı olarak gördüğümüz din ve inanç özgürlüğü, Ortaçağ karanlığının dayatmacılığına karşı elde edilmiş bir özgürlüktür. Yoksa Ortaçağ karanlığına "özgürlük" tanıyıp, onu toplumsal düzene yeniden egemen kılmak için icat edilmiş bir kavram değildir. Ortaçağ dogmalarının serbestçe yaşanmasını esas almanın, üniversitelerimizdeki düzeni, öğretimi ve araştırmayı, türbanın da ötesinde, hangi kılıklara sokabileceğini kestirmek zor değildir. "Türbana özgürlüğü" savunanların kastettikleri, Atatürk Devrimi'nden ve bilimden özgür olmaktır.
Küreselleşmeyle birlikte hız kazanan eğitimin ve bilimin metalaştırılması süreci de, sorunun adeta bir alışveriş özgürlüğü gibi ele alınmasına yol açmaktadır. Alıcı ile satıcı arasındaki bir ilişkiye indirgenince, eğitimde de, bilimde de Cumhuriyet'in kamusal değerleri ve ulusal değerler kendiliğinden buharlaşmakta; üniversitelerimiz de diğer kamu kuruluşlarımız gibi küresel sermaye karşısında savunmasız hale gelmektedir. Üniversitelerde verilen eğitimin, elektrik, su, ısıtma gibi bir "hizmet temini", öğrencilerin de bu "hizmetin tüketicileri" gibi gösterilmesi, en iyimser yorumuyla, mevcut düzenlemeleri yapanların, üniversite eğitiminin içeriğinden bihaber olmalarıyla açıklanabilir.
Atatürk Devrimi'nin ve ilkelerinin meşruluğu tarihsel bir olgudur. Bu meşruluğa, anayasal veya yasal düzenlemelerle en ufak bir gölge dahi düşürülemez. Öte yandan, Anayasamızdan, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan Atatürk Devrimi ilkeleri çıkartılamadığı sürece, türban dayatması da benzeri girişimler de, anayasaya aykırılık akıbetinden kurtulamayacaktır. Yüksek Yargı Organlarımızın ve Üniversiteler Arası Kurulun bu konudaki uyarıları ve kararlı tutumları, hukukun ve bilimin yol göstericiliği olarak değerlendirilmelidir. "Türban dayatması"nın ardındaki "yol göstericiliğin" ise, emperyalizmin güdümünde oluşturulmuş bazı tarikatlara ve mensuplarına ait olduğu açık bir gerçektir.
Tüm yurttaşlarımızla birlikte biz üniversite öğretim elemanlarının da, Cumhuriyeti ve onun kurumlarını savunmaya devam edeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü sorun, ülkemiz ve milletimiz için bir varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir. Hiç kimsenin gücü, milletimizi parçalamaya, ülkemizi emperyalizme teslim etmeye ve Ortaçağ karanlığına geri döndürmeye yetmeyecektir.