HESAPLAŞMA
“Cebren ve hile ile...”
Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, 20 Ekim 1927 tarihinde cumhuriyeti emanet ettiği gençlere şöyle seslenmişti: “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.” 83 yıl önceden günümüzdeki gelişmeleri gören Mustafa Kemal, her cümlesinde bugünlere atıfta bulunmaktadır.
Kendisine suikast yapılacak denilen başbakan yardımcısı önemsenildiğini hissederek, sevinç içinde, ağlamaktan kuruyan gözleriyle gülücükler dağıttı.. Suikast yapılacaklar sıralamasında sonlarda yer alacağı düşünülen birinin, bu sahte girişimden mutlu gözükmesi, akıllarda soru işaretleri yaratmaktadır.
Siyasi iktidar bunun gibi hayali girişimlerde çok beceriklidir. Ekonomik kriz, terör, yoksulluk, işsizlik, açlık sıkıştırdıkça, laiklik karşıtı eylemleri ve deniz feneri davasını gölgelemek için, siyasi iktidar yeni senaryolar üretmeye başladı. Ulusalcı ve Kemalist olan insanlar, darbe yapacak diyerek tutuklandı ve kimileri hayatını kaybetti, kimileri sağlığını yitirdi. Kimileri de suçlarını bilmeden yattıkları cezaevinde onurlu mücadelelerini sürdürmektedir. Birdenbire denizde, karada, havada silah ve bombalar bulunmaya başladı, kuyulardan kemik toplanmaya başladı. Herkes yasal olmayan şekilde dinlenmeye, izlenmeye başladı. 2009 Haziran ayında “İrtica ile mücadele planı” adı verilen bir belge bulunmuştu. Ancak belgenin orijinaline ulaşılamadı, ama toplum aylarca meşgul edildi. Amaç; tüm halkın güven duyduğu Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmaktı.
Bu olaylar yaşanırken eş zamanlı olarak, içeriğini kimsenin bilemediği açılım safsatasıyla, ülkemiz bölünmeye doğru sürüklenmektedir. Siyasi iktidar, laik Türk Silahlı Kuvvetleri’ni içine sindirememektedir. Devleti ılımlı İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürmek isteklerine, en başta ordunun karşı çıkacağını bildikleri için, yıpratma, çökertme, sindirme kampanyaları hazırlanmaktadır. Yandaş basından bir akademisyen yazar; “Ordu Yeniçeri Ocağı olmuştur, dolayısıyla topyekün tasfiye edilmelidir“ diye yol göstermektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı “psikolojik harekat” gittikçe daha büyük ivme kazanarak, çok yönlü şekilde sürdürülmektedir.
Reuters haber ajansı başbakan yardımcısına suikast iddiasının ardından; “Türk halkı artık kime inanacağını şaşırdı. Başbakan Erdoğan’ın İslami kökenli partisi ile laik anayasanın garantörü olarak görülen Silahlı Kuvvetler arasındaki gerilim arttı” yorumunu yapmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 4 Temmuz 2003 tarihinde “Çuval Geçirme” operasyonu ile tepkisi ölçülmüştür. Bu olaya tepkisiz kalınca, sürekli daha büyük sindirme çabaları başlatılmıştır. Başbakan yardımcısına suikast iddialarının sonucunda, Genel Kurmay Başkanlığı’na girilmiş ve kozmik odalarında günlerce süren aramalara başlanılmıştır. Kozmik arşivden bir çok belge alınacaktır. Bu belgelerden özellikle irtica ile ilgili olanlarını açıklayarak, demokrasiye hizmet ettiklerini sanacaklardır. Ancak asıl amaçları, bu belgeleri hazırlayanlardan hesap sormaktır. Hukukun yok sayıldığı ülkemizde, kozmik büro ile ilgili arama ve haberlere yayın yasağı getirilmesi talebi yargıdan geri döndü. Oysa aynı yargı Deniz Feneri ile ilgili haberlere yayın yasağı getirmişti..
Bu olaylar yaşanırken, hükümetin hazırladığı ve Meclis’e gönderdiği yeni Silah Kanunu, askeri silahların dış satın alımı yetkisinin, Türk Silahlı Kuvvetleri dışında, İçişleri Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na da verilmesini öngörüyor. Bu bakanlıklar polis ve MİT için istedikleri ağır-askeri silahları satın alabilecek. Böylece Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kendi askeri gücü olarak görmeyen siyasi iktidar, iç savaşa yol açabilecek çok tehlikeli bir adıma doğru ilerlemektedir.
Büyük önder Atatürk’ün kişiliği, mücadelesi ve devrimleri bugüne kadar görülmedik ölçüde büyük bir aymazlık ve alçaklıkla, sözlü ve eylemsel saldırıların hedefindedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti, parçalanmak istenmektedir. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, emperyalist güçlerin beslediği şeriatçıların, dinci faşistlerin ve yandaşları olan bölücülerin, ırkçıların, numaracı cumhuriyetçilerin elbirliği ile parçalanıp yok olmaya doğru hızla yol almaktadır.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde bize yol gösteren bir anlatım biçimi vardır ve son paragrafı geleceğimiz için bir umut göstermektedir: “Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
*