Marka merakıyla "fakir edebiyatı" yapmak!
Fakir edebiyatı ve V&R markalı çantalar!
Öğrencilere yoksulu anlamayı öğütleyen Erdoğan, 4 milyon işçinin 629 liralık asgari ücretle süründüğü ülkede, eşine 2 bin liraya yabancı marka çanta alıyor... Çanta, Hollandalı modacıların Victor&Rolf’ün imzasını taşıyor V&R markalı çantalar Türkiye’de yalnızca Kanyon gibi sosyetenin uğrak yeri olarak bilinen alışveriş merkezlerinde ve Harvey Nichols gibi lüks mağazalarda satılıyor. Çantaların fiyatları 2200 liraya kadar çıkıyor...
Ben kendim için ne istiyorsam...
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, Üniversite Olimpiyatları açılış töreni için geldiği Erzurum’da gençlik temsilcileriyle buluştu. Gençlere, tarihi şahsiyetlerden örnekler vererek tavsiyelerde bulunan Erdoğan, “Ben kendim için ne istiyorsam karşımdaki için de onu isteyeceğim. Bunu sorgulamalıyız” dedi.
Kendinizi yoksulun yerine koyun
“ZENGİN kardeşim, kendisini bir an olsun yoksulun yerinde görsün” diyen Erdoğan şöyle devam etti: Ben İstanbul’da zenginlik içerisinde yaşayabilirim. İstanbul’un varoşları da var. Orada oturduk mu? Gidip bir Roman’ın evinde oturduk mu? Bunu belediye başkanlığım zamanında da yaptım.
Erdoğan: Zenginler kendini yoksulların yerine koysun
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Erzurum’dagençlik temsilcileriyle bir toplantı gerçekleştirdi. Erdoğan burada yaptığı konuşmada, birlik beraberlikten söz ederek sözü açılıma getirdi. Erdoğan, “Birliğe karşı çıkılabilir mi? Kardeşliğe karşı çıkılabilir mi? Kendimizi başkasının yerine koyacak ve meseleye bir de o gözle bakacağız” dedi. Erdoğan , “Ben kendim için ne istiyorsam karşımdaki için de onu isteyeceğim. Bunu sorgulamak durumundayız. Hiç kimse kendi anne babasını, doğduğu şehri, ülkeyi, ana dilini, kültür kodlarını tercih ederek dünyaya gelmiyor. Onlar farklı zenginliklerle dünyaya geliyor. Bu toplumun zenginliğini de zaten bu oluşturuyor” diye konuştu.
Bizim dışımızda şekillendi
Erdoğan şunları söyledi: “Yani her doğan aslında bir sermaye ile geliyor. Diğerleriyle, o toplumla bunu bütünleştirdiğimiz zaman ortaya farklı bir sermaye zenginliği çıkıyor. Hepimiz isimsiz bir bebek olarak dünyaya gözlerimizi açtık. Bizi diğerlerinden farklı kılan birçok vasfımız süreç içinde ve bizim dışımızda şekillendi.”
Empati kurmaya çalışalım
Erdoğan, “Dillerimiz, inançlarımız, derimizin rengi, kültürümüz, şehrimiz, ideolojilerimizin ötesinde biz hepimiz birer insanız. Batıdaki genç kardeşim, bir an olsun, kendisini doğudakinin yerine koysun. Doğudaki, bir an olsun, kendisini kuzeydekinin, güneydekinin, batıdakinin yerine koysun. İstanbul’da doğmuş, büyümüş olan kardeşim, ‘acaba Hakkari’de doğup büyüseydim ne olurdu?’ diye kendisine sorsun, bunu sorgulasın... Veya bir milliyetçi genç kendisini bir solcunun, bir sosyalistin yerine bir an olsun koysun. O sosyalist genç de bir an olsun kendini milliyetçi gencin yerine koysun, onu anlamaya çalışsın. Bir an olsun muhafazakarla, bir an olsun dindarla, bir an olsun modernle empati kurmaya çalışalım. Zengin kardeşim, kendisini bir an olsun yoksulun yerinde görsün.”
Yeniçağ
Ve... Bir zamanlar Erdoğanlar!..

Atalarımız, bir zamanlar, nereden, nasıl ders çıkarmışlarsa pek birşey anlamadık (!) ve...
"Ele verir talkını, kendi yutar salkımı" demişler!
Ve Birazcık araştırdık,(!) 'İtü sözlük'te bu konuda yazılmış olanlara baktık, bu konuda şöyle...
1- Sanırım bir ön açıklamaya gerek var; talkın, telkin sözcüğünden gelir ve islam dininde ölen bir kimseye gömüldüğü zaman imam tarafından mezarı başında yapılan konuşmaya denir. imam talkın sırasında cenazeye katılanları uzaklaştırdığı için bu sırada neler söylediğini kesin olarak bilmesem de ölüye ölü olduğu konusunda ikna edici konuşmalar yaptığını düşünmekteyim.
sanıyorum bu atasözünü söyleyen atamız dördüncü murat zamanında yaşadı ve bu atamız bu sözü halka içkiyi yasaklamasına, kıyafet değiştirip içerken yakaladıklarını da sokağın başında sallandırmasına rağmen her gece alemlerden aleme aktığını düşündüğü padişaha söyledi. yahut benzer durumda birilerine söylenmiş olabilir; "bize yeme veriyorsun ama deveyi hamuduyla götürüyorsun" manasını ihtiva eden her tür durum için uygundur.
"yeme" fiilinden kasıt, doğal olarak salkımla anılan meyvelerden üzüme gönderme yaparak maksat üzüm yemek değil bağcıyı dövmek deyimine de bulaşmaktı. zira talkın ile tutulamayacak sözlerin tavsiyesinde bulunuluyorsa bağcıyla ilgili planlara dair kuşkuda bulunmak gerekir.
karışık gelmiş olabilir; açıklamaya çalışayım: içlerinde taşıdıkları batı devletlerinden birinde yaşama arzuları yahut olabilse oralarda bir öğretim üyeliği denk getirme hayalleriyle yaşayan bir kısım aydınımızın nükleer santral denilince mangalda kül bırakmamalarına rağmen her nedense oralardaki nükleer santraller için kılını bile kıpırdatmamalarını anlayamıyorum.
yahut kendi ülkesinde 57 nükleer santral bulunmasına rağmen iran'da kurulacak nükleer santral nedeniyle diğer batılı ülkelerle toplaşıp bu ülkeyi işgal etme planı yapan ve bunu bugün açıkça beyan eden fransızları da anlamıyorum. öyle ki bu işi yapmak için bir araya gelmeyi düşündüğü dayısı abd'nin 110, abisi ingiltere'nin 35 nükleer santrali var; neden onlara dayılanmıyor, merak ediyorum.
üzüm mü yemek istiyorlar, bağcıyla bir dertleri mi var, bu yüzden müphem. millete bu talkını veriyorlar da ellerindeki salkım ne, bu yüzden kuşkulu.
sözlüğümüzde millete verir talkını kendi yutar salkımı şeklinde yer bulmuş olsa da elimdeki iki "deyimler ve atasözleri" kitabında bu şekilde yer aldığı için orijinaline sadık kalmak arzusuyla buraya yazılmıştır, bunu da söyleyeyim.
(muzevir)
...bilgilere ulaştıksa da kafamız karıştığından (!) kısa kestik...
*