İleri demokrasi kılıfıyla şeriatçı faşizm...
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri

Başbakanın gazete patronlarını ve genel yayın yönetmenlerini azarladığı bilinmektedir. Atılmasını istediği yazarlar, başbakanlıktan uzaklaştırdığı muhabirler bulunmaktadır. “Bana bu soruyu soramazsın” dediği televizyon programcıları, gazeteciler vardır. Siyasi iktidar tarafından yandaş medya yaratılmıştır, yandaş olmayanlar ise sürekli baskı altında tutulmaktadır. Böyle bir durumda basın özgürlüğünden söz etmek olanaksızdır.
Medya ile çarpışa çarpışa iktidara geldiklerini söyleyen başbakan, Türk basınını darbeye çanak tutmak ve çetelerin tetikçisi olmakla suçlamaktadır. Başbakan, gazetecilik etkinliklerinden dolayı cezaevinde hiç gazeteci bulunmadığını söylemiştir. Cezaevindeki gazetecilerin anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak, silahlı terör örgütüne üye olmak, nitelikli yağma, ateşli silah bulundurmak, resmi belgede tahrifat suçlarından tutuklu ya da hükümlü olduklarını bildirmiştir.
Hukuk devletinin başbakanı olarak görev yapan birinin, davaları devam eden, üstelik suçları kanıtlanmamış, henüz hüküm giymemiş gazetecileri silahlı terör örgütü üyesi, anayasal düzeni zorla değiştirmeye girişenler diye suçlayabilmesi çok düşündürücüdür. Kendisini savcı ya da yargıç sanarak, bu tür söylemlerde bulunması nasıl bir ileri demokraside olduğumuzun da kanıtıdır. Yüksek Seçim Kurulu’nun, Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın, Yargıtay’ın, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun verdiği kararları beğenmediği zaman eleştiren, azarlayan ve “ulemaya soralım” diyen bir başbakanın yönetimindeki ülkede, değil basın özgürlüğü, hiçbir özgürlükten söz edilemez.
Siyasi iktidarın yandaş olmayan, iktidarın dediklerini yapmayan gazetecilere ve gazetelere uyguladığı sistematik baskı dünyada da konuşulmaya başlandı. Dış basın, ABD, AB ve Avrupa Parlamentosu Türkiye’de yaşanan olayları basın özgürlüğüne vurulan darbe olarak nitelemektedir. Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye’nin demokratik kriterler açısından ayrıntılı bir biçimde eleştirildiği Türkiye raporunda, basın özgürlüğünün kötüye gidişine ilişkin kaygılar yer almış ve Türk hükümeti basın özgürlüğü prensiplerine bağlı kalmaya çağrılmıştır. Ergenekon ve Balyoz davalarında ilerleme olmamasından kaygı duyulmuş ve daha fazla gazetecinin tutuklanmasının bu davaların inandırıcılığını yitirmesine yol açabileceği belirtilmiştir. Avrupa Parlamentosu, polis ve yargının baskısına maruz kalan gazetecilerin davalarını yakından izlemeye karar vermiştir.
Ancak Avrupa Parlamentosu’nun Ergenekon ve Balyoz davaları için bildirdiği görüş tutarsızdır; bu davalarda ileri sürülen kanıtlar, zaten davaların inandırıcılığını yitirmiştir. Siyasi iktidarın isteğiyle, olmayan bir darbe için bu davaların açıldığı bellidir ama çok yüzlü Avrupa, her zamanki gibi işine geldiği gibi yorumlamaktadır.
Avrupa Parlamentosu’nun basın özgürlüğüne siyasi iktidarın darbe vurduğunu saptayan raporu, başbakan tarafından dengesiz bulunmuştur. Ayrıca başbakan, raporu yazanları da, kabul eden parlamento üyelerini de dengesiz ilan ederek, “biz de bildiğimizi okumakla görevliyiz” demiştir. Zaten bir bakanı da Türkiye’de ABD’den daha fazla basın özgürlüğü olduğunu söyleyerek, kargaları bile güldürmüştü..
“Görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçlamalarından dokunulmazlık sayesinde şimdilik kurtulanların, “halkı din ve ırk farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamasından hüküm giyenlerin, henüz hüküm giymemiş gazetecileri mahkum ederken, anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmakla, silahlı terör örgütüne üye olmakla suçlamaları ileri demokrasinin aslında faşizm olduğunu gözler önüne sermektedir. Yapılan bu baskılar ne basını, ne de yurtsever insanları susturamayacaktır.
Komplo iddialarının ve tertiplerinin bol olduğu, anayasanın ve yasaların delinmesine sessiz kalındığı, bütün kurumların sindirildiği, kimin ne yaptığının belli olmadığı, ancak işsizliğin, açlığın, yoksulluğun ve yolsuzluğun doruğa ulaştığı bir dönemde, siyasi iktidarın yaptığı sivil darbe süreciyle seçim dönemine doğru yol almaktayız. Yapılacak güçlü birlikteliklerle, ülkemizin bu karanlık gidişinin önünün açılacağını, tüm siyasi partilerin de düşünmesi ve planlarını bu doğrultuda yapmaları gerekmektedir. Gerçek demokrasi için, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti için bu birliktelikler kaçınılmazdır..
İlk Kurşun
*