'Masumiyeti kanıtlanadek herkes suçludur' (!)
SİLİVRİ- HASDAL’IN İÇİ VE DIŞI

SİLİVRİ ve HASDAL’a ziyaretteydim geçen hafta ( 14-15 Eylül).
Duygu ve düşüncelerimi taze taze aktaracaktım ancak ülke gündemi öyle hızla değişiyor ki, PKK ile yapılan görüşmeler konusuna girmeden edemedim.
Ardından VARDİYA BİZDE PLATFORMU üyeleri ile bir araya gelince konuyu iki yönlü ele almayı düşündüm.
SİLİVRİ ve HASDAL’da sayı, her hafta-her gün artmakta.
Artık takip edemez olduk.
Dün de bir Tuğamiralimizin tutuklanması ile HASDAL’daki amiral sayımız 22 olmuş. Yarı yarıya olmasına şunun şurasında ne kalmış?
SİLİVRİ’de yeni tutuklanan bir arkadaşımı ziyaret ettim.
İlk izlenimim, ziyaret olanakları ve koşulları giderek zorlaşmakta.
” Emir böyle” denir ya yapılamayan işler, sağlanamayan kolaylıklar için, SİLİVRİ’de de “Başsavcının talimatı böyle” ifadeleri çıkıyor karşımıza.
Özel araçla cezaevi bölümlerinin kapısına gitmek de yasaklanmış. İlk girişten servislerle topluca gidiliyor. İlave kontrol, bekleme ve getirdiği gecikme.
Tutuklu aileleri de buradaki uygulamadan son derece rahatsız.
Diğer bütün ziyaretlerimde olduğu gibi bu kez de yeni tutuklu arkadaşımı moral olarak son derece iyi buldum.
“Subaylar bayağı dayanıklı yetiştirilmiş” diye yorumluyorum.
Arkadaşımı teselli edecek sözcükleri seçmeye çalışırken, o beni rahatlattı. Olaya bakışını şöyle dillendirdi; “Ülke trafik kazası geçiriyor. Bir-iki kez biz (yani askerler) tosladık. Şimdi bunlar tosladı. Bunların sonucunda arabayı doğru sürmeyi öğreneceğiz. Ülke de rahatlayacak.1
Hürriyetinden, ailesi ve sevdiklerinden yoksun kalmış, kızının düğününe katılamamış, kendine dayandırılan suçların uzağından yakınından bulaşmayacağından adı kadar emin bir insan, isyan etmiyor, ülkenin durumunu değerlendiriyor. Kendi acısından ülkeye olumlu katkı bekliyor.
Türk subayı ile, değerli arkadaşımla bir kez daha gurur duydum.
HASDAL’ın içi de farklı değil. SİLİVRİ’ye göre daha küçük olduğundan yer sorunu var. İki kişilik koğuşlarda 8 kişi kalmaya başlanmış.
Arkadaşlarımız,kendilerinden çok ülkenin ve ailelerinin durumunu dile getiriyorlar.
Bir albay arkadaşım tutuklanmadan birkaç gün önce eşini kaybetmişti, amansız hastalıktan. Deniz Harp Okulu’ndan oğlu çıkarıldı. İlköğretime giden küçük oğlu da akrabaların elinde. Gene de dimdik ayakta arkadaşım.
Ne diyebilirim?
Kim ne diyebilir?
Bu insanla nasıl sohbet edilir, cam gerisinden, telefonla?
İçerisi böyle, ya dışarısı?
Orası daha sıkıntılı.
İstanbul’da yaşayanlar için bile ulaşımı bir dert olan SİLİVRİ mapushanesi ve mahkemesi.
Ziyaret etmenin zorluğu yanında annelerin, ailenin diğer bireylerinin moralini bozmama duyarlılığı ve çabası.
Ev,iş, çocuk, avukat, mahkeme, hapishane arasında bitmez bir koşturmaca.
Çocukların özellikle de ilköğretim çağındaki çocukların bozulan psikolojileri. Hastalananlar. Tedaviye gereksinim duyanlar.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi olayı bilmeyenlerin veya gözünü kin bürünmüşlerin kahredici, anlayışsız tutumları.
Bir de meslektaşların ve eski dostların ilgisizliğini, korkudan dolayı uzaklaşmalarını ekleyin.
Çok zor.
VARDİYA BİZDE PLATFORMU‘nun çocuklarının duygularından, kendilerine sıkça sorulan sorulara verdikleri yanıtlardan birkaç cümle aktarayım;
- Siz kimsiniz?
.. Bizler, … gündür, hiç bir hukuk sisteminde geçerli olmayan delillere dayandırılarak tutuklanan insanların çocuklarıyız.
.. Şimdi bazılarımız işlerinden ayrılmak zorunda kaldı, bazılarımız her hafta babasını 45 dakika görebilmek için, yarım günlük izni nasıl koparabilirim diye debelenip, her seferinde “ bir defa daha istersem kesin atacaklar beni” diye endişelenen gençleriz.
– Bu güne kadar neredeydiniz?
.. Çoğumuz ilk siyasal söylemlerini ancak 2000′li yıllarda, çoğunlukla ailelerinden ayrıldıktan sonra dile getirme cesaretini göstermiş kişileriz.
.. Ve takdir edersiniz ki, ülkenin politik arenası da insanın kaybedecek bir şeyi kalmayıncaya kadar sesini çıkarmasına müsait değil hala. KONUŞAN YANIYOR.
.. Biz sesimizi duyurmaya karar verdik ve şimdi buradayız. Peki sizler hala neredesiniz?
– Biz demokratız, ya siz?
.. Biz gerçekten demokratız. Yani ” bendensen demokratsın aynı düşünmüyorsak işim olmaz” cılardan değiliz.
.. Demokrat olmanın ” ben yaşadım, sen de yaşa” demek olmadığına inanan demokratlarız.
.. Avaz avaz bağırarak tartışan, inandırıcılığın artacağını zannederek, savunduğu tezi kanıtlamak için ağız dolusu küfür edenlerden de değiliz.
.. Kan davası kültürü ile yetişmedik ve kendisi acı çekmiş bir insanın, başkasının da acı çekmesinden zevk alabilmesini ANLAMIYORUZ.
– Hepsi suçlu işte! Suçlu olmasalar tutuklanmazlardı. Binlerce sayfa iddia, bavullar dolusu delil var. Siz hala neyi savunuyorsunuz?
.. Öncelikle evrensel bir adalet ilkesini ve devlet olarak altına imza attığımız sözleşmelerdeki bir maddeyi hatırlatalım: “Suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar herkes masumdur” ( İnsan Hakları Evrensel Bildirisi madde:11, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6.2)
.. Sorunuzdan da anlaşılacağı gibi, maalesef ülkemizde bu ilke “ MASUMİYETİ KANITLANINCAYA KADAR HERKES SUÇLUDUR” olarak işliyor.
.. Bu temel kabullenmenin yanında, medyanın yönlendirmesi sonucu oluşan, “bavullar dolusu delil, klasörler dolusu evrak veya imzalı emirler, bilgi notları” gibi söylemlerin hiç bir şekilde doğruluğu bulunmuyor.
.. Babalarımızın tutuklu yargılanarak, temel hak ve özgürlüklerinin ellerinden alındığı tüm bu davaların ortak olan bir yönü var. Hepsi de dijital, altlarında ıslak veya kuru hiç bir imza bulunmayan, içinde bulunan CD’lerin imaj ve fotoğraflarının sanıklara ve avukatlarına uzun süre verilmediği deliller üzerine kurgulanmış iddianamelere sahip davalar.
.. Sizin babanızın ismi, kendisinin haberi olmayan, altında imza bile bulunmayan, üstelik de rütbesi veya görev yeri yanlış yazılmış bir word belgesi listesinde yer alsa, sonra da bunun için suçlanıp aylarca cezaevinde kalsa, siz neyi savunurdunuz?
Özetle, zor.
İçi de dışı da zor HASDAL ve SİLİVRİ’nin.
Savunanların işi zor, artık iddianameleri çürütmek de işe yaramıyor. Çürütülen iddialar dijital ortamda düzeltilerek bir yerlerde yeni belge ve delil olarak bulunuyor.
Dışarıdakilerin işi de zor. Eş,baba,büyük, evin güvencesi yok. Yardım etmek olanağı sınırlı, hukuksuzluk karşısında çaresizlik beli büküyor.
Bugünler de gelir geçer,
Aldırma gönül aldırma…