Dışişleri Bakanı Dâvutoğlu Bey döktürmüş yine…
"ABD VESAYETİ"
.
VE "SOROS VESAYETİ"
“Komşularla sıfır problem ilişkisi dediysek biz Suriye halkıyla sıfır problem peşindeyiz. Zâlimlerle yan yana olmayız.”
Dâvutoğlu Bey, “zâlim” ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı ve yönetimini kastediyor…
Dâvutoğlu Bey, Almanya’da Köln Hacı Bektaş Veli Cemevi’nde matem orucu iftarına katılmış… Yukarıdaki sözünü de orada söylemiş…
Ve de, Suriye konusunda Türkiye’nin, insanın mezhebine değil, tutumuna ve ilkelerine baktığını sözlerine eklemiş…
***
Ama -daha önce de hatırlattım- Beşar Esad diyordu ki:
“Türkiye’den gelenler Obama’nın sözcüsü gibi davranıyor. ‘Obama şöyle istiyor, böyle istiyor’ diye geliyorlar bana.”
Dâvutoğlu Bey de, Suriye’ye, “9 yılda 62 kere gittiğini ve her seferinde Esad ile görüştüğünü” söylüyor. Ayrıca, “2005–2006 yıllarında Büyük Ortadoğu Projesi çıktığında Suriye’ye en çok baskı yapıldığı dönemde dışarıda Suriye’yi en fazla Türkiye’nin savunduğunu” öne sürüyor ve şöyle devam ediyor:
“Onlara şu garantiyi verdik: Eğer başkası size ya da Amerika size saldırırsa sizin yanınızdayız. 9 yıl destek olduk. Ama ne zaman ki Suriye yönetimi döndü dışarıdaki müstevlilerle mücadele etmek yerine kendi halkı ile mücadele etmeye başladı. Bu yıl içinde, o zaman o kardeşlerimize dedik ki, yapmayın! Başbakan gitti, konuştu ‘Zulüm yapmayın, etmeyin’ dedi. Ben gittim konuştum.”
E peki, Dâvutoğlu Bey, o zaman size sormazlar mı?
-Siz Suriye’nin bekçisi misiniz? Hem sonra, Suriye’deki olaylar, vizelerin kalkmasından sonra başlamadı mı?
-Vizelerin kaldırılması, yoksa, BOP’un ön hazırlığı mıydı?
***
Şunu da anımsayalım:
AKP’liler, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile Suriye’deki Esad yönetiminin mezheplerini zaman zaman dillerine doluyorlar…
Dâvutoğlu Bey, kimsenin mezhebine bakmadıklarını söylüyor ama, AKP’liler, -hatta en başta Tayyip Bey-, bu konuyu nedense bir “kusur”muş, bir “mesele”ymiş gibi görüyorlar.
Son olarak eski bakan, AKP sözcüsü Hüseyin Çelik de Kılıçdaroğlu’na, “Hem Kürt, hem Alevi ama korkusundan ‘Ben Türkmen’im’ diyor” diye sataştı…
Neden???
Bir kastı yok muydu, Çelik’in?!
***
Çok gariptir ki, tesadüfen de olsa İKİ-ÜÇ Alevi bir yerin yönetime gelse, bazı densizler, hemen, “Burayı Aleviler ele geçirdi” diye fiskosa başlarlar…
Fakat aynı yerde, değil iki-üç, BİN-ÜÇ SÜNNİ yönetime gelse, hiçbir Alevi’nin aklına, “Burayı Sünniler ele geçirdi” demek gelmez…
Zaten genellikle de hep öyledir; yâni hep Sünniler yönetimdedir…
Aleviler’in, çoğu yerde esamisi bile okunmaz…
***
Dönelim, Obama’ya…
Obama kim?.. ABD’nin Başkanı…
ABD neresi?.. Dünyanın en büyük emperyalist ülkesi…
E peki, emperyalistler ne yapar?
-Başka ülkeleri sömürür, gerektiğinde o ülkelerin insanlarına zulmeder, hatta onları katletmekten bile herhangi bir sakınca görmezler…
Örneğin, Irak’ta olduğu gibi, 1.5 milyon Müslüman’ın katledilmesine sebep olurlar da kimseye hesap vermezler… Bırakınız hesap vermeyi, işgâl ettikleri o ülkeden “savaş tazminatı” alma yüzsüzlüğünü bile gösterirler!..
Yâni bu bağlamda, ABD, en büyük zâlim, en büyük kırımcı ve en büyük sömürgecidir…
Ne ki, özellikle, BOP’çular, en büyük zâlimi görmek yerine, onun dediklerini yapmayanları hedef gösteriyorlar…
Üstelik de -Dâvutoğlu Bey gibi- tersine, onlara zâlim diyorlar…
***
Anlaşılan, Dâvutoğlu Bey, adresi şaşırmış…
Şaşırmışlığı şundan belli… Demiş ki:
“Ben Toroslar’ın çocuğuyum. Oralarda da Alevi kültürünün izleri vardır. Babaannem dualarında sürekli ehlibeyit ile başlar, sonra ehlibeyit ile bitirirdi. Ehlibeyit bizim canımız yüreğimiz ciğerimiz. Eğer ehlibeyiti sevmek, eğer ehlibeyit için gözyaşı dökmek, eğer Muharrem ayında yas tutmak Alevilik ise en önde gelen Alevi de benim.”
Demiş ama… Öyle demekle Alevi olunmuyor, Dâvutoğlu Bey…
Bugüne kadar da olunmadı, olunamadı…
Böyle diyen çok oldu ama, hep dediğiyle kaldı…
Zira bunların hiçbiri, “Cemevleri de ibadet yeridir” demedi, diyemedi…
Demeyen, diyemeyen nasıl olur da “en önde gelen Alevi” olabilsin?..
Yapmayın Allah aşkına!..
Kimse bunları yemez, hele hele Aleviler hiç yemez…
Aleviler, Dâvutoğlu Bey’e seslerini çıkarmamışlarsa, nezaketlerindendir…
Yoksa evet dediklerinden değil…
Bilirsiniz, Aleviler, incinseler de incitmezler…
Yüzyıllardır bu hep böyle olmuştur…
Kırılmış, kıyılmışlardır… Hakarete, iftiraya uğramışlardır…
Fakat her dem kardeşlikten dem vurmuşlardır…
***
Not almıştım… Yazacaktım… Kısmet bugüneymiş… “Asker vesayeti gitti ABD vesayeti geldi” diyecektim…
Ancak benden önce Bülent Esinoğlu (dunya48.free.fr, 3 Aralık 2011) yazmış…
Yeniçağ Gazetesi Yazarı Arslan Bulut da (5 Aralık 2011 günü) köşesine taşımış…
(Böyle durumlarda benden önce yazanlara saygı gösterir ve mutlaka adlarından söz ederim.)
Aslında, “ABD vesayeti” daha önce de vardı, hep vardı…
“ABD vesayeti”, ilk yıllarından yakın zamana kadar, ülkemizdeki “üniformalılar”, özellikle de “darbeciler” eliyle yürütülüyordu…
Şimdi ise -dünden hevesli- gönüllü siviller aracılığıyla…
Eklemem gerekiyor: Bir de “Soros vesayeti” var… Ki, bunun da etkili olmadığı yer yok…
Bir yandan Amerikancılar, öte yandan Sorosçular…
“Dahası da var” dediğinizi duyar gibiyim…
Evet, evet… Ne yazık ki, dahası da var…
Ama en etkilisi, “ABD vesayeti”…
ABD VESAYETİ VE PARTİLERİMİZ
“ABD vesayeti” partilerimizi bile korkutmuş!..
Bakınız, bu korku, bir partinin seçim bildirgesine nasıl yansımış?
“ABD ile ilişkilerde son yıllarda yaşanmış olan sıkıntıların aşılarak, eşitlik, karşılıklı saygı ve birbirinin meşru çıkarlarını gözetme temelinde yeni bir anlayışla hareket edeceğiz.
ABD ile stratejik ve askerî ilişkilerle sınırlı olmayan, dengelenmiş, ekonomik ve kültürel etkileşime açık yeni ve çağdaş bir ortaklık tesis edeceğiz.
Türkiye’de artış gösteren Amerikan karşıtlığını dengelemek için Türkiye ABD arasında öğrenci, işadamı, yerel yöneticilerin değişimi, ortak kültürel ve sanatsal etkinlikler düzenlenmesi gibi toplumsal güven artırıcı önlemleri hayata geçireceğiz.” (s. 126)
Evet, durum böyle…
Durum böyle olunca da ne yazık ki, işimiz zor, hem de çok zor!..
.