Ekonominin "balonları" patlıyor mu?
İngiltere’de yayımlanan The Independent gazetesi yazarı Patrick Cockburn köşesinde, “Türkiye’nin ekonomik mucizesi yok olmak üzere mi?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Independent yazarı Patrick Cockburn köşesinde, “Kendi ekonomik canlanmalarına yönelik aşırı inançları bu ülkelerde felaketle sonuçlanan iktisadi balonlar yarattı” diye devam ediyor.Türkiye’nin makroekonomik görünümü giderek daha fazla tartışılmaya başlandı. “Faiz lobisine savaş ilan eden" hükümet ise en yetkili ağızlardan İstanbul Finans Merkezi projesinde sona yaklaşıldığını ve projenin başına uluslararası finans tekellerinin “ak saçlıları”nın getirileceğini duyurdu.
Bugün İngiltere’de yayımlanan The Independent gazetesi yazarı Patrick Cockburn köşesinde, “Türkiye’nin ekonomik mucizesi yok olmak üzere mi?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Cockburn yazısına “Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden doğuşuna mı tanıklık ediyor, yoksa Avrupa’daki iktisadi kargaşanın ve Ortadoğu’daki siyasi çalkantının bir sonraki kurbanları mı olacaklar? Türkiye, komşuları gerilemeden veya çöküşten muzdaripken kendisine büyük bir başarı kazandıran on yılın getirdiği aşırı güvenin bedelini mi ödemek üzere?” sorularıyla başladı.
Türkiye’deki iyimserliğin, bir zamanlar İrlanda ve Yunanistan’da görülen “kendi önemini abartan” görüşlerden kaynaklandığını ileri süren Cockburn, “Kendi ekonomik canlanmalarına yönelik aşırı inançları bu ülkelerde felaketle sonuçlanan iktisadi balonlar yarattı” diye devam ediyor.
Türkiye’nin “ekonomik mucizesi”nin yabancı sermaye girişlerine bağlı olduğunu hatırlatan Cockburn, yazısını “Avrupa bankaları kendi sorunları tarafından kuşatılmış durumda ve Türkiye onlara bir zamanlar olduğu kadar parlak bir gelecek gibi görünmeyebilir” diye sürdürüyor.
Merkez Bankası’nın hesabı
Cockburn’un bu sözleri, Merkez Bankası’nın bir süredir eleştirilen politikalarını akla getiriyor. Merkez Bankası Başkanı Ekrem Başçı, ocak ayı başında Bursa’da yaptığı konuşmada “Türk Lirası’nın doları alt edeceğini” söylemişti. Merkez Bankası’nın kur senaryolarında Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın (ECB) Avro Bölgesi’ndeki bankalara açtığı sınırsız fonlama mekanizmasının sağlayacağı likiditenin Türkiye’nin kur politikasını destekleyeceği öngörülmekteydi.
Gerçekten de Avrupa Merkez Bankası aralık başından bu yana 500 bankaya toplam 489 milyar avro kredi kullandırdı. Şubat ayında da aynı mekanizma kapsamında ikinci perdenin açılacağı ilan edildi. Söz konusu kredi bankaların kısa vadeli borçlarını döndürebilmesi amacıyla, 3 yıl vade için ve çok düşük faiz oranlarıyla veriliyor. Ancak piyasaya boca edilen likiditenin büyük bir bölümü, kaldıraç oranlarını (borçlarının toplam varlıklara oranı) düşürmeye çalışan Avrupa bankaları tarafından yeniden ECB’ye park ediliyor. Dolayısıyla ECB tarafından bankalara sağlanan ucuz kredi, talebi artırmaktan ziyade bankaların bilançolarını düzeltmelerine hizmet ediyor. Bankaların kısa dönemli likidite riskini azaltmak üzere kaldıraç oranını düşürme davranışının 2-2,5 trilyon dolar civarında bir kaynak gerektirdiği tahmin ediliyor. Başka bir ifadeyle Avro bölgesi bankaları, daha uzun süre ECB’den aldığını ECB’ye geri vermeye ve bilanço düzeltmeye devam edecek.
Bunun örneklerinden bir tanesi de ay başında ihaleye çıkarılan 6 ay vadeli Alman devlet tahvillerinin reel faizinin negatif olmasına rağmen yeterli talep görmesiydi. Yani Avrupa’da elinde parası olanlar anaparayı koruma hesabı yapıyorlar. Üstelik ECB tarafından sağlanan likiditenin tamamı şu anda Avro bölgesi bankalarına gidiyor ve başka bir yere sızmıyor. Bu durumda Avro bölgesi bankalarını “carry trade” (yüksek faizli, uzun vadeli varlıklara yatırmak üzere kısa vadeli borçlanma ya da düşük faizli kurdan borçlanıp yüksek faizli kurdan borç verme) iştahının düşeceği tahmin ediliyor.
Merkez Bankası’nın politikasını dayandırdığı faiz-kur senaryosunun önemli bir açmazının tam olarak bu noktada olduğu ileri sürülüyor. Bazı iktisatçılar son aylarda TL’nin dolar karşısındaki değerini düşürmek için piyasaya günde ortalama 50 milyon dolar enjekte eden Merkez Bankası’nın rezervlerinin, dışarıdan gelen fonların azalması halinde yeterli olmayacağını ve rezervleri hızla eriyen Türkiye’nin bir mali krizle karşı karşıya kalabileceğini iddia ediyor. Merkez Bankası’nın net rezervi halihazırda 50 milyar doların altına inmiş durumda. Merkez Bankası rezervlerinin yeterliliğine ilişkin gösterge niteliğinde kabul edilen kısa vadeli dış borcu karşılama oranına bakıldığında ise oranın, eşik olarak kabul edilen yüzde 100’ün altına (şu anda yüzde 98) indiği görülüyor. Üzerine milli gelirinin yüzde 10’undan daha yüksek seyretmeye devam eden cari açık ve bütün çabalara karşın halen yüzde 7,5 civarında aşırı değerli olan reel efektif döviz kuru gibi değişkenler de eklendiğinde bu değerlendirmeler, 2012’nin Türkiye ekonomisi için beklenenden daha zor geçebileceği iddialarına temel oluşturuyor.
“Ak saçlılar” sigorta mı olacak?
Cuma günü bazı gazetelerin ekonomi editörleriyle bir araya gelen Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Merkez Bankası’nın politikalarına tam desteğini ilan ederek, alınan kararların katkısıyla liranın diğer geri kalmış ülke para birimlerine göre daha az oynaklık gösterdiğini söylüyordu. Babacan, Merkez Bankası’na “faiz koridorunu bırak faizi artır” diyenlerin döviz üzerinde baskı kurup faiz tavizi koparmak istediklerini ileri sürerek, bu kesimlerin kaybettiğini ifade etti. Başka bir ifadeyle, Babacan da Başbakan Erdoğan gibi “faiz lobisi” söylemine sarılarak hükümetin bazı şer odakları karşısında Türkiye’nin makroekonomik dengeleri üzerinde yürütülen büyük bir mücadele verdiği efsanesini savunmuş oluyordu.
Bir yandan bu efsaneyi savunan Babacan, diğer yandan da İstanbul Finans Merkezi projesinde sona yaklaşıldığını ifade ediyordu. “Faiz lobisi”ne savaş açan hükümet ve Merkez Bankası, Zaman’a göre, “İstanbul’u uluslararası finans merkezi yapma hayalini kuvveden fiile geçirmekte…” Ataşehir’de üslenecek proje çerçevesinde oluşturulacak Finans Merkezi, “dünyadaki önde gelen bankacılar namı diğer ak saçlı finansçılara” Türkiye'nin ne kadar cazip olduğunu, İstanbul'un finans merkezi olabilecek potansiyeli taşıdığını anlatacakmış.
Babacan “dost” gazetecilere “liste hazır” müjdesini de vermiş. Şimdilik isimleri açıklamasa da “birer birer teklif götürülecek isimlerin Türkiye'ye aşinalığı olduğunu” söylemiş. Girişimin sonuç vereceğinden emin olduğunu ifade eden Babacan, "Yatırım Danışma Konseyi üyesi olan CEO'lar kendi şirketlerinin yönetim kurullarında bizim sözcülüğümüzü yaparak bazı yatırımların Türkiye'ye kaydırılmasını temin etti. Çok faydalı oldu. Aynı yöntemi Finans Merkezi'nde ak saçlı bankacılarla uygulayacağız” diye konuşmuş.
Anlaşılan “faiz lobisine karşı amansız savaş”ın sigortası mali tekellerin İstanbul, Ataşehir’de üslenmesi olacak. Babacan bunları anlattıktan sonra Başbakanlık’a ait özel uçakla Varşova’ya uçmuş. Recep Tayyip Erdoğan’a Business Centre Club adlı örgütün verdiği özel ödülü almak üzere… Ödülü Erdoğan’dan önce Margaret Thatcher gibi “ünlülere” de vermişler…
.