AKP'nin çıkardığı kuru gürültü neleri gizliyor?
Türkiye ve bölge halkları açısından can alıcı olan gelişmeler yaşanırken, hükümet yetkilileri her geçen gün sesini biraz daha yükseltiyor. Bu durum AKP'nin zayıf karnına da işaret ediyor.
Son günlerde başta Başbakan Erdoğan olmak üzere siyasi iktidarın temsilcilerinin konuşmalarındaki artan sertlik dikkat çekiyor. Erdoğan ve ekibi, ağızlarını her açtıklarında hiddetli biçimde birilerini suçluyor.
Bir gün bir gazeteci, diğer gün yabancı bir devletin lideri, başka bir gün yabancı bir yazar, öteki gün muhalefet partilerinin yöneticileri hedef alınıyor.
Son günlerde iş öyle bir boyuta vardı ki, bir şeriat devleti lideri gibi "dindar gençlik yetiştireceğiz" diyen Erdoğan, doğal olarak eleştirilerin dillendirilmesi karşısında "dindar değil de tinerci gençlik mi yetiştirelim" diyecek kadar işi saçmalık düzeyine indiriyor. Bir diğer AKP'li çıkıyor, yazar Paul Auster'ı Ergenekoncu ilan ettikten sonra "Ergenekon dünya karması"nı sayıyor.
AKP iktidarının başından bu yana siyaseti terörize ederek, demagoji yöntemini kullanarak, saldırgan bir üslupla işleri yürüttüğü söylenebilir. Ancak iktidar partisinin temsilcilerinin son dönemde daha çok gürültü çıkarmalarının nedenini anlamak için, hem ülke içinde hem de dünyada yaşanan ciddi gelişmelere bakmak gerekiyor. AKP'li yöneticilerin bu kadar gürültü çıkarması, bir yandan ciddi gelişmelerin tartışılmasını önleme isteğini akla getirirken, diğer yandan da siyasi iktidarın aldığı yüzde 50'lik oya, imza attığı rejim değişikliğine ve kendini hissettiren güçlü bir muhalefet olmamasına rağmen kendisini hiç de güvende hissetmediğini gösteriyor.
Halka ağır saldırı paketi
Son dönemde çok fazla gürültü çıkaran hükümet yetkilileri, halkın yaşamını derinden etkileyecek düzenlemeleri hızlı biçimde uygulamaya başlarken, bunlar hakkında pek az konuşuyor. Hükümet yetkilileri gerekli açıklamaları yapmazken, medyanın da kontrol altına alınması sayesinde çok önemli başlıklar, çıkarılan gürültü arasında geçiştirilmeye çalışılıyor.
1 Ocak 2012 itibariyle yürürlüğe konan Genel Sağlık Sigortası düzenlemesi ile istisnasız tüm vatandaşlardan devlet ciddi miktarda para alacak. Yoksullara verilen Yeşil Kartlar iptal edilirken, kayıt dışı çalışan ya da işsiz olan milyonlarca kişiden GSS adı altında her ay yüklü miktarda para alınmaya başlanacak.
Bunun yanında hastanelerde "katkı payı" adı altında alınan paranın da ilaçlar için de ödenecek paranın da miktarı arttırıldı.
Elektrik ve suya geçtiğimiz aylarda ciddi zamlar yapılırken, zaten pahalı olan doğalgaza önümüzdeki ay zam yapılacağı açıklanmış durumda. Kışın ortasında ülkenin doğalgazsız kalması tehlikesi de, Rusya, İran ve Azerbaycan'dan gelen haberlerle birlikte ortaya çıkmış durumda.
Tüm bunlar halkın yaşamını ciddi biçimde etkilerken, hükümet yetkilileri bu konularda oldukça az konuşup başka konularda gürültü çıkarmayı tercih ediyor.
İşçiye sendika, grev, toplu sözleşme haram
Son dönemde sessiz sedasız geçirilmeye çalışılan gündemlerden biri de işçilerin haklarına ve taleplerine dönük düzenlemeler. 12 Eylül Anayasa Referandumu öncesinde kamu emekçilerine toplu sözleşme vaat eden iktidar, geçen bir buçuk yılda toplu sözleşme düzenlemesi için gerekli yasaları çıkarmadı. Referandum öncesinde "Hayır" çağrısı yapan sosyalistleri haklı çıkartacak biçimde, hazırlanan toplu sözleşme yasa tasarısında bırakın grev hakkına yer vermeyi, uzlaşmazlık durumunda son kararı verecek olan Hakem Kurulu'nun üyelerinin Bakanlar Kurulu tarafından belirleneceği açığa çıktı. İş kolu düzeyinde toplu sözleşme yapma hakkı söz konusu bile edilmedi. Kamu emekçileri ise ilk defa yeni yılda maaş almadılar ve maaşlı zamların ne zaman verileceği açıklanmış değil.
Yürürlükteki Sendikalar Kanunu ve Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nu değiştirerek, Toplu İş İlişkileri Kanunu taslağı hazırlayan hükümet, birçok iş kolunda grev yapmayı yasaklarken genel grev, siyasi grev, dayanışma grevi ve hak grevini yasa dışı sayıyor. Tüm grevler ile ilgili Bakanlar Kurulu'na verilen erteleme yetkisi sürdürülüyor. İş kollarının birleştirilmesi nedeniyle iş kolu barajına ulaşılması daha da zorlaştırılıyor.
İşçilerin sendikalaşmasının önündeki hiçbir engel kaldırılmıyor.
Hükümet yetkilileri bu konularda da genelde konuşmamayı tercih ediyor.
Suriye halkına karşı işlenen suç da gürültüye getiriliyor
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ana akım medya Suriye'ye karşı bir dış müdahaleyi meşrulaştıracak yayınlar yapsa da, muhalif denilen kişilerin batılı ülkeler, gerici Körfez krallıkları ve Türkiye tarafından siyasi, mali ve askeri olarak desteklendiği biliniyor. Libya'nın ardından Suriye'ye de saldırmak için ABD'nin gerici Körfez krallıklarını ve Türkiye'yi öne sürdüğü biliniyor. Üslendikleri yerlerden biri de Hatay olan silahlı muhaliflerin Suriye'de sivilleri ve askerleri hedef alan kanlı saldırılar düzenlediği biliniyor.
İsrail ve ABD hararetle silahlı muhaliflerin Suriye'de gerilimi tırmandırmasını istiyor ancak Başbakan Erdoğan ve diğer hükümet yetkilileri "Esad yönetimine karşı halkın yanında olduğu" izlenimini vermek için bağırıp duruyor.
Türkiye'de üslenen Suriyeli muhalifler açık açık alevileri katletme çağrısı yapıyor, ancak hükümet kamuoyuna açıklama yapma gereği bile görmeden bu kesimleri himaye etmeyi sürdürüyor.
Uludere'de talimatın Ankara'dan geldiği netleşti ama AKP'den ses yok
Uludere'de 34 köylünün katledilmesi ile sonuçlanan bombardımanın ardından ölüleri almak için ambülans bile göndermeyen, olayın ardından iki gün boyunca açıklama bile yapmayan, halktan özür dilemek yerine kan parası vereceğini söyleyen hükümet yetkilileri, son olarak TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin yaptığı incelemelerde tüm verilerin talimatın Ankara'dan geldiğini teyit etmesine rağmen konu ile ilgili suskunluğunu sürdürüyor.
Bu suskunluk, Uludere Katliamı'nın başta Kürt halkı olmak üzere tüm Türkiye halkına karşı siyasi iktidarın kanlı bir gözdağı ve güç gösterisi olduğu yönündeki iddiaları güçlendiriyor.
Daha nice konu hakkında yeterli açıklama yok, demagoji var
Son dönemin gürültü ile geçiştirilmek istenen gündemleri arasında Haydarpaşa Garı'nın emekçi halka kapatılarak zenginler için otel ve alışveriş merkezine dönüştürülme kararı, Kadıköy'den Gebze'ye kadar milyonlarca emekçiyi taşıyan banliyö trenlerinin sessiz sedasız kaldırılması, kentsel dönüşüm projeleri ile yoksulların kent dışına itilerek çevre ve tarihsel dokuya korkunç zararlar verilecek olması bulunuyor...
TKP: Bunun sesi niye bu kadar açık?
Türkiye Komünist Partisi de dün yayınlanan TKP'nin Sesi'nde ülkeyi yönetenlerin gürültü çıkararak can alıcı gündemlerin gerçek anlamıyla konuşulmasının önüne geçmeye çalışmalarına dikkat çekti. Açıklamada, AKP'nin bu yönteminin zayıf karnına da dikkat çekildi:
"Türkiye’yi yönetenler bağırıyor. Başbakan muhalefet partilerini kalaylıyor, Esad’ı tehdit ediyor, müslüman gençlik yetiştireceğim diye günlerdir haykırıyor. Etrafındakiler de farklı değil. Biri AB’ye, diğeri yine Suriye’ye... ağzını açan yönetici bağırmaya başlıyor.
Anlaşılan, Türkiye gürültü yapmadan yönetilemez hale gelmiş bulunuyor!
İstanbul’un merkezini Anadolu yakası banliyösüne ve Anadolu’ya bağlayan en önemli yollardan biri olan trenlerin durduğu duyulmasın diye gürültü gerekiyor.
Kamu emekçilerine aylarca çoktan hak ettikleri zammın verilmeyeceği konuşulamasın diye gürültü gerekiyor.
Suriye’nin Humus kentinde katliam olduğu haberinin yalan çıktığına kimse uyanmasın diye gürültü gerekiyor.
Karakış sürerken Azerbaycan’dan doğal gaz ithalatının durduğu, İran’dan yapılan ithalatınsa azaldığı fark edilmesin diye gürültü gerekiyor.
Uludere’de katliam emrinin Ankara’dan verildiği yankılanmasın diye gürültü gerekiyor...
Sanıyorlar ki, olmayacak duaya bağırarak amin derlerse olur!"
.
