Ne işimize yarayacak ki?
Zaman yazarı Ali Bulaç AKP’nin kesintili eğitim düzenlemesi vesilesiyle başlattığı eğitim tartışmalarına devam ediyor. Cumartesi günü köşesinde yazdığı “İki modelin mukayesesi” başlıklı yazıda “modern eğitime” karşı mahalle mektebini savunan Bulaç, modern eğitimin resmi; medrese, tekke, zaviye ve mahalle mekteplerinde verilen eğitimin ise sivil olduğunu iddia etmişti.
Ali Bulaç kesintili eğitim düzeni vesilesiyle başlattığı eğitim tartışmalarına devam ediyor. Cumartesi günü “modern eğitime” karşı mahalle mektebini savunan Bulaç, bugünkü yazısında ise düzeyi “bu öğretilenler gerçek hayatta ne işe yarıyor ki”ye kadar düşürdü.
Zaman yazarı Ali Bulaç AKP’nin kesintili eğitim düzenlemesi vesilesiyle başlattığı eğitim tartışmalarına devam ediyor. Cumartesi günü köşesinde yazdığı “İki modelin mukayesesi” başlıklı yazıda “modern eğitime” karşı mahalle mektebini savunan Bulaç, modern eğitimin resmi; medrese, tekke, zaviye ve mahalle mekteplerinde verilen eğitimin ise sivil olduğunu iddia etmişti.
Bugünkü yazısında da konuyu tartışmayı sürdüren Bulaç, bu kez “okulun eğitici misyonu olan ‘müfredat’” üzerinde durdu. “Müfredat okutulan derslerin genel içeriğiyle ilgili konu olup, modern zamanlarda üretilen bilgiyi ima eder” gibi tuhaf bir tanım getiren Bulaç, köşe yazısında esas itibarıyla modern eğitimin aktardığı bilgi çeşidini eleştirdi.
Ne işimize yarayacak ki?
Kendince bir çeşit pozitivizm eleştirisi yapıyor gibi görünen Bulaç’ın bu eleştiriyi “bu öğretilenler gerçek hayatta ne işimize yarayacak ki” düzeyinde gerçekleştirebilmesi ise şaşırtmadı.
Bulaç yazısında modern eğitimde aktarılan bilgi türünü şöyle tarif etti:
“Söz konusu bilgi türü ve niteliği itibariyle; salt fiziki gerçekliği temel alır; laboratuarda veya laboratuar şartlarında sınanır; Kartezyen doğası itibariyle dini, felsefeyi, mitolojiyi, metafiziği dışarıda bırakır; sosyal ve beşeri alanlarda matematiğin ve geometrinin diliyle ifade edilir; tabiatı nicel (kantitatif) olarak ölçer veya ölçülebilir hale getirir; telkin ettiği hayat tarzı materyalizm, dünya görüşü zımni nihilizm, bilinen sıfatı sekülarizm; fonksiyonel değeri teknolojik gelişme, icat: sıçrama alanları savaş zamanlarındaki araştırmalar; yönelimi daha yüksek düzeyde ve hacimde tahrip edici güç ve tabiatın kaynaklarını sömürme, pratik kullanımı piyasanın ekonomik düzenini güvence altında tutmaktır. Bu bilgi bireye indirgenen insanı ruhen ve entelektüel; toplumu sosyal olarak denetim altında tutmak; gelişme, büyüme, daha çok refah elde etme doğrultusunda determine etmektedir. Doğası gereği ‘müteal/aşkın, batın/içkin ve mead/öte’ boyutlarından yoksundur. Bu bilginin sosyalist, faşist veya kapitalist/liberal sistemlerde üretiliyor olması fark etmez, inşa ettiği insan modeli aynıdır; felsefi arkaplanı aynı, ideolojik retoriği ve söylemi farklıdır.”
Sapla samanı kasıtlı olarak birbirine karıştıran Bulaç, mevcut okul düzeninde öğretilenlerin dini ve metafiziği ne şekilde dışladığına, dünya görüşü olarak “zımni nihilizm”i; bilinen sıfatıyla sekülarizmi ve materyalist bir hayat tarzını nasıl telkin ettiğini ise açıklamıyor. Bulaç metafizik, sekülarizm, nihilizm ve materyalizm gibi felsefi kavramların anlamı konusunda belli ki kendince bir takım görüşlere sahip. Ancak bu görüşleri de bir cümleyle olsun aktarma zahmetine katlanmadan tartışmasını şuraya bağlıyor:
“Matematikten coğrafyaya, tarihten fiziğe, kimyadan biyolojiye her branş okutulur. Çoğu gereksiz. TM ve dil okuyanlara, hücrenin içindeki çekirdeğin içinin ne faydası var, bilinmez. Kimse dil öğrenemez, ilköğretim 4'ten liseye kadar aynı gramer öğretilir (benim oğlum bina okur, döner döner yine okur).”
Bu söylenenleri ilköğretim 4. sınıfta okuyan bir öğrencinin “bu öğrendiklerimiz gerçek hayatta ne işimize yarayacak” sorusunun Ali Bulaç’cası olarak değerlendirmek mümkün. Belli ki Bulaç’ın zihni o noktada saplanıp kalmış.
.