Şeytan üçgeninde olan kim?



ŞEYTAN ÜÇGENİNDE SURİYE Mİ? ERDOĞAN MI?


Prof. Dr. Mehmet YUVA

Komplo’nun Türkçemizdeki eş anlamı, “tertip” veya “tuzak” manasındadır. Komplike “karışık”, “içinden çıkılmaz durum”, “çözülmesi zor” anlamındadır. Halbuki, komplo köken itibariyle İngilizce “comlicate” almanca “compliziert” fiillerinden türetilmiştir, yani komplike aslında komplo, komploda aslında komplikedir.

Kissinger, Brzezinski, Allbright, Clinton, Angalina Jolie, George Clooney ve daha nice maruf isim Musevi değil Yahudi’dir. Yahudilik, Musevilik değildir. Yahudilik, Museviliği tasfiye eden akımın adıdır. Yahudilik, Museviliği raydan çıkaran ve kutsal muhtevasını boşaltan sürecin adıdır. Özetle, Nebi Musa’nın trenine binerek treni önce içten fetheden, daha sonra lokomotifin dizginlerini ele geçiren ve nihayetinde treni maslahatlarına uygun kullanan tekelci sermaye temsilcilerinin dini sahadaki münafık yalaka borazanlarıdır. Musevilik, Mesihlik ve Muhammedi akide, vicdan ve rahmet, Yahudilik, Hıristiyanlık, Muaviyelik ise cüzdan ve zulümdür.

Cüzdan ve zulmü temsil eden dini akımlar içinde çok sayıda iyi niyetli ve masum fertler yaşamaktadır. Dini ritüelleri ve gelenekleri adet edinmiş olan ve netice itibari ile hangi tahripkar emellere hizmet etiklerinin farkında olmayan, güdülen sürüler misali işlev gören mahluklardır. Bunları terbiye eden, yönlendiren ve amaçlarına uygun kullanan siyasi-dini zümrenin şeytani planlarına daim kurban edilirler. İşte bu zümre ve cüzdanın önemli bir temsilcisi Holywood sinema endüstrisi ile Katar krallığının meşhur El-cezire televizyonudur.

Medya ve sinemayı finanse eden yerel ve uluslararası şirketler, görsel medyanın halk üzerindeki etkisini çok iyi kullandı. Gösterime giren filmler veya saatlerce kitlerin beyinlerine enjekte edilen yalan malumatlar kitleleri sadece eğlendirmiyor önemli ölçüde de terbiye ediyor yönlendiriyor. Amerika kıtasının yerli halkını top yekun yok eden “Batılı beyaz” talancı, medeniyetin bayrağını taşıyan efendi, bu işgale ve talana karşı savaşan yerli halk “Kızılderililer” ise barbar ve baldırı çıplak maymunlar olarak lanse edilir. Bu filmlerde başrol oynayan artistler silah ve petrol holdinglerin reklam afişlerini süsler, magazin haberlerin yıldızları olarak evdeki çocukların rol modelleri diye parlatılır. El-Cezire televizyonu’nun milyarlarca dolarlık bütçesi ile gündeminde sadece Suriye devletinin yıkılmasına ayırması, her türlü yalan ve sahtekarlığı mubah kabul etmesinin arkasındaki izahı budur. Efendilerinin sesi gibi davranır, bu şekilde çalışırlar.

Angelina Jolielerin BM’nin özel elçisi sıfatıyla Suriye’den gelenlerin kaldıkları kamplara ziyaretler yapması veya George Clooney’in “insan hakları” yalanı ile Sudan büyükelçiliği önünde ortaya koyduğu senaryo da, El-Cezire TV’nin gün boyu ırkçı, faşist ve tetikçi söylemler içinde olması, ABD’nin emperyalist politikalarına hizmet eden eylemlerdir. Bu eylemleri alkışlayanlarda, medyalarında pohpohlayanlarda bu projelere bilerek veya bilmeyerek katkıda bulunmaktadır. Angelina Jolie ve George Clooney komplo’nun yani tertip ve tuzağın yıldızlarıdır. ABD’den, Katar’dan nemalanan figüranların rolleri anlaşılabilir de, bizim yerli conilerimizin Türkiye’nin hangi ulvi amaçlarına hizmet ettikleri ciddi olarak sorgulanmalıdır.

Suriye demokrasi midir diktatörlük müdür eksiklikleri fazlalıkları nelerdir özel olarak tartışabiliriz. Lakin, Resul-i Ekrem efendimizin ifadesi ile: “Şam mukaddestir ona uzanan el helak olur”. Tarihi tespit itibariyle: ” Şam yükselen ve gerileyen gücü belirleyen ana merkezdir. Dünyanın merkezi ve atan kalbidir. Bu merkeze egemen olan bölgeyi kontrol eder tahakkümü altına alır.” Suriye “Kürt halkının hakları” yalanı ile coğrafyamıza kurulmak istenen ikinci İsrail projesi önünde esas engeldir. Suriye, Irak işgalini başarısızlığa uğratan önemli bir faktördür. Suriye; Türkiye’nin, Lübnan’ın, Irak’ın, İran’ın, Filistin ve Rusya’nın parçalanması önünde kalkandır. Suriye konusu hamasi söylemlerle, Sünni-Şii safsatasıyla, Alevi iktidarın Sünni kitleler üzerindeki baskısı gibi söylemlerle anlaşılamaz. Suriye, tarih boyunca olduğu gibi bugünde bölgesel gücün kimin olacağını, hangi gücün tasfiye edileceğini belirleyen ülke konumundadır. Suriye krizi olarak ele aldığımız mesele bölgemizin bir bütün olarak sıcak bir tahripkar savaşın veya yeni soğuk savaş döneminin belirleyicisi olacağı aşikardır. Rusya Dış İşleri bakanı Lavrov’un deyimiyle, “muhalefeti istedikleri kadar silahlandırıp cesaret verseler de, Suriye ordusunu dize getirmeleri mümkün değildir”. Bunun doğuracağı siyasi sonuçlar olacaktır. İlginç bir başka objektif değerlendirme de şudur; Esad’ın popülaritesi kriz öncesi döneme oranla en az %20 artmıştır. Bunda, Suriye muhalefetinin ama özellikle ülke içindeki silahlı grupların ortaya koydukları vizyonsuzluk ile faşist-şoven söylem ve tahripkar eylemlerinin rolü büyük olmuştur. Umut bağladıkları devletler ise Arap vicdanında kredilerini yitirmiş ülkelerdir. Bu gerçeklikten hareketle; Suriye krizinde ABD’nin mutlak “piyonu” olmayan herkes netice itibariyle tasfiye edilecektir. Suudi, Katar ve Bahreyn Krallıkları ile Erdoğan-Davutoğlu rejimini zor günler beklemektedir. Uluslararası ilişkilerde söylenmesi gereken son sözü ilk söz olarak telaffuz ederseniz, ağzınızdan çıkan sözün esiri olursunuz. Resul-i Ekrem efendimizin: ”Söz içinizdeyken o sizin esirinizdir, ağzınızdan çıktıktan sonra siz onun esiri olursunuz” hak sözüne uygun davranmamışlardır. Dindar gençlik yetiştireceğiz diye böbürlenirler ama hak söze uygun davranmazlar. Körfez krallıkları ile Erdoğan-Davutoğlu rejimi Esad gitmezse kendilerinin gidici olduklarını biliyorlar.

Suriye konusunda ateşin üzerine benzinle gitmelerinin yegane sebebi budur. Şam denklemi rahmetli Menderesin siyasi hayatını bitirmişti. Akademisyen Davutoğlu ile dolgun maaşlı danışman İbrahim Kalın tarih yoksunu olabilirler, ama Türkiye başbakanını yanlış bilgilendirme lüksüne sahip olamazlar. Başbakan Erdoğan bunlara ödediği maaşın hesabını sormalıdır. Yoksa bunların rehberliğinde gemisini limana ulaştırması ihtimal dahilinde bile olamaz. Bu noktadan sonra sayın Erdoğan’ın Atlantik ötesi boyundurluktan kurtulması ve bu aşamadan sonra Suriye meselesinde aklı selim davranması mümkün müdür? Şeytan üçgeninde olan Suriye midir yoksa Erdoğan mıdır? Bu soruları ciddi olarak tartışmak gerekiyor. Danışman Kalın Suriye tarihini bilmez. Zennubya’yı belki duymuştur ama tanımaz. Roma işgaline karşı direnen Suriye’nin sembolü olan bu kadın, elleri kelepçeli Roma’ya götürülürken halkına hitaben yaptığı son konuşması önemli bir ders niteliğindedir; “Uygarlığın gücü, gücün uygarlığına galebe gelecektir”.

Önemli not; Kalın ve Davutoğlu’nun gücün uygarlığı cephesinde yer almaları Türkiye adına üzücü, gazeteci Serdar Akinan ile Hüsni Mahli’nin uygarlığın gücünü idrak etmiş olmaları ise sevindiricidir.


.
➽ Paylaş: