AKP'den Alevilere bir darbe daha!
AKP'den Alevilere bir darbe daha!AKP Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, Haliç’te manzarasıyla ilgi odağı olan Piyer Loti’nin adının değiştirilmesini istedi. Kiler, bununla ilgili kanun teklifi vermeyeceklerini, kararı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin vereceğini, bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Eyüp Belediyesi’ne başvuru yapacaklarını söyledi. Alevi kesiminden ise tepki sesleri yükselmeye başladı bile. Peki kimdir bu İdris-i Bitlisi...
AKP ile birlikte Türkiye’de toplumsal yaşamın ve siyasetin iyiden iyiye muhafazakarlaşması ve Sünni – Hanefi din anlayışının temel belirleyici düşünce olup diğer dinsel yorumların dışlanması mezhepçi kamplaşmayı zararlı noktalara taşıma sinyalleri veriyor. Bu bağlamda Alevi belleğinde yüzyıllardır menfi bir yere sahip olan tarihsel kişilerin adlarının kimi yerleşim birimlerine ve kamu kuruluşlarına verilmesi yangına körükle gitme deyimini anımsatıyor.
AKP, Ortadoğu ve İslam Dünyası düzleminde Sünnici bir politikanın öncülüğüne soyunmuşken bu politikanın yurt içindeki yansımaları da ürkütücü bir hal almaya başladı. İskilipli Atıf Hoca’ya ve Şeyh Said’e iade – i itibar, Ebussuud’a övgü, Yavuz ile ve Çaldıran ile övünme ( Kürt açılımında kardeşliğin zeminlerinden biri olarak Çaldıran’daki Kürt – Osmanlı ittifakına gönderme yapılması) gibi dikkat çekici uygulamalara bir yenisi daha ekleniyor ve Pierre loti olarak bilinen yere Şeyh İdris- i Bitlisi’nin adı verilmek isteniyor.
Şeyh İdris – i Bitlisi, Alevilerin katledilmesinin vacip olduğu yönünde fetvalar vermiş, Şah İsmail ve Safevilere karşı Kürtleri Osmanlı ile itikafa taşımıştır. Kendisi Şafii Kürt din alimi olarak Sünni İslam’ın dışında kalan İslami yorum mensuplarının başında gelen Alevilere karşı gerçekleştirilen Osmanlı katliamlarına meşruiyet kazandırmak için fetvalar vermiş biridir.
Bu noktada Osmanlı’da öne çıkan isimler Ebussuud Efendi, İbn – i Kemal ve Şeyh İdris_i Bitlisi’dir. Şeyhülislam olarak görevlendirilen bu şahıslar Alevilerle ilgili verdikleri fetvalarda kan dondurucu ifadelerle katliamlara dinsel meşruiyet kazandırmaya çalışmışlardır.
Başta Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim gibi Osmanlı padişahları ve Kuyucu Murat lakaplı kimi Osmanlı paşaları bu fetvalara dayanarak on binlerce Alevi’yi hunharca katletmişlerdir.
Söz konusu fetvalarda neler dendiğine bir bakalım,
Osmanlı’nın Şeyhülislamlarına göre Aleviler;
“Ar, namus tanımazlar, bilmezler.
Şeriata aykırı düşünce ve inanç içindedirler.
Şeriatı küçümserler, Kur'an'ı hafife alırlar.
İlk üç halifenin halifeliğini inkar ederler.
Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a söverler.
Peygamberin eşi Ayşe'ye söverler.
Kafir ve ehl - i fesattırlar, dinden dönmüşlerdir.
Başlarına giydikleri, küfür ( kafirlik ) ve Kızılbaşlık işaretidir.
Hem dinsizdirler hem de sultana isyan ederler.
Kadınlarının ve erkeklerinin nikahları batıl ve geçersizdir. Bu nedenle çocuklarının her biri zina ( veled - i zina ) çocuğudur.
Ehl - i din olan akrabalarından dolayı miras hakları yoktur.
Kestikleri hayvanlar murdardır, etleri yenmez.
Okla, köpekle, doğanla avladıkları dahi murdardır.
Topluca öldürülmeleri gerekir.
Onları öldürmek için yapılan savaş, en büyük, en kutsal savaştır.
Bu uğurda ölmek şehitliğin en ulusudur.
Tamamını öldürüp yok etmek Müslümanlar için farzdır.
Onlara eğilim duyanlar, onlara katılmak isteyip de yakalananlar ve onlara yardımcı olanlar, onlar gibi kafirdirler, öldürülmeleri vaciptir.
Kızılbaşların malları, çocukları ve karıları müslümanlar için helaldir, ganimettir.
Kızılbaşların pişmanlıklarını n, tövbelerinin, yalvarmalarının hiçbir değeri yoktur. Öldürülmeleri vaciptir.”
Alevi / Kızılbaş Türkmenleri öldürmeleri konusunda askerleri teşvik etmek için " yedi kızılbaş öldüren cennete gider." Şeklinde telkinlerde bulunanların siyasal ikbal kaygısıyla dini nasıl kullandıkları gerçekten ibretlik bir olaydır. Vaktiyle Muaviye'nin askerlerinin Sıffın savaşında mızraklarının uçlarına Kur'an sayfaları takarak dini saltanata ve siyasete nasıl alet ettikleri düşünüldüğünde İmam Ali ve İmam Hüseyin'in kıyamlarının önemi daha iyi kavranacaktır.
AKP, Alevi katillerinin isimlerini yerleşim yerlerine ve kamu kuruluşlarına vererek tarihte kalması gereken örtülü bir mezhep savaşına yeltenmektedir?Türkiye’de pek çok yerleşim yerine hızla bu simler verilmekte, özellikle de önemli sayıda Alevi nüfusun bulunduğu kimi semtlere ve o semtlerdeki kimi kamu kuruluşlarına Alevi katillerinin isimleri verilerek bu isimler Aleviler üzerinde psikolojik baskı ve sindirme aracı olarak kullanılmaya çalışılmaktadır.
Göz boyama amaçlı girişilen sözde Alevi açılımına rağmen Akp, Alevileri asimile etme politikasından zerrece ödün vermemektedir.
Ortadoğu ve İslam Dünyasında Sünnilik dışı gruplara ve devletlere ( Suriye, İran, Irak ) karşı yürütülen dışlayıcı ve sindirme amaçlı politikanın yurt içinden de takviye edilmesi ve bu yolla içerden gelecek güçlü itirazların etkisizleştirilmesi mi amaçlanmaktadır?
Din ve inanç temelli bir çatışmanın ülkemiz ve İslam dünyası için tasavvur edilmez felaketlere yol açması olası iken AKP’nin yanlışta ısrar etmesini anlayabilmek mümkün olmuyor.
Vahit Kiler ise konuyla ilgili, ”Bitlisli olarak İdris-i Bitlisi isminin değiştirilmesi kanımıza dokundu” ifadesini kullanan Kiler, İdris-i Bitlisi’ye Alevi kesimden tepki olduğunun belirtilmesi üzerine, ”Alevi kesime zarar verdiğine dair hiçbir resmi belgede isnat bulamadım. Biz bunu bir yere tepki olsun veya birilerinin farklı yerle çekmesi amacıyla gündeme getirmedik. Masumane, Bitlis’li vatandaş olarak, geçmişte gasbedilmiş, çalınmış bir hakkı geri alma konusunda girişimde bulunduk” dedi.
Bir gazetecinin, ”İstanbul’da yaptırdığınız gökdelene Sapphire isimini koydunuz. Neden İngilizce isim koydunuz?” sorusuna Kiler, ”Her iki dilde de rahat anlaşılsın diye” karşılığını verdi.
”Bu gökdelene Türkçe isim ya da İdris-i Bitlisi ismini koyabilir miydiniz?” sorusuna Kiler, ”1934’e kadar ismi böyleyken bu isim niye değiştirildi? Niye gasbedildi? Hizmetleri ortadayken bir üstadın ismi niye alınır, niye yabancı bir isim verilir?” karşılığını verdi.
.