Siz gelmiş geçmiş faşist iktidarların en faşistisiniz
ZALİMLER, AKITTIKLARI GÖZYAŞLARINDA
BOĞULACAKLARDIR…
BOĞULACAKLARDIR…
'Ali ERALP '

Söylemez.
Ama gerçek gözyaşı yalan söylemez.
Söyleyemez.
Çünkü gerçek gözyaşında acı vardır.
Keder vardır.
Hüzün vardır.
Yürek, kalp vardır.
Gerçek vardır.
Sahte gözyaşında aldatma vardır. Çıkar vardır. Hesap vardır. Yalan vardır…
Sahte gözyaşı AKP’li politikacıların seçmeni etkilemek için döktüğü gözyaşıdır.
Sahte gözyaşı; vergilerle, zamlarla, yetim hakkı, kul hakkı yiyenlerin, gencecik fidanların ölümlerine neden olanların, 10 yıldan bu yana milletin anasını ağlatanların göstermelik ağlamasıdır.
Sahte gözyaşı; pezevenklerin, katillerin, tecavüzcülerin tanıklıklarıyla; tertiplerle, düzmece raporlarla, birçok yurtseveri zindanlara atarak, yaşamını çalan, anaların, babaların, çocukların, sevgililerin arasına duvarlar örenlerin döktüğü gözyaşıdır.
Timsah gözyaşıdır.
Gerçek gözyaşı şehit analarının, şehit babalarının, şehit yakınlarının gözyaşıdır.
Babalarına hasret giden Emir Hilmioğlu’larına, Alp Kaan Dönmez’lere dökülen gözyaşıdır.
Yarbay Ali Tatar’lara, Kuddisi Okkır’lara dökülen gözyaşıdır.
Mühimmat deposundaki patlamada şehit düşen 25 askerimize dökülen gözyaşıdır.
Dağdaki teröristlere ağlayanlar asla bu gözyaşını anlayamazlar. Bilemezler.
Onlar ulusuna, halkına, bayrağına hepsinden önemlisi şehit yakınlarına ihanet içerisindedirler.
Kamplarda Suriyeli teröristlere trilyonları harcayıp, şehit yakınlarına gelince, üç kuruşluk yardımı vermemek için “Görev esnasında doğal afet nedeni” icat edenler ne gözyaşı dökebilirler ne de evlat acısını anlayabilirler.
“Amerika istemiyor” diye Kuzey Irak’a harekât düzenlemedikleri için her gün onlarca yiğidin şehit olmasına göz yuman bakanların, başbakanların, genelkurmay başkanlarının hiçbir yerde, hiçbir zaman, ne sahte ne gerçek gözyaşı dökmeye hakları vardır.
Baba Fatih Hilmioğlu’nu oğluna, oğul Emir Hilmioğlu’nu babaya hasret bırakanların, bir de bunun üstüne yüreğinde deprem yaşayan bir babayı “kaçar !” bahanesiyle hücreye atıp, evinde, yuvasında hıçkıra hıçkıra ağlamasına bile izin vermeyenlerin, hiçbir yerde, hiçbir zaman ne sahte ne gerçek gözyaşı dökmeye hakları vardır.
Canını, ciğerini, bedeninin bir parçasını bir daha dönmemek üzere sonsuzluğa uğurlayan bir babanın yavrusunu bırakıp kaçacağına siz gerçekten inanıyor musunuz?
Yoksa bu önlemin temelinde, arkasında bir kişiye acı çektirmek, ıstırap çektirmek düşüncesi mi yatmaktadır?
Çünkü sizin düzeniniz kin üzerine, öç alma üzerine kurulmuştur.
Atatürk’ün ordusuna, Cumhuriyet’e, Kurtuluş Savaşına, onu savunan aydınlara duyduğunuz kin üzerine yapılanmıştır. Bu kin, Kubilay’ları kesenlerin, Atatürk’e idam fermanı çıkaranların kinidir.
Bu, nasıl bitmez tükenmez bir kindir, bir öç alma duygusu, bir kan davasıdır ki, yıllardan beri hiç eksilmiyor, artıyor. Durmadan çoğalıyor.
Göz göre göre suçsuz günahsız insanları uydurma belgelerle, kanıtlarla zindanlarda tutuyorsunuz.
Güneşini, gökyüzünü, denizini çalıyorsunuz
Göz göre göre canını alıyorsunuz?
Yaşamını çalıyorsunuz.
Bu nasıl bitmez, tükenmez bir nefret, kin, öç alma duygusudur ki yaralı gönülleri analarının, babalarının, evlatlarının cenazelerinde bile cezalandırıyorsunuz.
Zulmediyorsunuz.
Emekli Albay Dursun Çiçek’e annesinin cenazesine katılma izni vermediniz. Bilim adamı Mehmet Haberal’a babasının cenazesine katılma izni vermediniz.
Siz insan değil misiniz?
En acılı günlerinde onları hücrelerinde dertleri ile feryatları ile özlemleri ile acıları ile baş başa bıraktınız.
Sizin yakınlarınız yok mu? Sizin analarınız, babalarınız çocuklarınız yok mu?
Taş mısınız, toprak mısınız siz?
Aslında böyle söylemek bile size bir ödül olur. Çünkü böyle söylemek “Benim sadık yârim kara topraktır” diyen yüce ozan Âşık Veysel’e bir hakarettir.
Çünkü toprak anadır, yardır… Besleyendir. Doyurandır.
İnsanlara işkence yapıyorsunuz. Acı çektiriyorsunuz. Onları cenazelerinde bile rahat bırakmıyorsunuz. Bir daha, bir daha öldürüyorsunuz. Bin kez öldürüyorsunuz.
Zulümdür bu.
Cinayettir bu.
Siz gelmiş geçmiş faşist iktidarların en faşistisiniz.
12 Mart’lar, 12 Eylül’ler sizin yanınızda yunmuş, arınmış kalır.
Ama sizin sonunuzu getirecektir bu zulümler.
Bu baskılar.
Bu adaletsiz yargılamalar, hükümler…
Ne demişti Özdemir Asaf:
“insansız adalet olmaz / adaletsiz insan olur mu / olur, olmaz olur mu / ama olmaz olsun…”
OLMAZ OLSUN BÖYLE ADALET…
Sizin yüzünüzden o kadar çok acı, o kadar çok keder yaşandı, o kadar çok gözyaşı döküldü ki günü, saati geldiğinde, akıttığınız bu gözyaşlarında boğulacaksınız…
İlk Kurşun