Sırada Türkiye var! ABD’nin son kalesi de düşecek



 ABD’nin son kalesi de düşecek


Mehmet Ali GÜLLER '

.
Atatürk Türkiye’sinin dış politikası “bölge merkezli dış politika”, felsefesi de “yurtta barış, dünyada barış”dı. Cumhuriyet Türkiye’sinin güvenliğinin dayanağı, bölge merkezli dış politika gereği inşa ettiği bölgesel birliklerdi.

1950’lerde başlayan NATO süreciyle bağımsız dış politika rafa kaldırıldı ve yerine ABD’nin bölgesel çıkarlarına uyum kondu. Türkiye artık NATO’nun Güneydoğu kanadı olarak SSCB’nin çevrelenmesinde bir ABD aracı olarak değerlendirilecekti.


ABD’NİN 28 ŞUBAT’A İKİ YANITI

Bu süreç SSCB’nin çökmesinin ardından inişler ve çıkışlarla bugüne geldi.

ABD Türkiye’yi yeni dönemde, çıkarlarına uygun bir askeri aygıt olarak değerlendirmek istiyordu.

Türkiye ise özellikle 28 Şubat sürecinde milli bir dış politika izlemeye çalışıyor ve “bölge merkezli dış politika”ya dönme hamleleri yapıyordu.

ABD’nin bu hamlelere iki yanıtı oldu:

1) ABD Türkiye’yi AB kapısına bağladı. Böylece hem Türkiye’nin Avrasya’ya yönelmesini engelleyecek, hem de 28 Şubat sürecinde hizadan çıktığını saptadığı Türk Ordusu’nun etkinliğini “AB hedefine çıpalanmış” bir strateji üzerinden sınırlandıracaktı.

ABD Başkanı Bill Clinton bu yeni dönemi ve Türkiye’ye verdikleri rolü, üstelik TBMM’de yaptığı konuşmada, “Avrasya’ya açılan kapı” şeklinde tanımlıyordu.

2) ABD, 2001’de Türk Ordusu’na yaptığı bir darbeyle AKP Hükümeti’ne zemin yarattı ve Erdoğan-Gül iktidarına “Küresel gücün bölgesel düzen kurucuları” rolünü verdi.

AKP Hükümeti, ABD’nin bölgesel çıkarlarının uygulayıcısı olacaktı. “BOP eşbaşkanlığı” bu görevi uygulayacak icra makamıydı.


TEMEL GÖREV: DİYARBAKIR BAŞKENT

AKP Hükümeti’ne, Başbakan Erdoğan’ın 2004’de ifade ettiği “Diyarbakır’ı merkez yapma” temel görevi verildi. Tüm görevler bu asıl görev içindi.

Bu görev şöyle icra edilecekti: Irak’ın kuzeyindeki yapı Türkiye tarafından himaye edilecek, ardından Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılacak, son olarak da Türkiye’nin güneydoğusuyla birleştirerek bir Türk-Kürt federasyonu kurulacaktı.


Nihayet “Büyük Kürdistan” bu federasyondan kopacak ve ikinci İsrail olarak Washington stratejisinin sıçrama tahtasına dönüşecekti. Küçülen Türkiye de, ABD’nin üçüncü İsrail’i olmaya mahkûm edilecekti.

SÜREN ALT GÖREVLER

İşte AKP’nin Suriye’ye önce İran’dan koparmak adına yakınlaşması, ardından kuzeyini Irak’taki “çekirdek Kürt otonomisine” katmak üzere savaş açması bu görevi gereğidir.

AKP’nin İsrail’in güvenliği için Kürecik radarını kurması ve İran’ı doğrudan hedef alması bu görevi gereğidir.

AKP’nin İran’ın bölgesel liderliğine engel olmak ve Araplara liderlik yapabilmek üzere İsrail karşıtlığına soyunması bu görevi gereğidir.

AKP’nin Maliki düşmanlığı, yani Bağdat karşıtlığı, Allavi-Haşimi-Barzani üçlüsüne dayanarak darbeye soyunması, Erbil’i Bağdat’tan koparmaya çalışması bu görevi gereğidir.

AKP’nin PKK’yle sayısız kez masaya oturması, müzakere yapması bu görevi gereğidir.

Ve hepsinden önemlisi bu sürece direnecek milli kuvvetleri Ergenekon tertipleriyle tasfiye etmeye çalışmak ve Türk Ordusu’nu bu operasyonlarla ABD planlarına razı etmek bu görevi gereğidir.


TERSİNE SÜREÇ İŞLİYOR

ABD Türkiye’ye 2001 darbesini yaptıktan sonra Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etti; Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da da turuncu darbeler yaptı.

Ancak 2004’te Irak’ın büyüyen direnişi, 2006’da Hizbullah’ın İsrail’e attığı tokat ve 2008’de Rusya’nın Gürcistan’a haddini bildirmesi, ABD için tersine bir süreci başlatmış oldu. Üstelik ABD büyük bir ekonomik krize giriyor ve her şeyden önemlisi Çin’in artan gücüyle dünyanın ekseni Batı’dan Doğu’ya kayıyordu…

ABD Irak’tan çekilmek zorunda kaldı, Kırgızistan ve Ukrayna’daki iktidarlarını kaybetti, son olarak Gürcistan’ı da yitirdi.

Geriye ne mi kaldı? Afganistan ve Türkiye…

2014’te Afganistan’dan çekileceğini ilan etti bile zaten!

Sırada Türkiye var!






Ulusal


➽ Paylaş: