"İçerde ve dışarıda savaşa sürükleniyoruz"
Eski İçişleri Bakanı Tantan, “Türkiye, Orta Doğu sorunlarıyle kendisini büyük bir riskin içine attı. Üstelik bu şartlarda PKK ile masaya oturmuş durumda. Türkiye, gelir dağılımındaki büyük bir adaletsizliğin, düzensizliğin, kuşkunun, korkunun yaşandığı bir süreçten geçiyor. Korkunç bir güvensizlik ortamı var. Siyasetin de tamamen kilitlendiği, iflas ettiği, ülkeye kimin sahipleneceğinin de bilinmediği bir süreçten geçiyor Türkiye”
“Türkiye, içte ve dışarıda savaşa sürükleniyor”
Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, davetimiz üzerine Yeniçağ’ı ziyaret etti ve sorularımızı cevaplandırdı.
Tantan, Türkiye’nin ağırlaşan sorunlarına karşı, üç siyasi partinin AKP, CHP ve MHP milletvekillerinin bir araya gelmek zorunda olduğunu söyledi.
Tantan, “Türkiye, Orta Doğu sorunlarıyle kendisini büyük bir riskin içine attı. Üstelik bu şartlarda PKK ile masaya oturmuş durumda. Ayrıca, Ege Denizi kıta sahanlığı sorunu tam da bu sırada ısıtıldı. Yine Türkiye, gelir dağılımındaki büyük bir adaletsizliğin, düzensizliğin, kuşkunun, korkunun yaşandığı bir süreçten geçiyor. Korkunç bir güvensizlik ortamı var. Siyasetin de tamamen kilitlendiği, iflas ettiği, ülkeye kimin sahipleneceğinin de bilinmediği bir süreçten geçiyor Türkiye” diye söze başladı.
İmralı görüşmelerini nasıl okuyorsunuz?
-İmralı’yı kullanılan güç; Türkiye’nin hem siyasi rejimini hem anayasal düzenini, ayrıca Orta Doğu’daki sınırları değiştirmeyi hedeflemektedir. İmralı’da tamamen yetkisiz ve kimliksiz vaziyette, vatana ihanet suçundan mahkum olmuş bir kişiyle yapılan görüşmeyle Türkiye’de devlet ve millet anlayışı iflas ettirilmiştir. İmralı’da masaya oturmakla Türkiye’de siyaset tamamen bitmiştir.
Kılıçdaroğlu, bazı şartlar öne sürse de sürece destek vereceğini söyledi. Bahçeli ise “Siz İmralı’da görüşme ya parsanız, biz de Silivri’de 26. Genel kurmay Başkanı’nı ziyaret ederiz’ diye bir açıklama yaptı. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
-CHP’de bu desteğe karşı çıkan milletvekillerine saygı duyuyorum. Onları tebrik ediyorum. Gerçek bir Türk milliyetçiliği kimliği ortaya koydular. Devlet Bahçeli ise bu tip pazarlıklara karşı çıkıyorsa eğer, çıkar PKK’nın mal varlığının dondurulması için bir önerge verir, bir eylemde bulunur bir konuşması olur.. Yapmaları gereken bana göre şudur: İktidar partisi AKP ve ana muhalefet partisi CHP’ye diyebilir ki, “Gelin hep beraber üçümüz masaya oturalım. Birinci derecede bir organize suç örgütü olan terör örgütünü fiili olarak ortadan kaldıracak her türlü desteği vermeye hazırım... Bu konuda hukuk sistemimizde, kurumsal sistemimizde eksiklikler var. Gelin bu eksiklikleri tamamlayalım..
“Türkiye’nin, Osmanlı devletinin son meclisinden kalan, Türk milletinin vazgeçmediği ufku olan, Misak-ı Milli sınırlarını korumak için böyle bir girişimde bulunması gerekir. Yapmamız gereken birinci derecedeki çalışma Kandil’e gidip el koymaktır. Uluslararası sözleşmelerden doğan hakkımızla biz buraya el koyabiliriz. Her türlü desteği size veriyoruz. Hiç bir menfaat içinde değiliz” demeleri lazım.
Bahçeli, ‘Kandil’e gidilip el konulmasını’ defalarca söyledi, terörle mücadeleye de tam destek verdi.
-Söylemekle olmuyor. Beraber masaya oturacaklar. Çünkü, bunun için hukuki altyapılara ihtiyaç var. TBMM araştırma raporlarına bile girmiş. ‘PKK sadece bir kapıdan yılda 250 trilyon lira para kazanıyor’ diye. Bundan 5-6 sene önce hazırlanan polis raporlarında, ‘PKK’nın Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 15-16 tane gümrük kapısı var’ bilgisi yer aldı. Muhalefet partilerinin bu konuda devlet iradesini kullanması için iktidarı zorlaması gerekiyor.
Bunları zaten iktidardaki partinin yapması gerekmiyor mu?
-İktidar partisi, iktidara geldiğinden bugüne kadar, tercih olarak kara para ekonomisi, kayıt dışı ekonomi, kaçakçılık, kumar ve fuhuş ekonomisi, terör ekonomisi ile yolsuzluk ekonomisinden besleniyor. Bundan beslenirken, PKK ve KCK da, 2000’li yıllarda dağılmakta olan ve parasal olarak da çökmüş olan bir örgüt iken bugün 50 milyar dolarlık bir servete ulaşmış vaziyette. Bu servet, bu 10 yıllık süreç içerisinde oluştuğu için buradan beslenen iktidar ve yandaşları ile oluşan sistem Türkiye’nin yozlaşmasına sebep teşkil etmiş vaziyette.
Suriye Devlet Başkanı Esad, son konuşmasında dedi ki, ‘Ben kuklalarla niye görüşeceğim? Ben o kuklaları oynatanlarla Batı devletleriyle görüşürüm. Ama onlar görüşmek istemiyor. ‘Eğer, PKK örgütünü Amerika kullanıyorsa Türkiye’nin sorunu Abdullah Öcalan ile görüşmesinin ne anlamı var?’
- Türkiye, aslında PKK ile mücadele etmiyor ki. Kandil’de hangi istihbarat örgütlerinin yuvalandığını herkes biliyor. Orada, Türkiye’ye yönelik silahlı saldırıda bulunanların bomba eğitiminden, silah eğitiminden, yüksek teknolojik eğitimine kadar, bu istihbarat örgütleri tarafından organize ediliyor. Hatta Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, güvenlik güçlerinde bulunmayan teknolojiyi ve istihbaratı da kullanabiliyorlar. Ama bügünkü siyasi yapı kirli ve kimliksiz olduğu için bire bir bunlarla mücadele edemiyor. Edemediği için masaya oturuyor. Koltuğunu kaybetmemek için iktidar masaya oturuyor, muhalefet de buna rıza göstermiş gibi gözüküyor. Bazen de kükrüyor.
Muhalefet de bu senaryonun bir parçası mı?
- Tamamen bir parçası, şüpheniz mi var? Ben açık ve net söylüyorum. Bugün Türkiye’nin gücü, imkan ve kabiliyeti, kapasitesi dünyanın neresinde PKK’ya bir destek varsa orada onu imha edebilecek niteliktedir. Bugün, PKK’nın ortadan kalkmasını engelleyen siyasettir. Yine besleme aktörler, koro halinde televizyon-televizyon gezerek ‘İşte. ne güzel, artık barışın, silahlar sussun, akan kan dursun’ diye milletin kafasını bulandırmaya çalışıyor. Türkiye, hangi ülke ile savaşıyor ki? Türkiye, bir ülke ile savaşmıyor ki. Türkiye ihanet etmiş olan, yabancı servislerin kullandığı kişilerle mücadele ediyor.
Türkiye, kuklalarla mı masaya oturmuş durumda?
-Tabii. Zaten hürriyeti elinden alınmış biri ile, İmralı’da görüşmek kadar Türk tarihine kara leke olarak düşecek başka bir şey olamaz.
Türkiye, 20. yüzyılın başında da istihbarat eksikliğinden dolayı Balkanları kaybetti. Güvenlik altyapısı içinde kolluk güçleri, ibtihbarat teşkilatları ve silahlı kuvvetleri, görev tanım ve tarifleriyle 21. yüzyıldaki Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırmak gerekiyor. Bugünkü bu hantal yapı ile Türkiye, kendini koruyamaz. Bugün istihbarat açısından Türkiye, tarihinin en zayıf konumundadır. Bugün en önemli istihbarat yapısı olan sigorta şirketleri, bankacılık ve haberleşme sistemleri yabancıların elindedir. Stratejik bütün kurumlar özelleştirildiği için istihbarat da özelleşmiştir. Hatta düşünce kuruluşları da biraz istihbarat yapılanması içerisindedir. Bu itibarla, yeniden oluşturulacak güvenlik ve adalet altyapısı bir kültürü getirecektir. Bu kültür de beraberinde milli şuuru getirecektir. Çünkü o zaman sermayeniz milli olacaktır, ekonominiz milli olacaktır. Milli sermaye, milli ekonomi ve uygulamalarla insanların kendi ülkesine sahiplenme duygusu ile bir yaşam felsefesini geliştirecektir. Adaletli bir yaşam felsefesi. O zaman gelir dağılımındaki adaletsizlik ortadan kalkacaktır. Sistem kendisini geliştirerek devam edecektir Bugün bunların hiç birisi yok.
Müslüman coğrafyayı toparlayacak tek ülke Türkiye’dir ama kendisini ölüme götüren proje ile karşı karşıyadır...
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da aşağı-yukarı 2005’ten beri KCK kendi ulusal devletini kuruyor. Herkes buna seyirci kaldı. Buna karşı çıkmak isteyen bütün güvenlik güçleri ve diğer idari yetkililerin hepsi PKK’nın istekleri doğrultusunda değiştirildi.
Yüz sene önce Türkiye’yi, hasta adam diye ameliyat masasına yatıran Batı, aynı şekilde bugün Türkiye’yi yakalamış vaziyette. Siyasetteki kirlilik ve kimliksizlik o kadar had safhadaki bürokrasiyi de cemaatları da, iş çevrelerini de içine almış vaziyette. Aydın diye kendisini lanse eden kişiler de bunun içinde. Gerçek Türk evlatları ortaya çıkamıyor. Bu hükümet döneminde yapılan soruşturmalar, bu konudaki hastalıkları ortaya çıkarmıyor, üzerini örtüyor. Ve bunun üzerinden de kurumları itibarsızlaştırıyor.
Türkiye, Suriye ile düşman konuma gelmesinin ardından Irak tarafından da dışlandı. Esad’a terörist diyorsun ama, sana yönelik terör Irak’tan geliyor. Sen terörün hamisini Ankara’da ağırlıyorsun. Bırak Irak’ı, Türkiye’nin Hazar Havzası’nda, Kafkasya’da dışlanması, Balkanlar’da dışlanması tesadüfi değil. Buralara hep İsrail yerleşiyor! Planlı bir şekilde Türkiye Mavi Marmara gemisi olayıyla Doğu Akdeniz’den tamamen dışlandı. Bu bölgenin hakimi İsrail’dir mesajı verildi tüm dünyaya.
Bütün bunları durduracak olan kimdir? Halkın iradesini verdiği parlamentodur. Biz BDP’li milletvekillerini ayrı tutuyoruz. Çünkü onlar zaten terör örgütünün kendisi.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da aşağı-yukarı 2005’ten beri KCK kendi ulusal devletini kuruyor. Herkes buna seyirci kaldı. Buna karşı çıkmak isteyen bütün güvenlik güçleri ve diğer idari yetkililerin hepsi PKK’nın istekleri doğrultusunda değiştirildi.
Orada PKK’ya geçit vermeyen, namuslu, milletine, vatanına bağlı bütün vatandaşlar PKK’ya mahkum edildi. PKK’lılar hem belediyeden iş alıyor, hem devletten ihale alıyor. PKK’lılar her yerde zengin, PKK’ye geçit vermeyenler her yerde fakirliğe, işsizliğe mahkum edilmiş vaziyette. CHP ve MHP, bunları niçin gündeme getirmiyor? Zaten şimdi Türkiye, bir savaşın içerisinde. İster istemez de kendi içerisinde bir iç savaşa doğru sürükleniyor. Aynen Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Mısır’da, Pakistan’da, Afganistan’da olduğu gibi.
Müslüman coğrafyayı toparlayacak tek ülke Türkiye’dir ama kendisini ölüme götüren bir proje ile karşı karşıyadır.
Bugün üç siyasi parti biraraya gelip Kandil’e el koymak, Misak-ı Milli sınırlarına sahiplenmek için, egemenlik ve güvenlik kuşağını Musul, Kerkük, Halep, Batum ve Nahçıvan üzerine taşımak, elimizden tamamen gaspedilmiş olan Ege adalarına sahip çıkmak projesini devreye sokarsa, hiçbir Batı ülkesi buna karşı çıkamaz. Geçmişten kalan haklarımız var. Bu hedefe kilitlenerek otomatik olarak Türkiye, iç savaştan ve parçalanmaktan kurtulabilir. Türkiye, mazlum milletlerin lideri konumunda Batı emperyalizminin oralara yönelik tehditlerinden de o ülkeleri kurtarmış olur. Üç siyasi parti milli birlik iradesi içinde bu bataklıktan çıkmak mecburiyetinde.
Çıkmaz ise 24. dönem parlamentosu yargılanmaktan kurtulamaz. Sokakta halk nezdinde de tükürüğe boğulur. Yargılanmaktan kaçamaz. Çünkü, Türkiye süratli bir şekilde savaşa doğru gidiyor. Burada siyasi parti genel başkanları, liderleri ve etrafları siyaseten tutsak olabilir ama tutsak olmayan milletvekilleri bir araya gelip, buna bir çare araması gerekiyor. Bugün hiç bir siyasi parti bu gidişi durduramaz. Milletvekilleri de tek başlarına yapamaz. Biraraya gelmek mecburiyetindeler. Bir araya gelen ve böyle bir kararı ortaya koyan iradenin arkasında halk sel gibi olur. Aynen milli mücadelede de böyle olmuştur çünkü. Millet arkasında olmasaydı, o savaş kazanılabilir miydi? Bugün de Türkiye aynı süreci yaşıyor.