'İçimizdeki çıkarcı, sütü bozuklar'
Boşluk ve bozukluk
Yekta Güngör ÖZDEN
Silivri’de yargılananlardan, önceki Kuzey Deniz Saha Komutanı
emekli Koramiral Feyyaz ÖĞÜTÇÜ‘nün anlatımları sırasında
“İçimizde sütü bozuklar var” sözünü unutamıyoruz. Deniz Kuvvetleri’ne ilişkin arama, soruşturma ve
yargılama evrelerinde kanıt olarak ortaya sürülen ya da
getirilenlerin düzmece, yapay, yerleştirme, dışarıda hazırlama
ve oluşturma ürünü olduğu konusundaki yakınmalar bilinmektedir.
Bu kötülüklerin anlaşmazlık sokarak (nifak), kendini kullandırıp
satarak, içindeki çirkinliği, ilkelere, değerlere, kurumlara,
kişilere karşıtlığı doyurmak için yapılmasından başka anlamı
yoktur. Böylece başkalarına yaranmak, kimi getiriler sağlamak
çıkarcılığı gerçekleşmektedir.
Kimi zaman da kişisel bozukluklar öne çıkmakta, ahlak ve ıra (karakter) yoksunluğu, çekemezlik, yetersizlik, düzeysizlik yansıtan sakıncalı tutum ve davranışlar izlenmektedir. Yıllar önce bir konuşmamızda “Atatürk karşıtlarının ya sütü, ya kanı, ya mayası bozuktur” sözümüzün ne kadar gerçekçi olduğu günümüzdeki durumlar ve sahte Atatürkçülerin tutumlarıyla anlaşılmaktadır.
Karşıtların ve sahtekârların yapamayacakları kötülük yoktur. Yalan, suçlama (itham), kara çalma (iftira) bunların günlük yöntemleridir. Biri çıkar, yanına tetikçisini de alarak hiç İngilizce bilmeyen, görev alanı yargıyla sınırlı, ABD’ye hiç gitmemiş, gönderilen çağrı biletlerini geri vermiş, ABD yönetimini sürekli eleştiren emekli bir yüksek mahkeme üyesini CIA Ajanı olmakla suçlar. Kuruluşuna “Siyasetçi girer ama siyaset giremez” dediğinden kuruluşu ele geçirmek isteyenlerin yalanlarıyla savaşan, yalancıları dört davada cezalandıran kimse için masalarında unutulan düzmece yazıyı polisin yandaş medyaya servis etmesiyle duyulan bir alçakça yakıştırmanın asılsız olduğunu mahkeme kararına bağlayan kimseye yaklaşamadıklarından olmadık yollara başvururlar. Bu da yetmez, Atatürkçülük ve hukuk konularında konferans vermek için gittiği kuruluşlarla üyelik ilgisi olmamasına karşın varmış göstererek kendilerine göre suçlarlar. Kendilerinin saçma sapan, abuk sabuk konuşmalarını, sözde karşıtlık ve sözde yandaşlık yazılarını, karaladıkları insana kitapları için önsöz yazdırdıklarını unutup onu hiç ilgisi bulunmayan kuruluşlarla ilgilendirmeye çalışırlar. Bunlar bir tür teröristtir.
İşte bu boşuna çabalar, gereksiz kalkışmalar, yetişemedikleri kişilikler karşısındaki düşüklükleridir. Tanıyanların güvenini, sevgisini, saygısını, inanı yitirmiş kişilerin bozuklukları günümüzdeki kimi sıkıntıların kaynağıdır. Yalanın, dolanın, suçlamanın, kara çalmanın, yakıştırmanın, olmadık söylentilere dayanmanın, kendileri gibi aşağılıklara sığınmanın getirdiği kötülükler üzerimize ağır bir gölge olarak düşmekte, toplumsal yaşamı karartmaktadır.
Yargılamalarda, görevlendirmelerde, kimi işlemlerde görünen, yaşanan olumsuzlukların nedeni de bu tür bayağılıklardır. Kişilik, terbiye, onur bozukluklarının sonucu hiçbir yasal ya da akademik unvanla örtülemez, giderilemez. Yalnız kendisi için değil, ailesi ve çevresi için de kötü kanılar uyandıran, niteliksizliği yansıtan söylem ve eylem sahiplerine söylenecek nice benzetmeler, verilecek nice karşılıklar onların düzeyine inmek olacağından bize, dilimize ve kalemimize yakışmaz. İlgililer herkesi tanımakta, değerlendirmesini yapmaktadır. Buna güvenmek yeter.
İçki masalarında bilgiçlik ve yurtseverlik taslayan, boşlukları
ve bozuklukları belirgin ve yaygın bozgunculardan,
cezalandırılmış ve kovulmuş yalancı bağnazlardan uzak kalmak en
olumlu tutumlardan biridir. Yardakçılar, şakşakçılar, dönekler,
sapkınlar, bağnazlar, yobazlar, yalancılar, sahtekârlar,
ahlâksızlar, onursuzlar, hırsızlar, soyguncular, soysuzlar,
sömürücüler, yıkıcılar, bölücüler, karıştırıcılar.. ortam ne
kadar üzücü. Hele bu tiplerden kimileri eğitim-öğretim
kurumlarında yer almışsa. Gelecek kuşaklara karşı sorumluluk en
önemli yükümlülüktür. İyi örnekleri artırmak, desteklemek ve
toplumu bu zararlılardan korumak hepimizin görevidir.
Sözcü