İktidarın yandaş sendika tezgahları
SENDİKALAR YETKİSİZLEŞİYOR
Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI

Bizde öteden beri yürürlükte olan düzenlemelere göre, toplu sözleşme yetkisi alabilmek için işkolu ve işyeri veya işletme düzeyinde öngörülmüş bulunan barajları aşmış olmak gerekmektedir. Bu konu çerçevesinde düşünüldüğünde, yeni kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte ilk bakışta şaşırtıcı bir durum ortaya çıkmış bulunmaktadır.
05.05.1983’te yürürlüğe girmiş olan 2821 sayılı kanuna göre, bir sendikanın
toplu sözleşme, dolayısıyla greve başvurma yetkisini kazanabilmesi için kurulu
olduğu işkolundaki sigortalı işçi sayısının %10’undan, ayrıca sözleşme yapmaya
talip olduğu işyeri veya işletme bağlamında ise % 50’sinden fazlasına sahip
olması gerekmekteydi.
Önde gelen sendikalar, 12 Eylül’ün miraslarından birisi olan bu
yasanın öngördüğü böyle bir kısıtlamaya karşı yıllarca tepki gösterdiler.
Gerçekten de özellikle %10’luk baraj, sendika hakkına karşı çok ciddi
bir saldırı oluşturmaktaydı ve ilgili uluslar arasıkuruluşların eleştirilerine
ve kınamalarına konu oluşturan önemli noktalardan biri olarak varlığını
sürdürmüştü. Bu tür bir %10’luk baraj uygulaması ABD’de de vardır; ancak orada
uyuşmazlık çıkması halinde –bizdekinden farklı olarak-referanduma başvurma
olanağının bulunması, itirazları belli ölçüde ortadan kaldıran bir unsur
oluşturmaktadır.
AKP hükümetinin yürürlüğe soktuğu 6356 sayılı kanun ise, toplu
sözleşme ve dolayısıyla grev yetkisinin kazanılmasını işkolunda %3, işyerinde
%50 ve işletme düzeyinde %40 oranının sağlanmasına bağlamıştır. Üstelik, %3
olarak belirlenmiş bulunan barajın yakın gelecekte tümüyle kaldırılması bile
gündemdedir.
Buradan çıkarılacak sonuca göre, AKP iktidarının sendikal hakların kullanımı
bakımından daha özgürlükçü davrandığı sonucuna varılabilir mi? Konunun başka
bazı yönlerine bakıldığında bu soruya evet demek olanağının bulunmadığı
görülebilir.
6356 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle başlayan dönemde toplu sözleşme ve
grev hakkının kullanılması kolaylaşmamış, daha da zorlaşmıştır. Tam tersine,
yukarıda da belirtildiği gibi, yetki kaybına uğrayan sendikaların sayısı anormal
bir artış göstermiştir.
Bu durum, resmi istatistiklerde yapılan bazı çelişkili değişiklerin sonucunda
meydana gelmiş bulunuyor. Bu sayededir ki 6356 sayılı Kanunun yürürlüğe
girmesinin ardından yayınlanan istatistiklerde yer alan toplam sigortalı işçi
sayısı, 2009 yılı istatistiklerinde yar alan toplam sigortalı işçi sayısının
yaklaşık iki misli kadar görünmektedir. Buna karşılık, sendikalı işçi sayısı
aynı dönemde yaklaşık üçte bir oranında bir düşüş göstermiş gibidir. Bu resmi
tablo, sendikaların denetleme imkânının bulunmadığı elektronik kayıt
yöntemlerinin ürünü olarak biçimlenmiştir.
Bütün bunlardan sonra daha da ilginç olan husus, mevut düzenlemelerin yandaş
sendika türetme ve geliştirme açısından taşıdığı özellikler konusunda kendisin
göstermektedir. Yasaya göre, artık sendikaya giriş çıkışın noter nezdinde tasdik
ettirilmesi koşulu kaldırılmıştır. Bu değişiklik, genel olarak düşünüldüğünde,
yandaş sendikadan muhalif sendikaya geçişi kolaylaştırabileceği gibi muhalif
sendikadan yandaş sendikaya geçişi de kolaylaştırabilir. Yandaş sendikaların
iktidarın özel muamelelerinden yararlanabildikleri düşünüldüğünde ve var olan
somut gelişmeler nazara alındığında eğilimin daha çok ikinci yönde olacağını
kestirmek yanlış olmayabilir.
Demek oluyor ki 6356 sayılı Kanun ve onunla eş zamanlı olarak
başlatılan toplam sigortalı işçi sayısını ve sendikalı işçi sayısını belirleme
konusundaki değişik ve çelişik uygulamalar, bir yandan mevcut sendikaların
yetkisizleşmelerine, dolayısıyla yok olmalarına zemin hazırlamışken; diğer
yandan da yandaş sendikaların türetilmelerine ve büyütülmelerine uygun
koşulların oluşumuna kapı açmış bulunmaktadır.