Pembe tablo yutturmacaları!
Böbreğini satmak isteyenler organ bağışçılarını geçti. Krizdeki şirketin
işçileri çaresizlikten boşanmaya başladı. Doğalgaza zam gelince halk kömüre
yöneldi.
Ekonomi tıkırında (!)
Ekonomik kriz yurttaşlara organlarını sattırıyor!
Türk Böbrek Vakfı Başkanı
Timur Erk, böbreğini satmak isteyenlerin sayısının, organ
bağışı yapanları geçtiğini belirterek,
“Organ bağışı konusunda son
derece sistemli çalışmalar yürüterek bir bilinç yaratmayı hedeflesek de,
organlarını satmak için başvuranların sayısını düşüremiyoruz”
dedi.
Ülkemizde organ bekleyen hasta sayısı her geçen gün hızla artıyor. Buna karşın organ bağışı yeterli olmadığı için birçok hasta makinelere bağlı yaşıyor, kimi de organ nakli yaptırmak için sıra beklerken yaşamını yitiriyor. Türkiye’deki verilere göre 70 bine yakın hasta kronik böbrek yetmezliği sorunu yaşıyor ve diyalize gidiyor. Bu rakamların 2015’te 100 binleri bulacağı tahmin ediliyor. Ülkemizde 20 bine yakın kişi böbrek, yaklaşık 1800 kişi karaciğer, 280 kişi kalp, 213 kişi pankreas, 17 kişi akciğer ve 2 kişi de ince bağırsak nakli olmak için bekliyor.
Ülkemizde organ bekleyen hasta sayısı her geçen gün hızla artıyor. Buna karşın organ bağışı yeterli olmadığı için birçok hasta makinelere bağlı yaşıyor, kimi de organ nakli yaptırmak için sıra beklerken yaşamını yitiriyor. Türkiye’deki verilere göre 70 bine yakın hasta kronik böbrek yetmezliği sorunu yaşıyor ve diyalize gidiyor. Bu rakamların 2015’te 100 binleri bulacağı tahmin ediliyor. Ülkemizde 20 bine yakın kişi böbrek, yaklaşık 1800 kişi karaciğer, 280 kişi kalp, 213 kişi pankreas, 17 kişi akciğer ve 2 kişi de ince bağırsak nakli olmak için bekliyor.
Suç işleniyor
Organ bağışı ile başka bedenlere can
verilmesi birçok insana sonsuz bir mutluluk yaşatıyor. Ancak madalyonun diğer
yüzündeki acı tablo, başka bir gerçeği ortaya koyuyor. Timur Erk, organ
bağışından daha çok organ satış talebi olduğunu söyledi. Türk Böbrek Vakfı’nın
organ bağışı konusunda bilinçlenmeye yönelik çalışmalarının devam ettiğini
belirten Erk, “Ancak yine de neredeyse her gün gelen ‘Böbreklerimi
satmak istiyorum’ başvurularını azaltmadı” dedi. Erk, özellikle
telefonla iletişim kuranların vakıf yöneticileri tarafından bilgilendirildiğini,
gerekirse saatlerce ikna için uğraştıklarını ifade etti.
Erk, genellikle
yasalardan habersiz ve maddi güçlükler içinde olan insanların bu yola
başvurduklarını belirterek, bu talebin suç kapsamına girdiği konusunda bilgi
eksikliği olduğuna dikkat çekti. Türkiye’de organ naklinin iki şekilde
yapılmasının yasal olduğunu vurgulayan Erk, bunlardan birinin canlı vericiden 4.
dereceye kadar kan bağı olan akrabalar arasında yapılan, diğerinin ise beyin
ölümü gerçekleşmiş kadavradan sağlanan bağış olduğunu anlattı. Böbrek satışı
yapılmasını öneren kişilere karşı dikkatli olunması uyarısını yapan Erk,
“Size yasadışı yolları önererek sahte vaatler sunan kişiler
dolandırıcıdır. Siz, bir böbreğinizi verip karşılığında para kazanıp
borçlarınızı kapatma ve ailenize destek olma hayali kurarken, hayatınızı riske
atmış ve suç işlemiş oluyorsunuz” diye konuştu.
‘Organlarınızı bağışlayın’
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve Hayata Bağış Derneği, organ bağışında farkındalığı artırmak için “Organ Bağışı ve İnsan Sevgisi Yürüyüşü” sloganıyla bir etkinlik gerçekleştirdi. 14 Şubat Sevgililer Günü’nde Bakırköy Sahili’nden başlayarak Özgürlük Meydanı’nda son bulan yürüyüşe, nakil olmuş ve nakil bekleyen çiftler ile Organ ve Doku Nakli İstanbul Bölge Koordinatörü Dr. Ali Demirel de katıldı. Grup, yürüyüşün sonunda meydana çadır kurarak yurttaşları organ bağışına davet etti. Demirel, “Organ bağışı, ihtiyacı olan kişilerin yaşamasına vesile olmaktır” dedi.
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve Hayata Bağış Derneği, organ bağışında farkındalığı artırmak için “Organ Bağışı ve İnsan Sevgisi Yürüyüşü” sloganıyla bir etkinlik gerçekleştirdi. 14 Şubat Sevgililer Günü’nde Bakırköy Sahili’nden başlayarak Özgürlük Meydanı’nda son bulan yürüyüşe, nakil olmuş ve nakil bekleyen çiftler ile Organ ve Doku Nakli İstanbul Bölge Koordinatörü Dr. Ali Demirel de katıldı. Grup, yürüyüşün sonunda meydana çadır kurarak yurttaşları organ bağışına davet etti. Demirel, “Organ bağışı, ihtiyacı olan kişilerin yaşamasına vesile olmaktır” dedi.
Kriz yuvaları dağıttı

BMC’nin durumu, aslında Türkiye ekonomisinin yansıması gibi. Pembe gösterilmeye çalışılan tablonun üzerindeki boyalar kazınınca, alttaki koyu grilik hemen kendini gösteriyor.
Şirket, bundan henüz 5 yıl önce, yürüyen işlerine ek olarak 1859 araçlık “Kirpi” olarak adlandırılan tekerlekli araç ihalesini kazanmış ve Milli Savunma Bakanlığı’yla sözleşme imzalamıştı. Ancak aradan geçen süre içinde üretim bandı hareketini yitirdi. Araçların yarıdan fazlası teslim edilemedi.
Savunma Bakanlığı, bu yüzden 12 milyon Avro ceza kesti. Belediyelerde kazanılan ihaleler nedeniyle teslim edilmesi gereken otobüslerde de sıkıntı yaşandı. İzmir ve İstanbul büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere pek çok yerel yönetim şirket aleyhine tazminat davaları açtı. BMC’de kendini hissettiren kriz, 2011’in son dönemlerinde iyiden iyiye derinleşti. Ödeme krizi, yaka rengine bakmaksızın çalışanları vurdu. Geçen yıl mayıs ayında işçilerin büyük bölümü izne çıkarıldı.
Bu süreçte çalışanlara
yok denecek kadar az ödeme yapılabildi. Zorunlu izindeki işçilerse
karşılaştıkları güçlüğü göğüslemekte zorlanıyor. Fabrikanın önünde bir araya
geliyor, durumlarını konuşuyorlar. Basın aracılığıyla da sıkıntılarını duyurmaya
çalışıyorlar. Ancak o yönden pek şanslı oldukları söylenemez. Şirketin finansal
krizi, aileleri de krize sokmuş. Birçoğunun yuvası dağılmış durumda. Hacizler ve
boşanmalar artmış. Zaten çoğunluğu, eşini, çocuğunu “memleketlerine” göndermiş.
Evli de olsalar, “bekâr hayatı”
yaşıyorlar.
Kömür günlerine dönüş
Son bir yılda doğalgaza aile ekonomosini sarsacak oranda yapılan ciddi zamlarla birlikte kömür kullanımı yeniden yaygınlaşmaya başladı. Kentin gecekondu bölgelerinde yaygın olan kömür kullanımı artık kent içine de yayıldı. Bu durum hava kirliliğini de artırıyor.
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden yüksek mühendis Özge Gökmen, sobaların yeniden kullanılmaya başlanmasıyla beraber ortaya çıkan karbonmonoksit ve karbondioksit gibi gazların zehirleyici ve boğucu etkiye sahip olduğunu bu nedenle “soba zehirlenmesi” ile ilgili her gün acı haberler geldiğini kaydetti. Gökmen, “Evlerde ısınma amaçlı kullanılan kömürlerin genel olarak kül oranı yüksek ve enerjisi az olan türden olması uzun vadede ciddi oranda kirliliğe sebep olmaktadır” dedi.
Son bir yılda doğalgaza aile ekonomosini sarsacak oranda yapılan ciddi zamlarla birlikte kömür kullanımı yeniden yaygınlaşmaya başladı. Kentin gecekondu bölgelerinde yaygın olan kömür kullanımı artık kent içine de yayıldı. Bu durum hava kirliliğini de artırıyor.
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden yüksek mühendis Özge Gökmen, sobaların yeniden kullanılmaya başlanmasıyla beraber ortaya çıkan karbonmonoksit ve karbondioksit gibi gazların zehirleyici ve boğucu etkiye sahip olduğunu bu nedenle “soba zehirlenmesi” ile ilgili her gün acı haberler geldiğini kaydetti. Gökmen, “Evlerde ısınma amaçlı kullanılan kömürlerin genel olarak kül oranı yüksek ve enerjisi az olan türden olması uzun vadede ciddi oranda kirliliğe sebep olmaktadır” dedi.
Birçok doğalgaz abonesi artan fiyatlar nedeniyle evdeki
kombileri, radyatörleri bir kenara bıraktı artık kömür sobası kullanıyor. İyi
ısınabilmek için doğalgazı yüksek derecede yakınca yüzlerce liralık faturalarla
boğuşmak istemeyenler evlerinin bir odasına soba kurarak hem daha iyi ısınmaya
hem de ekonomi yapmaya başladı. Yeni ortaya çıkan talep nedeniyle birçok zincir
market torba ile kömür satışı yapmaya başladı. 1 ton kömürün fiyatı ortalama 450
TL civarında. 25 kiloluk bir torba kömür de 19 liradan satılıyor. Bir ton kömür
bütün kış bir aileye yetiyor. Yüzde 48 oranındaki zamdan sonra ortalama doğalgaz
faturası ise aylık minimum 300 lira civarında.
İstanbul en kirli 7. kent
Dünya Bankası’nın en son yayımlanan Dünya Kalkınma Göstergeleri raporunda yer alan hava kirliliği verilerine göre İstanbul fosil yakıtlardan yayılan sülfürdioksit açısından dünyanın havası en kirli 7’nci kenti. Ankara da en kirli kentler arasında 26. sırada yer aldı. Rapora göre şu anda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) hava kalitesi limiti olarak yıllık ortalama birikimi itibarıyla metreküpte 20 mikrogram partikül maddenin İstanbul’daki oranı 42.
Dünya Bankası’nın en son yayımlanan Dünya Kalkınma Göstergeleri raporunda yer alan hava kirliliği verilerine göre İstanbul fosil yakıtlardan yayılan sülfürdioksit açısından dünyanın havası en kirli 7’nci kenti. Ankara da en kirli kentler arasında 26. sırada yer aldı. Rapora göre şu anda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) hava kalitesi limiti olarak yıllık ortalama birikimi itibarıyla metreküpte 20 mikrogram partikül maddenin İstanbul’daki oranı 42.
10 aydır maaş alamıyoruz
Pınarbaşı’ndaki BMC
fabrikasının girişinde, işçilerden İsmail Sardoğan’la konuşuyoruz.
Cebinden “aile mahkemesi”nden gelen kâğıdı çıkarıyor.
Boşanmak
üzere. “Ekonomi bozulunca, her şey bozuldu” diyor ve başlıyor
anlatmaya:
“Burada aileler katlediliyor. Benim durumumda olan, ama
yansıtmak istemeyen daha nice arkadaşım var. Pek çoğu hacizlik. Aile huzuru
kalmadı. Esnaftan kaçar hale geldik. Alacaklılarla artık küfürlü diyaloglar
yaşıyoruz.” Telefonunu uzatıyor, bir bankadan gelen mesajı gösteriyor.
İçeriği haciz! Bunu hak etmediklerini vurguluyor: “İşçi patladı,
patlayacak. Bugün iş düzelse 10 yıl boyunca bankalara mahkûm
yaşayacağım.”
Erdoğan Gençtürk, 47 yaşında. 23 yıllık BMC çalışanı. Medyanın durumlarını görmezden gelmesine öfkeli. “Çocuklarımıza harçlık veremiyoruz, yurt paralarını ödeyemiyoruz. Başbakan bizden 3 çocuk istiyor. İyi de biz 1 çocuğa, 2 çocuğa bakamıyoruz, 3’üne nasıl bakacağız? Açlık sınırı 1500 lira, bizim maaş 1300 lira, onu da 10 aydır alamıyoruz. Sesimizi duyurmamız için ille de cinnet mi getirmemiz gerekiyor?” diyor.
Erdoğan Gençtürk, 47 yaşında. 23 yıllık BMC çalışanı. Medyanın durumlarını görmezden gelmesine öfkeli. “Çocuklarımıza harçlık veremiyoruz, yurt paralarını ödeyemiyoruz. Başbakan bizden 3 çocuk istiyor. İyi de biz 1 çocuğa, 2 çocuğa bakamıyoruz, 3’üne nasıl bakacağız? Açlık sınırı 1500 lira, bizim maaş 1300 lira, onu da 10 aydır alamıyoruz. Sesimizi duyurmamız için ille de cinnet mi getirmemiz gerekiyor?” diyor.
Çalışanların durumu, eski Türk komedi filmlerini
andırıyor. Mahalle esnafından nasıl kaçtıklarını, onlara görünmemek için neler
yaptıklarını anlatıyorlar. 47 yaşındaki işçi Murat Turhan da krizde yuvası
dağılanlardan. 2006’daki krizde de ilk eşinden boşanmış. “O zaman,
bankalara yapılandırdığım borçlarım nedeniyle 90 gün hapis yatmıştım. Maaşımda
11 tane haciz var. 22 bin lira borç, çoktan 40 bin lira oldu. Yuvam da yıkıldı
zaten” diye konuşuyor.
BMC’den ayrılmak üzereyken Mehmet İlçin dikiliyor karşıma. O da nişanlısından ayrılmak zorunda kalmış. Onu ve diğer işçileri en çok belirsizlik üzüyor. Çünkü ne “işsiziz” deyip yeni iş bakabiliyorlar, ne de çalışıp emeklerinin karşılığını alabiliyorlar. Yalnızca bekliyorlar...
‘Trajedi yaşanıyor’
BMC’de Türk Metal Sendikası örgütlü. İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Halil İbrahim Tosun, “BMC’de tam bir sosyal patlama yaşanıyor” diyor.
BMC’de Türk Metal Sendikası örgütlü. İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Halil İbrahim Tosun, “BMC’de tam bir sosyal patlama yaşanıyor” diyor.
Boşananları, hacze uğrayanları örnek
gösteriyor:
“Yüzlerce arkadaşımız cep telefonlarını yalnızca saat olarak
kullanıyor. Çünkü borcundan dolayı kapanmış. Evine haciz gelenlerin sayısı
300’ü, boşananların sayısı 100’ü buldu. Çoğu arkadaşımız, eşlerini ve
çocuklarını memlekete gönderip, burada ayakta durmaya çalışıyor. Eşinin ya da
kendisinin anne babası İzmir’de olanlar ise kira ödememek için onlarla evlerini
birleştiriyor. Tam bir trajedi yaşıyoruz.” Sorunun çözümü için
“Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız” sloganını işliyor.
Tosun, işçilerin 2012 Mayısı’ndan bu yana arada yapılan 300-500 liralık ödemeler
dışında maaş alamadığını, yaklaşık 20 trilyonluk işçi alacağı bulunduğunu
söylüyor. Tosun şu anda 1650’si sendikalı, beyaz yakalılarla birlikte toplam 2
bin 300 çalışanın ücretli idari izinde olduğunu kaydetti.
Cumhuriyet