“Açılım” yutturmacası çıkmazda



“Açılım” çıkmazda

Mehmet BORİ
Özal’ın “Kürdistan hamiliği ile büyüme” hikâyesinden Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin “Yeni Osmanlı” masalına...
 
2003 yılı Ağustos ayında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, BOP kapsamında bölgedeki 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini söylemişti. Korkudan mı, çaresizlikten mi, yaksa heveslilikten mi bilinmez, bu söylemden sonra Türkiye’nin Kürt meselesine bakış açısı ve bölge ülkelerine yönelik izlediği politikalarda çok keskin bir değişim yaşandı. Anlaşılacağı üzere AKP, kendisini iktidara taşıyan ABD ile beraber hareket etmeye karar vermişti. “Diyarbakır BOP projesinin parlayan yıldızı olacak”tı (T. Erdoğan). 1. Körfez Savaşı öncesinde Özal’ın önüne konan “1 koyup, 3 alma” zokası, 2003’de “Yeni Osmanlı” ambalajıyla AKP Hükümetine yutturulmuştu.
Plana göre; “4 ülkede ayrı ayrı yaşayan Kürtler önce özerkliğe kavuşacak; takiben bu dört bölge birleşecek; son safhada sınırlar kalkacak ve bu yeni yapı federal bir sistem içinde Türkiye ile birleşecek”ti.

Nasıl mı? Onun da “makul” ve “umut veren” bir açıklaması vardı: Oluşturulacak “Büyük Kürdistan”ın “en büyük parçası ve denize çıkış noktası Türkiye topraklarında olduğu için, bu ‘birleşme’ –sözüm ona- zorunlu olacaktı.” Ayrıca, “Büyük Kürdistan”ın oluşturulmasıyla “Türkiye terör sorununu çözeceği için, hızla gelişip güçlenerek bölgenin cazibe merkezi haline geleceğinden, Kürdistan’ın Türkiye ile birleşmesi zaten sürecin doğal sonucu olacak”tı. “Böylece Türkiye önce parçalanır gibi olacaksa da, ikinci aşamada bölgenin bütün Kürtleriyle birleşerek daha da büyüyecek ve güçlenecek”ti.

Hangi “akil” bu masala inanır şaşarım!
 
Tehlikelerle dolu olan bu hayali plana doğal olarak “akil adamlar” hariç, aklı başında olan hiç kimseyi ikna etmek mümkün olmazdı. Yapılması gereken, devlette köklü politika değişikliği gerektiren bu maceraya direnç gösterecek odakları tasfiye etmekti. Ergenekon, Balyoz, Odatv ve Casusluk davalarının, Deniz Baykal ve 10 üst düzey MHP yöneticisine yapılan kaset şantajlarının bu maksatla tertiplendiğini artık herkes biliyor.

Şu kadarını söyleyelim, bu alçakça tertipler, sadece AKP imalatı değildi. Perde arkasında tabii ki CIA var. Bununla birlikte milletin “âli menfaatlerini” savunduğunu iddia eden “Derin Devlet” de, maşa vazifesinde boğazına kadar pisliğe batmış durumda.

İş burada da bitmiyor. ABD güdümündeki “Muhteşem İkili” (Erdoğan–Davutoğlu) bir de “Arap Baharı” kapsamında Suriye’ye paralı askerlerle saldırarak ellerini kana buladı.

Kim kaybedecek?
 
Davutoğlu’nun açılım sürecini kastederek “artık geri dönülmez noktadayız” demesi bu yüzden. “Süreç”teki başarısızlık sadece AKP’yi iktidardan etmeyecek, ülkeye adalet geri geldiğinde, “Muhteşem İkili”yi, kendi kurdurdukları özel yetkili düzmece mahkemeler bile kurtaramayacak.

Benzer bir söylemi terör örgütü lideri Murat Karayılan da dile getiriyor:
“Kim geri dönerse o kaybeder. PKK’da artık barıştan kolay kolay vazgeçemez”.

Davutoğlu ve Karayılanın yaptığı tespitler doğru; kim geri dönerse o kaybedecek. Ancak kaybeden Türkiye Cumhuriyeti veya onun Kürt kökenli vatandaşları değil, başta ABD olmak üzere, onun masada oturan “enstrümanları” AKP ve PKK olacak.

Davutoğlu gibi ABD gücüne iman etmiş “strateji uzmanları”, devlet kurmayı ve sınırları değiştirmeyi şişirme kitap yazmaya benzetiyorlar. Sınırları değiştirmek maksadıyla Irak’a 1991 yılında yapılan ilk müdahaleden buyana hala kan akmaya devam ediyor. Ülke yerle bir oldu ve sınırlar halen değişmiş değil. Sınır değiştirmek, öyle bayram havasında, barış nidalarıyla güle oynaya olmuyor. Onlarca yıl süren, birkaç kuşağın hayatını heba eden kanlı boğazlaşmalara neden oluyor.

Hadi diyelim bizim “Muhteşem İkili” Türkiye’de yaşayan ayrılıkçı Kürtleri bu “yeni Osmanlı” projesine ikna etmeyi başardı. Kuzey Irak’takiler, İran ve Suriye’dekiler bu duruma ne diyecek? Bu hayale razı mı olacaklar? Diyarbakır’a tabii olmayı kabul mü edecekler? Ama daha da önemlisi bölge ülkeleri ve bölgenin emperyalist müşterileri bu durumu nasıl karşılayacak? “Oh ne güzel Türkiye büyüyor” diye zil takıp oynayacaklar mı?

Gelelim zurnanın zırt dediği yere
 
Peki, Türk halkı bu plana ne diyecek? Ne diyeceği belli olmaya başladı.

23 Nisan’da Milli Merkez ilan edildi. Erdoğan, eli ayağına dolaşmış vaziyette, korkudan Süleyman Demirel’e saldırıyor. Birisi arkasından sessizce yaklaşıp, “İP” dese, altına koyuverecek.


63 “akil adam”, halkın arasında yürüyemiyor bile.

Ergenekon ve Balyoz operasyonları deşifre oldu. Artık AKP milletvekilleri de, AKP’ye oy verenler de gerçekleri görüyor. Bile bile suçsuz insanları Apo’yla değiş tokuş yapmak uğruna hapislerde çürütmek vicdanları sızlatıyor. Bu duruma halkın tepkisi giderek artıyor ve artmaya da devam edecek.

Sokaktaki sade vatandaş barış adı altında dayatılan bu projenin Türkiye’yi bölünmeye götürecek kanlı bir iç hesaplaşmayla neticeleneceğini artık görüyor. Diğer yandan devlet kurmanın çok yakınında olduklarını zanneden ayrılıkçı Kürtler, bu noktadan sonra davaları için her şeyi yapmaya hazırlar. Toplum Türk-Kürt ekseninde giderek tehlikeli bir şekilde geriliyor. Bu gerilim, “Muhteşem İkili”nin açılım ve Ortadoğu’ya liderlik hayallerini çıkmaza sokuyor. Yaşanan süreç hem AKP’yi, hem de TC’yi yıpratıyor.

Buradan “Derin Devlet” ve AKP’nin akıllı adamlarına sesleniyorum.

Vazgeçin bu sevdadan

 
Devletin bekasını ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın hayatını daha fazla tehlikeye atmayın.

Bizim tanıdığımız başbakan, baş döndürücü bir manevra yeteneğine sahiptir. Bir dediğinin ertesi gün tam tersini söylese, milletin yarısını kandırmayı başarır. Çıksın ekranlara, başarısızlığın suçunu PKK, KCK, BDP veya kimi isterse ona yüklesin; milliyetçiliği ayaklar altına almıştı ya, bu sefer tam tersine baş tacı yapsın; terörü ezmek için operasyonları tekrar başlatsın. Bunları yapması durumunda bir sonraki seçimleri belki kazanma şansı olabilir; kazanamasa bile en azından bölücülükten yargılanmaz.

PKK, “Muhteşem İkili” sayesinde elde ettiği güçle, önümüzdeki 3 seçimde, iktidarı perişan etme şansını kaçırmaz; şantajla yapacağı talepler, AKP’yi köşeye sıkıştıracaktır. Diğer taraftan bu süreçte MHP’nin ve açılımın karşısında tavır almaya karar veren CHP’nin giderek atacak muhalefeti AKP üzerinde önemli bir baskısı yaratacaktır. Bütün bunların üzerine bir de Milli Merkezin siyaset sahnesine çıkması, AKP aleyhine dönen rüzgârı daha da kuvvetlendirecektir. Milli Merkez, çok geniş bir kesime seslenmektedir; çok değişik siyasi görüşten insanı etkileme potansiyeline sahiptir. Eğer ilan edildiği gibi teşkilatlanması Türkiye çapında tamamlanıp, çok geniş halk kitlelerine ulaşabilirse ve kalabalıkları eyleme geçirebilirse, AKP’nin sandığa gömülmesinde çok büyük bir rol oynayacaktır.

Önümüzdeki dönemde AKP’nin iktidarda kalamayacağı giderek kesinleşiyor. Hesapların AKP üzerine değil, kimin iktidar olacağı üzerine yapılmaya başlanacağı bir döneme giriyoruz. Herkes şimdiden hazırlığını yapsın.


➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormusunuz?..”
Okurlara..