Hasan Tahsin’ler iyi bilir…



AKP, TÜM PERVASIZ UYGULAMALARINI GÜCÜNDEN DEĞİL, TÜRKİYE’DEKİ HAİN BOLLUĞUNDAN ALMAKTADIR…


Ali ERALP
SivriSinekCaz
Kemalist Cumhuriyeti yıkıp, siyasal bir “Federe İslam Cumhuriyeti” kurmak vardı hedeflerinde…

Bu yıkım planı, 90’lı yıllarda, Erbakan Hoca’nın “Milli görüşçü” öğrencileri ile Amerikalı politikacılar tarafından Beyaz Saray’da ve CIA merkezlerinde belirlendi.

Kapalı kapılar arkasında görüşmeler yapıldı.
  .
Sözler alındı, sözler verildi.
  .
İmzalar atıldı.

“Milli Görüş” deyince mangalda kül bırakmayan, atıp tutan Erbakan çırakları, makam – mevki, servet vaatleri karşısında çok çabuk yelkenleri suya indirdiler… Hemen milli görüş gömleğini çıkarıp, Haçlı, irtica zırhını giydiler.
Ve yola koyuldular…

Başlangıçta adım adım, yavaş yavaş, usul usul ilerlediler… Çaktırmadan…
  .
Sessiz ve derinden…

Ama bilinçsizce ve el yordamıyla değil, planlı ve programlı bir çalışmayla…

Kimseleri ürkütmeye, ayağa kaldırmaya, üzerlerine çekmeye niyetleri yoktu onların.

Bu nedenle her hangi bir engelle karşılaşmamak için, ayaklarını sağlam zeminlere basarak, yoklaya yoklaya yürüdüler.

Zaman zaman zülf-ü yâre dokunan sert değişimler gerçekleştirdiler. Tepkiler topladılar. Kendilerine yapılan saldırılar karşısında gerilemek zorunda kaldılar.

Yalan söylediler.
 .

Takıyye yaptılar.
 

“Biz böyle demek istememiştik” dediler.
Çünkü ustaları onlara öyle öğretmişti. “Hedefine ulaşmak için bir adım atacaksın, ama zorlukla karşılaşırsan, iki adım gerileyeceksin…”

Onlara göre, (yalan söylemek de geçerli olmak üzere) “nihai hedefe varana kadar, yani sonuca ulaşana kadar, her yöntem, her yol mubahtı…” (Hocanın Okulları, İÜ Basımevi, İstanbul 1988, s. 28) ‘

Şeriatçılar, demokrasiyi ve siyasal partileri, bir din devleti kurmak için kullanılması gereken araçlar olarak görüyorlardı. Bir İslamcı “mevcut düzenin olanaklarından sonuna kadar yararlanmasını” bilmeliydi. Bu konudaki görüşlerini Şevki Yılmaz şöyle açıklıyordu:
“Türkiye’de Müslümanları selamete çıkarmanın, hürriyete kavuşturmanın yolu, mevcut düzeni kullanmaktan geçer. Müslüman, bulunduğu mekânda, mevkide ve zamanda davası için düzeni kullanabilmelidir…” (Şevki Yılmaz, Taraf Dergisi, 1993)

Recep Tayyip Erdoğan da düzenin kullanılmasından yanaydı. Şunları söylüyordu:
“Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.


Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz…”

Fethullah Gülen bir söyleşisinde takıyye konusundaki görüşlerini şöyle belirtiyordu:
“Taktik ve stratejiler söylenmez. Söylendiği an onun bir taktik olma hüviyeti ortadan kalkar. Stratejiler sadece tatbik edilir.” ( Şemseddin Nuri, Küçük Dünyam)
Elbette takıyyeyi en iyi uygulayan tarikat liderlerinin başında Fethullah Gülen gelir.

O, Nurculuğun ‘ılımlı İslam’ kanadının temsilcisidir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında İngilizlerin desteklediği Said Nursi, Kemalizm için nasıl bir tehlike idiyse, bugün de Amerikalıların desteklediği Fethullah Gülen aynı tehlikeyi sürdürmekte ve bu tehlike AKP iktidarı ile birlikte her geçen gün biraz daha büyümektedir.
 

Osmanlının son dönemlerinde başlayan şeriat yolculuğu günümüzde iyice hızlanmıştır.
Siyasal İslam bugün, pervasızca tam da emperyalizmin istediği gibi, uluslararası sermayeyle uyumlu, ABD ile kol kola girmiş, büyük bir pervasızlık içerisinde ulus devleti ve Kemalizm’i bitirmeye, ülkeyi BOP planı çerçevesinde bölmeye çalışmaktadır.

Sıra artık ayrıntılara gelmiştir. Toplumun din duygusu da kullanılarak, içki yasağı, Dördüncü Murat yöntemleri ile adım adım hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.

AMA AKP, BÜTÜN BU PERVASIZ UYGULAMALARINI, ÇOK GÜÇLÜ OLDUĞU İÇİN DEĞİL, KENDİ GÜCÜNDEN DEĞİL, TÜRKİYE’DEKİ HAİN BOLLUĞUNDAN CESARET ALARAK YAPMAKTADIR…

Bu uygulamaların temeli Türkiye’deki hain bolluğuna dayanmaktadır. Işıklar içinde yatsın, Attila İlhan, “Türkiye’nin yüzde 10 hain barajı vardır” diye boşuna söylememişti.

Bu oran son zamanlarda daha da bereketlenerek, 2’ye 3’e katlanmıştır.

Artık belediye başkanları bile gruplar halinde Kürdistan’a giderek, bebek katiline biat etmekte, önünde eğilmekte, Türkiye Cumhuriyetine “H’astir” çeken başkanlarla sarmaş dolaş olup, üstüne üstlük bir de 64.üncü AKİLLİĞİ alıp, madalya diye göğsüne takmaktadır.
 
Yakışmıyor böyle bir görünüm Atatürk’ün partisine…

Ayıp oluyor.
.
Yazık oluyor. Günah oluyor…

Atatürk’ün partisinden birisi çıkıp, hem de yetkili birisi çıkıp, LOZAN’I deliyor…

Ama ben inanıyorum ki Atatürkçü, yurtsever, şanlı İzmir halkı ona gereken dersi verecektir.

Hasan Tahsin’ler yetiştiren o yüce kent, verdiği yetkiyi tekrar almasını da çok iyi bilir…

İlk Kurşun

➽ Paylaş:

➽ Gözden Kaçırmayın... ➽ Bunları Okudunuz mu?..

“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..
.com/img/a/