'Sıradan politikacılıkla milleti parçalamak ihanettir'
BAŞBAKAN OLDUN DA USTA, DEVLET ADAMI OLAMADIN
Prof.Dr.Cihan DURA
- “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koca bir yalandır. Egemenlik
kayıtsız şartsız Allah’ındır.”
- “Ata’ya saygı duruşunda sap gibi durmaya gerek yok.”
-“Bu kuvvetler ayrılığı denen olay var ya, o geliyor önünüze engel olarak dikiliyor.”… “Ben yargının işine karışmam, yargı da benim işime karışmamalı.”
-“Bir mozaik oluşturacağız. Bu mozaikte 30’u aşkın etnik topluluk olacak.”
-“Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Nedir o görev? Biz geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin eş başkanlarından bir tanesiyiz. Ve bu görevi yapıyoruz.” … “Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, ülkelerine en az zayiatla, mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.”
-“PKK ile görüşmedik. Görüştüğümüzü söyleyenler şerefsizdir” … “PKK ile biz görüşmedik, devlet görüştü”… “PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim. Sıkıntısı olan varsa bana söylesin”.
- “Referansımız İslam’dır.”… “Bütün okullar imam hatip yapılacak.”
-”iki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasanın, size göre neden reddedilmesi gerekiyor?”
-“Twitter denilen bir bela var. Yalanın daniskası burada. Bu sosyal medya denilen şey aslında toplumların baş belasıdır.”
-“Biz birkaç çapulcunun o meydana gelip halkımızı yanlış bilgilendirmek suretiyle tahrik etmesine pabuç bırakmayız.” … “CHP ve bir kaç çapulcudan izin alacak değiliz. AKM’yi yıkıp Taksim’e kışla da yapacağız, cami de…”
-“Şu anda evlerinde bizim zor tuttuğumuz Türkiye’nin en az yüzde 50’si
var.”
İnsanın kanını donduruyor bu ifadeler… Peki, kime ait? Bir başbakana …,
Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına!
Bir devlet adamı böyle laflar eder mi? Elbette etmez. O zaman, ister istemez
insanın aklına şu sorular geliyor:
-Nasıl oluyor da bu kıratta biri, asla hak etmediği böylesine yüksek bir
makama gelip yıllardır oturabiliyor?
-Neden böyle davranıyor, neden böyle düzeysiz laflar edebiliyor?
I) İkinci soru ile başlayalım.
Çünkü bu zat iyi yetişmemiş, devlet yönetiminin gerektirdiği birikime sahip
değil. Tecrübe de kazanamamış.
Hatırlıyorum, daha 15 yıl önce bir partinin ilçe başkanı idi. Bir de baktım,
belediye başkanı olmuş. Aradan 3-4 yıl geçmedi, parti kurup genel başkan, ilk
seçimde de kazanarak başbakan oldu. Böyle bir iki sıçrayışla o yüksek makama
ulaştı. Emek yok, sıra yok, pişme, olgunlaşma yok. Eğer aşama aşama yükselseydi,
en azından tecrübesi, kültürü artardı; siyaset nedir, devlet nedir, vatan,
millet nedir öğrenirdi. Millî Egemenlik, Milli İrade, bağımsızlık, Meclis,
hükümet nedir, bilirdi. Yine bilirdi ki Devletimizin iki temeli vardır: Millî
Egemenlik ve Tam Bağımsızlık!… Millî Egemenlik yalnızca Millet’e aittir, ne bir
kuruma ne de bir şahsa devredilemez. Yalnızca Millet Meclisi’ne geçici olarak
kullanım hakkı verilir. Atatürk’ün dediği gibi: “Millet, egemenliğini elinde
tutar. Ancak Millet Meclisi’ni egemenliğinden gereği kadarını kullanması için
görevlendirir. Bu yetki asla tek bir adama veya bir gruba verilemez.”
“Milletvekilleri ancak milletin verdiği yetki ve görevler çerçevesinde
çalışacaklar, bunların dışına çıkmayacaklardır. Seçilmiş olmakla egemenlik
onların eline geçmiş değildir, sadece görevlendirilmişlerdir, egemenliği Millî
İrade sınırları içinde kullanmakla görevlendirilmişlerdir yalnızca. Yetki tek
bir adama herhangi bir şekilde devredilemez.”
Eğer bu zat devlet adamlığının gerektirdiği şekilde yetişmiş olsaydı, Millî
İrade’ye titizlikle uyardı. Millî Egemenliğin, kendinin ve bağlı olduğu menfaat
odaklarının aracı olarak kullanılamayacağını görürdü. Bilirdi ki Millî
Egemenlik’te ne hükümet ne bir başbakan kendi iradesiyle hareket edemez; o
iradenin yerini millet iradesi almıştır çünkü. Bir başbakan istediği her şeyi
yapmakta serbest değildir! Aksi davranış yanlıştır, tehlikelidir: Görevini
yaparken, kendi iradesi silinir, yerini Millet İradesi alır. Yalnızca onun
gereklerini yapar. Çünkü ancak bu koşulla seçilmiş, ancak bu koşulla
görevlendirilmiştir. Görevini çoğunluğa dayanarak yapar ama azınlıkta kalanların
isteklerini de göz önünde tutar. Çünkü Millî Egemenlik ilkesi bunu gerektirir,
yoksa Millî İrade’ye olabildiğince değil, kısmen uymuş olur. Ancak, bütün bunlar
da yeterli değildir. Yetkilerini bilim ve ahlak esasları çerçevesinde
kullanacaktır. Devletin ve milletin bağımsızlığına en ufak bir zarar vermeyecek
şekilde kullanacaktır. Bütün işlerini millet adına ve yalnızca millet lehine
yapacaktır. Bütün eylemlerini bu açıdan değerlendirecek, bu koşulu yerine
getirmiş olmanın vicdan rahatlığını duyacaktır.
Peki, hangi koşullarda bu şekilde davranma başarısını gösterebilir? Elbette
belirttiğim yönlerde eğitilmişse, böyle bir davranışı ahlak edinmişse,
bilimlerin ışığıyla aydınlanmışsa, aydınlanıyorsa… Çünkü Cumhuriyet rejimi bilim
ve erdem rejimidir, bilimsel doğrulara ve yüksek ahlaka dayanır. Bir başbakan
yüksek karakterli olmalıdır, bilgili, dürüst, güvenilir, yurtsever olmalıdır.
Yoksa, demokrasi yerine, işte, havanda böyle su döveriz.
Vaktiyle bir babanın, vezir olan hayırsız oğluna söylediği gibi:
“Oğlum, ben sana vezir olamazsın demedim, adam olamazsın
dedim.” Biz de şöyle mi diyelim: “Başbakan oldun ama, devlet
adamı olamadın.”
II) Gelelim, diğer sorunun yanıtına:
Nasıl oluyor da bu yapıda biri, devletimizin en kritik, en önemli makamına
gelebiliyor, en stratejik yetkilerle donatılıyor, milletimizin geleceğini
belirleyici kararlar alıyor?
Yanıt kısaca, devenin, “boynun neden eğri” sorusuna verdiği cevapta
gizli…
Çünkü, yukarda belirttiğim bütün sakıncalar burada da geçerli… O zat için
olduğu kadar, onun çevresi, kadroları, partisi, hatta muhalefet ve çoğu
aydınımız için de geçerli… Son derecede önemli olan devlet, Millî Egemenlik,
Millî İrade, bilimcilik, sosyal ahlak gibi kavramlardan genellikle habersizler,
bunların bilincinden yoksunlar. Dolayısıyla böyle birinin, bütün eksiklikleriyle
devletin en stratejik mevkiine gelmesini yadırgamıyorlar. Böyle bir şahsın,
sadece sayısal güce dayanarak, o makama gelmesini önleyemiyor, hatta destek bile
oluyorlar.
‘***’
Ve sonuç olarak…
Bu zata sesleniyor ve diyorum ki, hiç okumadığın belli, oysa Atatürk’ten
öğreneceğin o kadar çok şey var ki… Eğer öğrenip uygulasaydın, düşmezdin bu
hallere…
Örnek Devlet Adamı…, dinle, daha neler diyor:
-Sizi iktidara ve yetkili makamlara getiren iradenin ve egemenliğin
sahibi, Türk milletidir. İktidar mevkiine saltanat sürmek için değil, millete
hizmet için getirildiniz. Milletin kudretini yalnız ve ancak yine milletin
hakikî ve sağlanabilir menfaatleri yolunda kullanmakla yükümlüsünüz.
-Sıradan politikacılıkla milleti parçalamak ihanettir.