'Sam amca'nın yeni tuzakları
ABD’NİN YENİ TUZAKLARI
Prof. Dr. M. Kerem DOKSAT
Her yönüyle iflâs bayrağını çeken ABD’nin yeni kültürel yozlaşma silâhına karşı uyanık ve dikkatli olmamız icap ediyor: “Müzik” ve “yaşam tarzı” diye tepemize salıverilen modalar bunlar.
Dün Çeşme’de müşahede ettiklerimin devamı zaten bunlar.
Saldırıp rezil oldukları Vietnam’dayken ve oradan geri gelirken anomik, kaotik, kendiliğini kaybetmiş ve kimlikleri karmakarışık bir güruh bıraktılar geriye: Rock ve Heavy Metal Kültleri.
Bunlara hemencecik Punk Kültü ve Dadaizm de eklendi.
Özetleyeyim…
Önce zenci kölelerin hüznünü yansıtan ve çok naif, hoş, insanı hüzne boğan Blues akımı doğar. Tıpkı Portekiz usulü Fado gibi…
Ama hiç öyle durur mu emperyalizm, sinekten yağ çıkarması lâzım.
The Dear Hunter filmi bunu çok veciz şekilde hicveder:
http://www.sinemalar.com/film/1158/avci
Amerika’da bir işçi kasabasında yaşayan Rus asıllı Michael (Robert De Niro), Nick (Christopher Walken), arkadaşları Steven’ın (John Savage) düğününde bir araya gelirler. Düğünün ardından Mike, Nick ve dostları Axel (Chuck Aspergren), Stan (John Cazale), ve John (George Dzundza) geyik avına çıkarlar. Bu son av partileri olabilir çünkü sıkı dostlar yakında Vietnam savaşına katılacaktır. Savaşın vahşeti bu insanların bedeninde ve ruhunda geri dönüşü olmayan izler bırakacaktır. Ama savaş kadar gerçek ve ondan daha üstün bir kavram vardır: Dostluk.
Film çok güzel bir Ortodoks düğününden sahnelerle başlar. En büyük keyifleri, işlerinden arta kalan zamanlarda içip geyik avlamaktır ama savaşta en iğrenç şeyleri görür ve yaşarlar. Hayatta kalanlardan Nick (Christopher Walken) ağır şekilde Travma Sonrası Stres Bozukluğuna yakalanır, “repetition combat” da denen sürekli olarak ölüme meydan okuyup Rus ruleti oynar ve bütün bahisleri kazanır çünkü asla ona bir şey olmamaktadır. Ta ki Michael (Robert De Niro) dostunu kurtarmak için o bataklığa gidip de kendisini buluncaya kadar. Bu arada, kendisi de ağır migren nöbetleri yaşamaktadır. Filmin en dramatik iki sahnesine şâhit oluruz sonlara doğru. Michael onu bulup, o da kendisini hatırladığında son oyunu olacaktır çünkü bu sefer kader ondan yana değildir. Kafasında dökülen kanları durdurmaya çalışırken gözyaşlarına boğulur Michael.
En son sahnede, badireleri atlatıp hayatta kalan dostlar tekrar ava çıkarlar ve muhteşem boynuzlarıyla dönüp bakan güzel mi güzel, asil mi asil geyiği vuramazlar, havaya ateş ederler.
Tıpkı Ayı (The Beer) gibi bir sevgi filmidir bu…
Aklıma Murat Lâmi Akman geldi, çok farklı ve üretken bir beyne sâhip olan merhum eniştem Toygar Akman’ın oğlu… O da ABD’den döndüğünde Dadaist bildiri yayınlamıştı Boğaziçi’nde taze talebeyken. Hey gidi günler (bunu yazmak için kendisinden izin aldım) hey…
***
Heavy (Ağır) Metaller klasik bir bilimsel kavramdır: Demir, kobalt, bakır, mangan, molibden, çinko, cıva, plütonyum, kurşun, vanadyum, tungsten ve kadmiyum da bunlar arasındadır.
Müzikteki Heavy Metal ise 1960’lı yıllarda İngiltere’nin Midlands Bölgesinde ve ABD’de gelişmeye başlayan Rock türüdür. Kalın ve ağır sesi, distorsiyon, solo gitar ve yüksek ses gibi kendine özgü elementlere sahiptir.
Heavy Metal sözleri ve canlı performansları genelde maçoluk ve kabadayılık ile özdeşleştirilir.
Led Zeppelin, Black Sabbath ve Deep Purple gibi ilk Heavy Metal grupları ağır eleştirilere maruz kalsa da, geniş kitlelere hitap ederler. 1970′lerin ortalarında Judas Priest, Heavy metali Blues türünün etkisinden kurtarır(!), bir başka grup olan Motörhead sertlik ve hız katarak Heavy Metalin terakkisine katkıda bulunur. Iron Maiden gibi New Wave of British Heavy Metal akımından etkilenen gruplar da bu gelişmeyi devam ettirir ve 1970’li yılların sonunda dünya çapında hayran kitlesine ulaşarak headbang (deli gibi kafa sallama), metalhead (odun da değil, maden kafalılık) gibi alt kültleri oluşturur.
Hiç yeter mi, ok yaydan çıkmıştır artık!
1980’li yıllarda Glam metal türünü benimseyen Mötley Crüe ve Poison gibi gruplar daha aşırı ve agresif tarzda müzik yaparken, bir yandan da Metallica, Megadeth, Slayer ve Anthrax gibi gruplar Thrash Metal’in yükselişini sağlarlar. Death Metal ve Black Metal türleri ise bu dönemde karışım alt kültür ögeleridir.
İsimlere bakar mısınız? Türkçelerini yazmayayım daha iyi yahu!
Heavy Metal geleneksel olarak yüksek distorsiyon (armoniye uymayan acayip, atonal sesler), vurgulu nota, yoğun bas ve davul sesi ile birlikte güçlü bir vokal kullanmaktır. Bu tarzın alt türleri genellikle bu unsurların bir veya birkaçını vurgular, değiştirir veya ihmâl eder. Tipik bir Heavy Metal grubu davulcu, basçı, ritim gitarist, ana gitarist ve enstrüman çalan veya çalmayan bir şarkıcıdan oluşur. Bazı gruplarda sesin dolgunluğunu arttırmak için klavye enstrümanı da kullanılır.
Elektrogitarın amplifikatör ile kullanılması Heavy Metal tarihinin temelini oluşturur. Sık sık ana gitarist ile klasik vokalist rolleri birbiri ile çakışır, bu da müzikal bir heyecan yaratmaktan ziyade, sahne bile mücadeleye yol açar. Metal müziğin temelini yansıtan 60’ların karşıt kültürü için duyguların açık sözlülükle ifade edilmesi, gerçeğe işaret edildiğinin gösterilebilmesi için gerekli olmuştur. Metal şarkıcılarının ses tonu, sözlerden daha önemlidir. Metal müzik vokalistliği de çok çeşitlidir. Metal müzikte bas anahtar unsurlardandır ve gitar ile bas arasındaki ilişki müziğin temel elementidir. Basgitar düşük-uç sesin “ağır” olmasında kritik rol oynar. Metalin bas aralığı komplekslik açısından geniş aralığa sahiptir.
Metalde davulun ana görevi yüksek ses, yüksek hız, güç ve kesinlik ile birlikte değişmeyen ritim sağlamaktır. Metal davulculuğu yüksek miktarda dayanıklılık gerektirmektedir. Ayrıca davulcular müziğin karmaşık yapısına ayak uydurabilmek için hız, koordinasyon ve ustalık becerilerini geliştirmek zorundadırlar; karakteristik teknikleri zil boğmadır. Bu teknikte zile vuran davulcu vurduktan hemen sonra zili eliyle tutarak susturur.
Canlı performanslarda yüksek ve saldırgan ses tonu sosyolog Deena Weinstein tarafından “öldürücü” olarak değerlendirilmiştir. Metalheads adlı kitabında psikolog Jeffrey Arnett metal müzik konserlerinin savaş duygusunu ön plana çıkardığını yazmıştır. Blue Cheer gibi erken dönem Heavy Metal temsilcileri olan Jimi Hendrix, Cream ve The Who ses konusuna yeni kriterler getirir. Blue Cheer’dan Dick Peterson bu konuda “tek bildiğimiz daha fazla güç istediğimiz” der. Pop müziğin temelinin melodi, House müziğin temelinin ritim olması gibi tını ve yüksek ses de Metalin temelidir.
Black Sabbath’ın 1970 yılında yayımlanan ikinci albümü Paranoid’e (isme bakar mısınız), Black Sabbath ve birçok metal müzik grubu şarkılarında hiçbir popüler müzik türünde görülmemiş kadar çok karanlık ve depresif konulardan ilham alırlar. Albümde Paranoid şarkısı kişisel travmaları, Fairies Wear Boots şarkısı ise uyuşturucu kullanımının kötü yan etkilerini anlatmaktadır. War Pigs ve Hand of Doom şarkıları ise savaş konusuna değinir.
Nükleer savaş konusu da sonraki dönemlerde şarkı sözlerinde yerini alır. Iron Maiden’ın 2 Minutes to Midnight, Ozzy Osbourne’un Killer of Giants, Megadeth’in Rust In Peace… Polaris ve Metallica’nın Fight Fire With Fire şarkıları bu tema üzerine yazılır.
Metal müzikte en ağır basan tema “ölümdür”. Şarkılarında en çok bu temayı Slayer ve W.A.S.P. kullanmıştır (bu grup da aslında homoseksüaliteye öykünür). Death Metal ve Grindcore ise bunu daha agresif ve ürpertici şekilde kullanır. Biz de de “bu akşam ölürüüm, ben, kimse tutamaz” diyen tuhaf bir genç bunları taklit etmiş, millet kendini köprülerden, apartmanlardan atmıştı.
Metal müzik, Blues kökenli olduğu için seks konusuna da yer verir ama ne seks.
Glam ile Led Zeppelin’in bazı şarkıları sırf bununla doludur. Heavy Metal’de gerçek dışı ve hayali konulara da yer verilir. Iron Maiden’ın şarkılarının çoğunluğu mitoloji, kurgu ve şiir konularından ilham alır. Iron Maiden’ın Rime of the Ancient Mariner şarkısı Samuel Taylor Coleridge’in şiiri temel alınarak yazılır. Led Zeppelin’in The Battle of Evermore, Immigrant Song, Ramble On, No Quarter ve Achilles Last Stand şarkılarında da Yüzüklerin Efendisi gibi mitolojik ve folklorik eserlerin etkileri görülür. Black Sabbath’ın The Wizard,Megadeth’in The Conjuring ve Five Magics, Judas Priest’ın Dreamer Deceiver şarkılarında da benzer durum mevcuttur. ‘1980′li yıllarda Thrash Metalin yükselişiyle sosyopolitik yorumlar Metallica’nın …And Justice for All ve Megadeth’in Peace Sells şarkılarında yer alır.
Heavy Metalin şarkı sözlerinde kadın düşmanlığı da dikkati çeker. Bunları savunan feministlerin, Freud’a lâf ettirmeyen kesin fikirlilerden hiçbir farkı yoktur.
1980’li yıllarda Parents Music Resource Center, ABD Kongre Meclisi’ne sakıncalı olarak değerlendirilen şarkı sözlerinin özellikle Heavy Metalde bulunduğunu bildiren ve popüler müzik endüstrisinin düzenlenmesi gerektiğini anlatan bir dilekçe yazar. 1990’lı yıllarda 5 yıl önce iki gencin Judas Priest şarkısında geçen “yap şunu” (sinkaf et demek) tarzındaki eşikaltı mesajını dinledikten sonra kendini vurduğu gerekçesiyle Judas Priest’a dava açılır. Fas, Mısır, Lübnan ve Malezya’da Heavy Metal grupları ve hayranları tutuklanır ve bazıları hapse gönderilir.
Diyalektik Yasası İşlemeye Devam Ediyor
Blues ve R&B’nin yanında, Klasik Müziğin Heavy Metale de ilk günlerinden itibaren ilham kaynağı olduğunu görürüz. Türün en etkili gitaristleri esasen klasik müzik eğitimi almış olanlardır. Bu gitaristlerin klasik modelleri benimseyip yeni bir gitar virtüözü geliştirmeleri Heavy Metalin armonik ve melodik yapısını değiştirir. 18. Asır Klasik Müzik sanatçılarından J. S. Bach, Wilhelm Richard Wagner ve A. Vivaldi gibi isimlerin akor ilerlemeleri ve virtüöz çalışmaları konusunda Eddie Van Halen, Randy Rhoads ve Yngwie Malmsteen gibi gitaristlere ilham kaynağı olduklarını görürüz.
Believer grubundan Kurt Bachmann “eğer doğru yapılırsa Metal ve Klasik Müzik birbiriyle uyumlu olur. Metal ve Klasik Müzik duygu, doku ve yaratıcılık konusunda herhâlde en çok ortak yanı bulunan iki türdür” der. Klasik Müziğin “sanat müziği” kategorisinde, Metal Müziğin ise “popüler müzik” kategorisinde yer almasına rağmen, birçok Metal müzisyeni ilham kaynağı olarak Klasik Müzik bestecilerini gösterir. Popüler Müziğin analizi zaman zaman ilham kaynağının Sanat Müziği olduğunu göstermektedir. Walser’ın Heavy Metal ile ideolojiler arasındaki bağlantısı ve 19. Asır romantizmine dayanan gösteri pratikleri buna örnek olarak gösterilebilir. Ancak Blues, Rock, Heavy metal, Rap veya dans müziğinin ilk olarak sanat müziğinden ortaya çıktığını iddia etmek yanlış olur.
Görüntü Heavy Metalde büyük önem taşır. Grubun dış görünüşü şarkı sözlerini ve müzik tarzını yansıtması dışında albüm kapağını, logosunu, sahne düzenini, giyimini ve müzik videolarını da etkiler. Geriye ve aşağıya doğru uzun saçlar göre metal müziğin en ayırt edici özelliğidir. Orijinalinde Hippie alt-kültünde bulunan uzun saç modası, 1980’li ve 1990’lı yıllarda Metal Müzikte nefret, kızgınlık ve hayal kırıklığının sembolü olur; hayranlarına isyankâr olma konusunda güç verir. Metal müzik hayranlarının klasik giyim tarzı blue jean, siyah t-shirt, bot ve siyah deri ya da mavi kot cekettir. T-shirtlerin üzerinde genellikle sevilen grubun logosu veya resmi bulunur. Zincir, kurukafa gibi aksesuarlar da yaygın olarak kullanılır.
1980’li yıllardan Punk ve Goth müzik dışında korku filmleri de bu modadan etkilenir. 1970’li ve 1980’li yıllarda birçok Metal Müzik grubu sahne görünüşlerini daha etkili kılmak için özel şekilli ve parlak renklere boyanmış enstrümanlar kullanır. Moda ve tarz
özellikle Glam Metal türünde ön plana çıkar. Sanatçılar sahneye uzun ve boyalı saçlar ile genellikle dudak boyası ve göz kaleminden oluşan makyaj ile çıkar; parlak elbiseler, tayt, kafa bandı ve mücevherler de sahne gösterisinin birer parçasıdır. 1980’lerde Visual Kei adı verilen akımın içinde bulunan X Japan grubu sahnede kostüm, saç ve makyaj kullanımına öncülük eder. Cinsiyetler (gender) ve cinsel özellikler (sex) karışır. He-She, She-He gibi bozulmuş, deforme arketipler ortalığa saçılır.
Metal Müzik konserlerindeki dans şeklinin fiziksel güç gerektirmesinin dinleyici kitlesinin çoğunluğunun erkek olmasından ve aşırı heteroseksüelist ideolojiden kaynaklandığı görülür. Metal Müzik konserlerindeki delicesine kafa sallama ve itme dansları şükranın, ritmik jestin sembolüdür. Hem konserde bulunan hem de evde müzik dinleyen hayranlar arasında popüler olan bu aktiviteler sonucunda “diskopleji” denen omurilik hasarlanmaları görülür.
Heavy Metalin yoğun, dışlayıcı, güçlü ve erkeksi alt-kültü sebebiyle diğer Rock türlerine göre daha uzun süre popüler kaldığını iddia edilir. Bu alt-kültü sadece konserler ve giyim tarzları güçlendirmez. Metal dergileri ve daha yakın zamanda ortaya çıkan internet siteleri de gelişmesine katkıda bulunur.
Heavy Metal teriminin müzikal anlamda kökeni dahi “piçtir”, yâni nesebi gayrisahihtir.
Kimya ve metalürji alanında ise asıllardır yıldır kullanılan bir terimdir. Modern Popüler Kültürdeki en erken kullanımı ise karşıt kült yazarı William S. Burroughs’ın The Soft Machine adlı romanında görülür. 1962 yılında yayımlanan romanda Uranian Willy karakterinden Heavy Metal Çocuk diye bahsedilir. Bir sonraki romanında ise Heavy Metal teriminden uyuşturucu konusunda mecaz yapmak için faydalanır. Metal müzik tarihçisi Ian Christie Heavy mMetal kelimesinin Hippie konuşmasındaki kökeni üzerinde durur. Hippiler (Hippies) arasında “heavy” terimi “güçlü” veya “şiddetli” anlamına gelmektedir.
“Metal” ise ağır bir ruh halini belirtmektedir. Bu anlamda “heavy” terimi 1960’lı yıllarda genel olarak kullanılmaya başlanır. Heavy Metal teriminin kökeninin New York Times’da Jimi Hendrix ile yapılan röportajda geçen “heavy metal” kelimelerine dayandığını iddia edilir fakat bu ispatlanamaz.
Heavy Metal “genellikle uyuşturucudan kafası bulanmış kişilerin çaldığı acımasızca agresif müzik” olarak tarif edilir.
Punk alt-kültünün üyeleri genellikle punk, punkçı, punk rocker olarak anılsa da doğru tabir punk’tır. Bunun yanı sıra kendilerini ifade etmek için çeşitli dereceleri ve terimleri vardır. Çoğunlukla işçi sınıfından gelirler. Çok azı bir işte uzun süre çalışmayı başarabilir, çoğunlukla işsizdirler. Her ne kadar Hippie kültüne ait gördükleri serbest seks kaveamını reddetseler de, en az onlar kadar geleneksel evlilik kurumunu reddetmiş ve evlilik öncesi seks yapmışlardır.
Orijinal hareket fazlasıyla uyuşturucu ve alkol kullanımı içerir. Punk toplumunun birçok önemli figürü intihar ve aşırı doz uyuşturucu kullanımından ölmüştür. Bu sebeple Straight Edge akımının savunucuları alkol ve madde kullanımını reddeder. 1980’lerden sonra toplulukta eroin kullanımı büyük ölçüde azalır. Ayrıca Punk kültürü, hallüsinojen (halüsinasyona yol için) maddeleri ve esrar kullanımını da reddeder, çünkü Hippileri aşağılamaktadır.
Punklar ise genellikle içinde bulundukları yerelde kurdukları gruplarla bir punk scene-punk sahnesi oluştururlar. Hemen hemen tüm büyük şehirlerde buna rastlanır. Böylece dünyanın dört bir yanında her etnik gruba ait, onlarca farklı dilde punk sahneleri kurulmuştur.
Kültürlerini ifade biçimleri içinde bulundukları yerlere göre değişim gösterir. Mahalli Punk sahneleri kimi zaman yarım düzine kişiden kimi zaman binlerce kişiden oluşur. Ayrıca kült kendi içinde Poseurlar ve Wannabeler bulundurur. Poseur, punk kültürüne ait olmayan ama öyleymiş gibi gözükmeye çalışan, böylece ilgi çekmeye çalışan kişidir. Bunların yanı sıra günlük hayatlarını sıradan bir şekilde sürdüren ama Cumartesi günleri punk gibi giyinip sokağa çıkan gençler, yani müzikle ve ideolojiyle ilgisi olmayan sadece punk modasını takip edenler Cumartesi Punkı diye aşağılanır. Wannabe ise, punk alt-kültüne ait olmayan ama kendisini bu kültürün bir üyesi zanneden kişilerdir.
Türkiye’de çoğu toplulukta Tatlısu Pankı veya Alsancak Punkı sıfatını alırlar (ah Gâvur İzmirliler ah, bana millî içkimizi de bıraktıracaksınız -psikopatik projeksiyon-).
Tipik bir punk sahnesinde kayıtlar yapan ve şovlara çıkan (ufak konserler veren) punk grupları, bunların aktivitelerini duyuran fanzin yazarları, albüm ve şov afişlerini düzenleyen grafik tasarımcıları, punk aksesuarlarını ve kıyafetlerini tasarlayan modacılar bulunur. Günümüzde İnternet sayesinde yerel punk grupları internet siteleri, dosya paylaşım programları, MP3’ler ile kendilerini daha rahat ifade etme imkânı bulmaktadırlar.
Uf, sıkıldım.
Daha fazlasını arzu edenler İnternet’ten, diğer medyadan bilgi derleyebilir.
Ben gay-barlardan ve kamyon şoförlüğünden yükselip dünya tarihinin en iyi pop şarkıcılarından biri olan Elvis’i de, Cream’i de, Jimi Hendrix Experience’i de dinledim.
Elvis de, Cream de beni hep mütehassis etti (hislendirdi) ve Beyaz Saray’a rest çeken parçalarında empatimiz sempatiye döndü.
http://www.youtube.com/watch?v=pkae0-TgrRU
Eric Clapton’un oğlu vefat ettiğinden önce mi, sonra mı yazdığı hiç önemli olmayan ama beni ağlatan şarkısını hep gözyaşlarıyla paylaştım:
http://www.youtube.com/watch?v=VRsJlAJvOSM

Daha sonraki bir makalemde dünyada en çok iç içe girmiş olan ve en çok da silinmeye çalışan iki büyük milletten bahsedeceğim: Yahudiler ve Türkler…
Bugünlük bu kadar…
Şimdi yüzmeye gideceğim.
Acelem var.
Neden mi?
Çünkü kadim bir dostumla yemek randevuma yetişeceğim:
Dr. Alper Kaya.
Tanımayan varsa tıklayın:
http://www.youtube.com/watch?v=pXZ602H_CJs
Lâkabı Elperstein’dır.
Geçen gün buraya hareket etmeden önce eski arkadaşım ve hayranı olduğum Alpay arayıp hâl katır sordu.
30 saniye önce Medyum Recep namlı şarlatan tarafından kazıklanan 19 kişi adına bir kadıncağız aradı, benden yardım istediler.
“Yapamam” dedim, “çünkü yasaklıyım”.
İhvanla…
İlk Kurşun