Eskiler buna “cürmü meşhut” derler…
AKP, SUÇÜSTÜ YAKALANDI…
Ali ERALP

Her gün yeni bir deprem yaşıyoruz. Her gün yeni bir kasırgayla uyanıyoruz.
.
Ortalık yangın yerine döndü.
.
İnsanı insan, toplumu toplum yapan değer yargıları hallaç pamuğu gibi atılıyor.
.
Ayaklar altında çiğneniyor…
Adamların namussuzluklarını ortaya döküp, yüzüne tükürüyorsun, “YAĞMUR YAĞIYOR” diyorlar.
Eski PKK’lı katiller, ruh hastaları, onur yoksulları şimdi el üstünde.
Hırsızlar, dolandırıcılar, üçkâğıtçılar şimdi el üstünde.
11 yıldır Türkiye “Kasetli Demokrasi” ile idare ediliyor. CD’li hukukla cezalandırılıyor. Bavullu basınla yönetiliyor.
Bunun adına da “ileri demokrasi” diyorlar.
Kasetlerle parti başkanları düşürülüyor, parti başkanları seçiliyor. Kasetlerle parti yöneticileri, milletvekilleri hizaya sokuluyor, disiplin altına alınıyor.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmedi böyle bir şey. Şantajla, tehditle, korkuyla, insanları köşeye sıkıştırarak olaylara yön vermek… Bir ilk bu… Yeryüzünde bir eşi daha yok… Türkiye, AKP sayesinde bunu da tanıdı…
İnsanların özel hayatları gözetleniyor… Röntgencilik yapılıyor. Kayıt altına alınıyor, sonra da şantaj ve tehdit aracı olarak kullanılıyor. Yani bel altı siyaseti, ülkeyi yönetme aracına dönüştü… Hem de bu işlemi cemaatçiler, tarikatçılar yapıyor.
Geçmişte Dolmabahçe sarayında dosyalar açılmış, ortaya belgeler saçılmıştı… Bu olaydan sonra da astsubay, subay kıyımı başlamıştı…
Suikast bahaneleri ile ordunun kozmik odalarına girildi. Yunan – Türk savaş planları, stratejik, taktik savaş programları elden ele, dilden dile dolaştı. Ayağa düştü.
Türk ordusunun kolu kanadı kırıldı.
Komutanlar tutuklandı. Hapishanelere dolduruldu…
Gerekçe neydi? “İrticayla Mücadele Eylem Planı” hazırlamak…” “İrticaya karşı orduyu ve halkı ayaklandırmak”, “Kamuoyunu yönlendirme amaçlı internet siteleri kurmak…” vs.
Davanın temeli “Islak imzalı belgelere”, 1997 yılındaki MGK kararlarına dayandırılıyordu. Oysa yıllar sonra, 14 Ağustos 2004 tarihli Milli Güvenlik Kurulu Toplantısında alınan kararda da şunlar vardı:
“Fethullah Gülen cemaati tehlikeli hale gelmiştir. Bunlara karşı yeni bir eylem planı hazırlanacaktır. Faaliyetleri incelenmeli ve denetim altına alınmalıdır…”
Bildirinin altında da (kendisinden gelip mahkemede bildiklerini anlatması istenilen ve bu isteğe “Ben kasaptaki ete soğan doğramam” diye yanıt veren) “Hilmi Özkök’ün, Recep Tayyip Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ün, Cemil Çiçek’in ve daha birçok AKP ileri geleninin imzası bulunmaktaydı.
Bu kararla “İrtica eylem planları”nın yıllar sonra devlet eliyle uygulama alanına konduğu ortaya çıktı. Hem de devletin başında bulunan kişiler tarafından… Üstelik bu kararın altındaki imzalar sahte de değildi.
YANİ AKP, 14 AĞUSTOS 2004 MİLLİ GÜVENLİK KURULU KARARI İLE SUÇÜSTÜ YAKALANDI.
Eskiler buna “cürmü meşhut” derler…
Bir yandan “İrticayla Mücadele Eylem Planı” hazırladı diye yüzlerce komutanı işinden, gücünden, ailesinden, görevinden, yaşantısından koparıp zindanlara atacaksın, hayatlarını karartacaksın; bir yandan da mahkemelere “SUÇ” unsuru olarak sunduğun eylemi kendin gerçekleştireceksin, elçiliklere genelge gönderip, “Gülen okulları ve milli görüşe yardım edilmemesini” isteyeceksin…
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu…
Ergenekon ve Balyoz davaları bu yeni gelişmeyle çökmüştür. Hukuksal temelini yitirmiştir.
Zaten ulusalcılar, yurtseverler, yargılamanın başından beri, bu sahte, tutarsız belgelere, 25 kuruşluk CD’lere dayanan bu davalara itiraz ediyorlardı. Eylemlerle, direnişlerle Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarının yanında olduklarını gösteriyorlardı. Tüm dünya bu yargılamanın temelsizliği, dayanıksızlığı konusunda birleşmişti.
AKP kurmayları şimdi panikte. İpe sapa gelmez demeçlerle, konuşmalarla bu telaşlarını, korkularını, suçlarını açığa vuruyorlar.
Hani derler ya, “Şecaat arzederken merdikıpti sirkatin söylermiş.” Yani çingenin merdi yiğitliğini anlatırken hırsızlığını söylermiş…
Bizim politikacılar da bunu yapıyor şimdi:
Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, “AKP’nin cemaatler için kendini siper ettiğini” söyledi ve ekledi:
“2004′teki MGK kararı hükümet tarafından yok hükmünde kabul edilmiş, hiçbir işlem yapılmamıştır…”
“AKP Genel Başkanı Mehmet Ali Şahin de “Fethullah Gülen cemaatinin faaliyetlerini engellemediklerini, aksine destek verdiklerini” anlattı.
Ömer Dinçer ise bir röportajında şu açıklamaları yaptı:
Eğer Fethullah Hoca Efendi bu konuyla ilgili ‘kolum kanadım kırıldı’ diyorsa… Ergenekon’a, Balyoz,a Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz Darbe Planları’na karşı biz dağ gibi göğsümüzü gererken onlar güvenlik ve huzur içinde faaliyetlerine devam ettiler.
O dönemde merkez medya bizi suçlarken, biz haksız iftiralara maruz kalırken onlara bunları hissettirmedik dahi. Şimdi eğer kendilerini korumak için katlandığımız o baskılara, üstlendiğimiz o risklere rağmen bugün onun tam tersi bir haber mantığıyla 28 Şubat’ta merkez medyanın kullandığı yöntemlere başvurarak konuyu ele alıyorlarsa o zaman Hoca efendi gelsin gerçek anlamda kimin kolu kanadı kırılıyor onu görsün…”
Milletvekili Şamil Tayyar ise “Emniyeti cemaate bağladık…” deyiverdi ve işin içinden çıktı…
Daha önce de Başbakan cemaati kastederek “Ne istedilerse verdik” itirafını yapmıştı.
Bu konuşmalarla açık, aleni suç işlenmiştir. Bakalım, Cumhuriyeti ve laikliği korumakla görevli savcılar ne yapacaklar?
Yazıyı bitirirken biz sadece şunu söyleyeceğiz:
Sen, cemaati korumak için Balyoz’u, Ergenekon’u tertipleyeceksin, sen emniyeti cemaate bağlamak için orduyu, polis teşkilatını darmadağın edeceksin, sen “Cemaatin her istediğini verebilmek için” aileleri parçalayacaksın, vatan hizmetine ömrünü adamış komutanların rütbelerini söküp, onları zindanlara dolduracaksın, Cumhuriyeti yok etmek için elinden geleni ardına koymayacaksın ve bütün bu yaptıkların yanına kâr kalacak…
Yakındır. Geçit vermez dağların arkasından güneş, aydınlık yüzünü göstermek üzeredir… İleride nelere tanık olacağız?
Bekleyip, göreceğiz…
Ne demiş atalarımız:
“ALMA MAZLUMUN AHINI, ÇIKAR AHESTE AHESTE…”
İlk Kurşun