Rüşvet, kara para, yolsuzluklar batağı
TAYYİP OKŞADI,
.
LAMBADAKİ CİN FETHULLAH COŞTU
LAMBADAKİ CİN FETHULLAH COŞTU
.
Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen 2002 ‘den bu yana aynı ekmeği, aynı yolu, hatta aynı suyu içtiklerini söylese de görünen bu değildir…
Her iki lider de bu güne kadar gizli de olsa birbirlerine meydan okumanın gayreti içindelerdi. Sayın Başbakanın özel dershanelerin kapatılması konusundaki kararlılığı aralarındaki soğuk savaşın belki de pimini çeken en önemli sebeptir.
.
Ayrıca Sayın Başbakanın “Cemaatin oyları bizi ancak yüzde 1 etkiler” açıklaması ise bu işin tuzu, biberi olmaya yetmiştir. Oysa 11 yıldır AKP ile koyun koyuna yaşayan cemaat düne kadar gözüm kör, kulağım sağır oyununu oynarken bugün ne oldu da AKP’nin talan, rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluklarını gün yüzüne çıkarılmasını sağlıyordu. Aynı safta olan iki İslamcı-faşist lider, medyayı susturarak, yargının bağımsızlığını elinden alarak, korku imparatorluğu yaratarak devletin asıl militanları değil miydi? Adına darbeci terörist denilen askerler, gazeteciler ve aydınlar gerçekten darbeci oldukları için mi Silivri AKP esir kampında yatıyorlar?
Yoksa Cemaatin AKP’nin iktidarda rahat rahat at koşturması için verdiği bir hediye miydi? Bu. Ne gazeteciler eskisi gibi siyasi skandalları, yolsuzlukları, talanları kamuoyuna servis edebiliyor, ne de Genelkurmay’ın başına gelen Özel Paşa AKP’nin şuursuzca ülkenin siyasi ve stratejik gücünü peşkeş çekmesine ses çıkarabiliyordu. Bağımsız denilen yargı AKP iktidarının yargılanamaz, sorgulanamaz hale getirirken ne denli bağımlı olduğunu da gözler önüne sermişti.
Ne acıdır ki, düne kadar Ergenekon Davasına bakan savcı Zekeriya Öz için methiyeler düzen, onu kahraman ilan eden Sayın Başbakanın ipi de yine O kahraman Savcı tarafından çekiliyordu. Türk Silahlı Kuvvetlerini “derin devlet yapılanmasından kurtardık” diyen Sayın Başbakan cemaatin derin devletinden darbe yemesi de bir o kadar ilginçtir.
Hem bu darbe de Ergenekon, Balyoz ve Oda TV davalarında olduğu gibi sahte delil ve belgelerle soruşturma yapılmadı. Aksine videolu, ses kayıtlı, belgeli bir iddiaydı bu. Kaldı ki, Cemaatin elinde güçlü delil ve belgeler bulunmasa böyle bir yolsuzluğu ortaya çıkarıp AKP’nin en önemli isimleri olan İçişleri Bakanı Muhammer Güler’i, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ı, AB Bakanı Egemen Bağış’ı ve iktidara yakınlığı ile bilinen birçok iş adamı ve kamu banka müdürünü böyle bir suçla itham edemezdi.
Türkiye’nin yüzde 90 bütçesine yakın bir meblağın rüşvet olarak verildiği, kara paranın aklandığı bu yolsuzluk Cumhuriyet Tarihimizin en büyük soygunu olmuştur. Sayın İçişleri bakanı istifasını neden Emniyet Teşkilatını alt üst ettikten sonra veriyordu. Oğlu Prens Güler’i kurtarmak adına Emniyet Müdürleri nasıl bu kadar kolay harcanıyordu. Bu Ülkede ki bütün Emniyet Müdürleri gerçekten AKP ve Cemaatin malı mıydı? Bizim Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Polislerine, Hâkimlerine, Savcılarına ne olmuştu. Adaleti sağlamak adına şeref ve onurları üstüne yemin eden Polislerin, Savcıların, Hâkimlerin eğer biraz olsun şerefleri varsa bu soruşturmayı örtbas etmek isteyenlere karşı mücadele etmesi gerekir. Yoksa Emniyet ve yargının AKP iktidarı için şeref ve onurlarını satan kişiler olarak parmakla gösterilmesi kaçınılmaz olacaktır.
“Bir Bakanın oğlunun gözaltına alınmasını televizyondan öğrenmesi kadar üzücü bir olay olamaz” diye açıklama yapan Sayın Arınç’a soruyorum. Gözünü para hırsı bürüyen bir bakan, sırf Rıza Sarraf’ın isteği üzerine bir emniyet müdürünü görevden aldırıyorsa ve tape kayıtların da emniyet müdürü için “O Pezevengi Sen kafana takma” ve “gerekirse senin kapına adam yığarım” diyebiliyorsa. Kusura bakılmasın ama gözü bu kadar dönen bir adam değil oğlunu emniyete teslim etmeyi, oğlunu gözaltına alacak emniyet personelini gözünü kırpmadan öldürmesi hiçte zor olmayacaktır.
Saygılarımla
İlk Kurşun