Şu, AKP-IŞİD ortaklığı..
Konsolosluk AKP-IŞİD anlaşmasıyla basıldı
Rafet BALLI

Öyle gerekti.
Fakat boş durduğum söylenemez.
Sürekli ertelediğim bir işi yaptım.
İran’a gittim: Farklı odaklarla konuştum.
Hayli verimliydi.
***
Bizimkiler “bölge devletiyiz” diyorlar ya: Artık boş bir seda. Bağdat, Şam ve Beyrut’tan sonra bir de Tahran’da gördüm:
AKP kendi yaptıklarını da yıkmış.
İran’ın iddiası ise dilinde değil, elinde.
Sonuca odaklanmışlar: Yapıyorlar.
***
Bilenler bilir: İran’da herkes adeta diplomattır. Milli çıkarlar sözkonusu ise: Gerisi teferruattır.
Bu yüzden, kendimce önlem aldım.
Eski tandıklar zaten biliyordu.
Yenilerden de rica ettim: Münazaraya gelmedim. Açık sözlü olalım.
***
Sonuç: Diplomasi yine devre dışı değildi.
Fakat: Açık sözlülükte bu kadarını ummuyordum. “Net”likte fazla derine inildi.
Gerektiği kadarını yazacağım.
***
Önce: IŞİD konusu.
Musul konsolosluğumuz 10 Haziran’da basıldı. 49 vatandaşımız IŞİD’in elinde rehin.
***
Konsolosluk baskınını ben sormadan açtılar.
Tahminleri değil, tespitleri vardı.
İddia: “AKP-IŞİD anlaştı. Türkiye’nin Musul konsolosluğu öyle basıldı.”
Yani: “Olay, danışıklı dövüş.”
***
Elbette sordum: AKP’nin amacı nedir?
İki farklı üst düzey kaynak: Benzer konuştu.
“AKP iki alana mesaj vermek istedi.”
Bir: “Radikalleri destekliyorsun” diyen dışarıya mesajı:
“Gördünüz, IŞİD bana da saldırdı. Desteklesem saldırır mıydı?”
İki: Kerkük ve Türkmenler konusunda içe mesaj: “Vatandaşlarım rehine, müdahale edemem.”
***
Bir parantez açalım. İki kaynağım da AKP karşıtı değil.
Hatta: Türkiye’de hâlâ AKP’yi tercih ediyorlar.
Yani: Tespitlerine Erdoğan karşıtlığı yön vermiyor.
***
Devam edelim.
Kaynaklarımdan biri hatırlattı.
“Kendinize ‘küçük’ bir soru sorun.”
“Muhalefet Suriye’de 48 İranlıyı esir almıştı.”
“Aralarında önemli şahsiyetler vardı. Generaller falan…”
“Türkiye’nin gücü ve ilişkileri bunları kurtarmaya yetti.”
Sordu: “Kendi konsoloslarını kurtaramıyor olması mümkün mü?”
Haksız mı?
***
Dipnot verelim: İranlı 48 “hacı” 4 ağustos 2012′de kaçırıldı. Türkiye ve Katar araya girdi.
9 Ocak 2013′te serbest bırakıldı.
Öğrenmiş oldum: Aralarında Devrim Muhafızı generaller de varmış.
***
AKP’den “rehine” açıklamalarına gelince.
Kuşku verici değil mi?
Erdoğan (15 Haziran 2014):
Müdahale isteklerine: “Bizden bazı beklentiler var, kimse bunu beklemesin.”
Medyaya: “Lütfen yazmayın, çizmeyin… IŞİD’i tahrik etmeyin.”
Önceki gün bayağı ağır konuştu!
“IŞİD denilen o örgüt.”
Bir türlü “terörist” diyemiyorlar.
***
Ve AKP medyasının hali.
IŞİD’li kaos planını selamladılar: “Sünni devrimi!”
Erdoğan-Davutoğlu’ndan izinsiz olabilir mi?
***
Bu durumda “rehine olayı” nasıl biter?
İran tarafı tespitinden emin:
“Mutlu sonla bitecek: AKP’ye en yüksek getiri sağlayacak şekilde.”
***
Burada Türkmen meselesi önemli.
Musul ve Telafer’deki Türkmenlerin durumu.
Biliniyor: IŞİD Telafer’i işgal etti.
Çoğunluğu Şii onbinlerce Türkmen çöle kaçtı. Sincar tarafına.
Türkmenlerden telefonlar alıyorum.
Bir: “Türkiye bizi kaderimize terketti. Gelen yardımlar göstermelik.”
İki: “Her gün cenaze kaldırıyoruz. Çocuklarımız ve yaşlılarımız ölüyor.”
Üç: “IŞİD, hâlâ havan toplarıyla bizi vuruyor. Peşmerge sadece seyrediyor.”
Türkmenler AKP hükümetinin kapısını çalıyor: “Bir şeyler yapın.”
AKP “rehineler”in arkasına saklanıyor: “Mümkün değil. IŞİD’in elinde rehinelerimiz var.”
***
“Tahran notları”na devam edeceğim.