Eminanım’ın “İmar işleri!”
Eminanım öyle istemiş!
Emin ÇÖLAŞAN
Sevgili okuyucularım, gazeteci
arkadaşımız Aykut Küçükkaya dün çok ilginç bir habere imzasını
attı. Anımsayın, bundan bir süre önce, 17 Aralık
operasyonlarına kadar bir hükümet üyesi vardı.Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar.
Küçükkaya bu şahsın yasal dinlemeye takılan bir konuşmasını kamuoyuna açıkladı.
Eminanım’ın bir tanıdığı var. Onun İstanbul’da büyük bir “İmar işi” var.
Biliyorsunuz, AKP döneminde en büyük vurgunlar bu “İmar işlerinde” oldu.
Yandaşın ilgisiz bir arsasını, arazisini veya yeşil alanını imara aç, oraya gökdelen ve alışveriş merkezi yapılmasına izin ver, yandaş bir anda köşeyi dönsün, sana hayırdua etsin!
Başta İstanbul olmak üzere bütün Türkiye işte böyle yağmalandı, hortumlandı ve birkaç basit imza karşılığında yandaşların bir anda malı götürmesi sağlandı.
* * * *
Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar emrindeki İstanbul Çevre Müdürü Ahmet Ayyıldız’ı arıyor. Yasal dinlemeye takılan konuşmayı özetliyorum:
Erdoğan: “Şimdi başbakan aradı beni. Bu Gümüşdere ve Kısırkaya’yı soruyor bana. (Yağmalanacak araziler.) Bunun planları ayın 23’ünde 4 no.lu kurula giriyor. Adamlar diyor iflas edecek.”
Ahmet: “Haa sayın bakanım, o Sarıyer’de olduğu için Hasibe hanımın olduğu kurula girecek. Oradan birisi başbakanın eşinin arkadaşı imiş. O aradı, geldi bana. Mehmet Akif Günaçar. Genel planda o adamın da bir parseli var. Herhalde iflas etmiş.”
Erdoğan: “Ama başbakan bununla ilgilendiğine göre çıkması lazım.”
Ahmet: “Hatta ben onu Mehmet’e de dedim. Bu acil, bunu şey yapalım dedim. Hızlandıralım dedim çünkü beni başbakanın eşinin özel kalemi aradıydı beni. Yani onun için çıkması lazım. Bunu dedim acil şey yapalım.”
Erdoğan: “Ben bunu Hasibe hanıma söyleyeyim mi, bu önemlidir, çıkart diye.”
Ahmet: “Evet sayın bakanım.”
Erdoğan: “Tamam, oldu… Ayın 22’sinde Bakanlar Kurulu var. 23 Salı günü çıksın bu.”
Ahmet: “Haa, Salı günü çıksın. Ben onu o şekilde çözerim…”
* * * *
Eminanım’ın bir yakını zor durumda kalmış, iflas aşamasına gelmiş. Onun bu zorluğunu arazisine imar kıyağı yaparak yukarıdan elbirliği ile çözüyorlar.
Peki sonuç ne oldu? Ne olacaktı ki, elinin körü oldu!
Bölge yapılaşmaya açıldı!
Tayyip isteyecek, bakanına telefonlar edip iş bitirecek, Eminanım emir verecek ve o iş olmayacak!
Rüyanızda görseniz hayra yormayın!
* * * *
17 Aralık operasyonları yapılmış, bazı bakan beylerin ve banka genel müdürlerinin evleri polis tarafından basılmış, ayakkabı kutuları ve çelik kasalarda istiflenmiş on milyonlarca dolar ele geçirilmiş, rüşvet ve yolsuzluk belgeleri ortalığa saçılmıştı.
İçişleri Bakanı Muammer Güler, AB Bakanı (Bakara-makaracı) Egemen Bağış ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan görevlerinden istifa etmek zorunda kaldılar.
Adı yolsuzluklara karışan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise sert çıktı!
“Ben ne yaptıysam başbakanın talimatı ile yaptım. Eğer biz istifa edeceksek onun da etmesi gerekir. Hem bakanlıktan, hem de milletvekilliğinden istifa ediyorum!”
Bu dayılanmasının ertesi günü görevden alındığını Resmi Gazete’den öğrendi!
Milletvekilliğinden istifa etmeye yüreği yetmedi çünkü artık ilk panik günleri geçmişti.
Dersini böylece aldıktan sonra gidip başbakanının önünde eğildi ve bu sözleri nedeniyle kendisinden özür dilediğini açıkladı.
Dün telefon konuşması açığa çıkan, yandaşı kurtarmak için personeline emirler veren ve bu kıyakla ilgili emri başbakandan aldığını söyleyen Erdoğan Bayraktar işte bu adam!
İlkeli ve omurgalı!
* * * *
(Burada bir parantez açıyorum. Emekli büyükelçi Bilge Cankorel’in “Bir Dönem Biterken” isimli çok ilginç kitabını okuyorum. (Kırmızıkedi Yayınları.) Adı rüşvet ve yolsuzluğa bulaşan Egemen Bağış isimli şahıs, 1999 yılında Clinton’un (deprem sonrasında) Türkiye ziyaretinde resmi ABD heyetinde tercüman olarak yer alıyor ve sonra Türkiye’de bakan oluyor. Bu şahıs ABD vatandaşı mıdır, Türk vatandaşı mıdır, yoksa çifte vatandaş mıdır? Resmi ABD heyetlerinde tercümanlık yaptıktan sonra o makama nasıl zıplatılmıştır? Sadece merak ettim! Parantezi kapıyorum!)
Kısa kısa
Sevgili okuyucularım, önceki gün Ukrayna’nın doğusunda Rusya yanlısı ayrılıkçıların işgali altındaki Donetsk kentinde insanlık ve savaş hukuku adına yüz kızartıcı bir olay yaşandı. Düzenlenen törenlerde Ukrayna ordusundan esir alınan yüzlerce askere, köle pazarlarında olduğu gibi elleri arkadan kelepçelenmiş bir durumda, süngülü ayrılıkçılar eşliğinde geçit resmi yaptırıldı. Halk onlara küfretti, üzerlerine taş ve şişe attı.
Bu olayın benzerini Osmanlı’nın en güçlü olduğu Kanuni dönemi ve sonrasında, İstanbul’a gelen bütün yabancı elçiler kitaplarında anlatır. Geçit törenleri elçilere gözdağı vermek için onların kalmakta olduğu (Sultanahmet yakınlarında) elçi hanı önünde yapılır, Macaristan, Bosna, Avusturya gibi ülkelerde esir alınan binlerce insan -genç, yaşlı, kadın ve çocuklar- zincire vurulmuş bir biçimde ve esirlere borazan çaldırarak esir pazarlarında satılmaya gönderilirdi.
Dün öğrendim, aynı uygulama İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin yönetimi tarafından Nazi Almanyası esirleri için yapılırmış. Hitler de aynı uygulamayı Rus esirler için yaptıysa onu bilemiyorum.
Ukrayna’daki insanlık dışı olayın son olmasını diliyorum.
* * * *
Bugün 26 Ağustos, yakın tarihimizde çok önemli bir gün. Türk Ordusu’nun büyük taarruzu 26 Ağustos 1922 günü başlamış, 30 Ağustos meydan muharebesi kazanılmış ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri” emri uyarınca yürüyüşe geçen ordumuz 9 Eylül 1922 günü İzmir’e girip vatanı bağımsızlığa kavuşturmuştu.
Bugün Anıtkabir’de görkemli bir gösteri yapılacak.
Tam altı bin kişiden oluşan topluluk Anıtkabir avlusunda dünyanın en büyük Atatürk portesini oluşturacak.
Ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar, demek ki Atatürk sevgisini Türk Milleti’nin yüreğinden kazımaları mümkün olmamış!
Bu ilginç olayı örgütleyenleri ve katılacak herkesi içtenlikle kutluyorum.
* * * *
Emin Çölaşan’ın notu: Ergenekon davasında yıllarca tutuklu kalan kara pilot teğmen Mehmet Ali Çelebi çok ilginç bir kitap yazdı:
“Teğmen. Sehven Olayı ve Bir Direnişin Öyküsü.” (Kırmızıkedi Yayınları)
Genç bir Atatürkçü subayın başına ne işler açıldığını, nasıl tezgahlar kurulduğunu, telefonuna hangi numaraların “Sehven” yüklendiğini okudukça yüzünüz kızaracak, adaletin ve hukukun nasıl ayaklar altında çiğnendiğini belgelerle göreceksiniz.
Bu kitabı mutlaka okumalısınız.
