Bataktaki Türkiye kime satılıyor?..
Ortadoğu bataktayken Türkiye kime satılıyor?..
Mehmet FARAÇ
Üstelik cumhuriyet karşıtlarının gericilik-bölücülük tuzağında, ülkeyi en savunmasız bıraktığı bir süreçte, rejimin sırları elden ele geziyor…
Alman dış istihbarat servisi BND’nin Türkiye’yi dinlediği ortaya çıkınca, AKP iktidarı hiçbir şey olmamış gibi davrandı…
Umursamaz tavır hissedilmiş olacak ki, şimdi de Amerika ile İngiltere’nin de dinleme faaliyetinde bulunduğu ortaya çıktı…
Bu rezaletler deşifre olurken Türk Dışişleri yetkilileri, “Teknik kapasitesi olan herkes birbirini dinliyor” diyerek adeta teslimiyet bayrağını çekti!..
Devlet sırrından çok belli ki; “acaba hangi kirli çamaşırımızı gördüler” telaşına düşen hükümet ise önlem alınması için NATO’ya başvurmaya hazırlanıyormuş…
Türkiye’de; AKP ile cemaatin birbirini alt etmek için dinleme yöntemiyle şantaj yapma stratejisinin devlet sırlarını pazara düşürmesi sıradan hale gelmiş olabilir…
Ancak bu kez düşman bu iki güç yüzünden zayıf noktayı saptamış olmalı ki, dışarıdan elbirliğiyle taarruza geçmiş ve kozmik sırlara kadar sızabilmiş…
ANKARA’YI KORKUTAN SORULAR!..
Peki, Ortadoğu’da ayakta kalan tek laik rejimin merkezi üç ülke tarafından niçin dinlenir?.. Sakın ola kimse bu oyunu Irak, Libya ve Suriye’ye yönelik tasfiye tuzağının dışında tutmasın…
Belli ki BOP oyunu devam ediyor ve Almanya, ABD, İngiltere gibi ülkeler de Türkiye’nin zayıf noktalarını belirlemek için var güçleriyle çalışıyor…
AKP, rejim açısından umursamaz davransa da dinleme faaliyetleriyle birçok devlet sırrının düşmanın eline geçmesi örtbas edilemeyecek!..
Asıl sorun da işte burada… Bu üç ülke kendi diplomatik çıkarları için mi Ankara’yı dinliyor, yoksa Türkiye’yi kuşatacak, IŞİD ve benzeri güçlerin eline koz vermek için mi çalışıyor?..
Ortadoğu’nun müthiş yeraltı kaynakları için, taşeron teröristler eliyle ülkeleri tek tek tasfiye eden emperyalist tuzak, güçlü bir Türkiye istemiyor ve Ankara’yı yem etmeye mi hazırlanıyor acaba?..
BND, CIA ve MI6′nın dinleme rezaletlerinin boyutu iyice ayyuka çıkınca, bu soruların önümüzdeki günlerde çok tartışılacağından hiç kuşkunuz olmasın…
MÜSLÜMAN MI DEDİNİZ?..
Radikal dinci örgütler 20 yıl öncesine kadar ilgi çekmeyen küçük, marjinal gruplardı…
Washington’un, Afgan-Rus savaşında yarattığı selefi El Kaide örgütü, 11 Eylül 2001′de ABD’deki İkiz Kuleler saldırısında 3 bin kişiyi katledince, terörün şemsiyesi haline geldi…
El Kaide lideri Usame Bin Ladin, 2011′de, Pakistan’da öldürülünce örgütün yüzden fazla ülkedeki hücresi de faaliyetlerini durdurmadı…
İşte bu hücrelerden artık El Kaide’den daha radikal gruplar yaratılıyor… El Nusra ve tabi ki IŞİD bunların en tehlikelileri… İki grubun da Irak, Libya ve son olarak Suriye’de taşeron olarak kullanıldığını tüm dünya biliyor…
IŞİD yaptığı barbarca eylemler nedeniyle hem korku saçıyor hem de ne tuhaftır ki, “çekim merkezi” oluyor… 7-8 bin kişilik güç halindeyken Irak’ın üçte ikisini kuşatan örgüte son olarak 6 bin yeni militanın katılması da bunu kanıtlıyor…
Aralarında bin kadar Türk’ün yanı sıra Alman ve İngilizlerin de olması, IŞİD’i bir “şeriatçı örgüt” olmaktan çok, acımasızca eylemler yapan bir çete olarak da gösteriyor.
Asıl sorun da işte burada; örneğin IŞİD’e “din-iman” kaygısıyla katılanlar, hep dillendirdikleri “Allah korkusu”nu nasıl unutuyorlar acaba?..
Sorunun en neti şudur;
Kafa kesen, insan kalbi yiyen, 1700 genci aynı anda kurşuna dizen, sokaklarda el ve kol kesen, kadınları kırbaçlayan ve son olarak binlerce kadına tecavüz etmekle suçlanan bir örgüte katılanların dini gerekçelere sığınması kandırmaca değil mi?..
Bu soru yanıtlandığında, IŞİD’in yapısı, kanlı stratejisi, amacı ve en önemlisi ardındaki organizatör de ortaya çıkacak…
Ve daha önemlisi de İslam dini; şiddeti yayarak Müslümanları tüm dünyada cani gibi gösterenlerden de belki kurtulmuş olacak…
Yalnızca istihbarat kurumları değil; IŞİD, din sosyologları ve psikologlar açısından da “insan, inanç, din ve şiddet” konusunda önemli bir araştırma konusu haline geliyor…
CHP DELEGELERİNE ÇAĞRI…
CHP ile ilgili nabız yoklarken, parti tabanındaki umutsuzluğun hafta sonu yapılacak kurultayda aşılacağına ilişkin yaygın bir kanı da dikkat çekiyor…
Delegelerin ağırlıklı görüşü şu; “AKP’nin artık iktidardan uzaklaşması için dik duran, güçlü ve büyük bir CHP’nin varlığı kaçınılmaz…”
Ana muhalefetin delegeleri bu konuda bilinçli ve bu kez çok kararlı… “4 seçimde dört hezimet” yaşayan CHP’nin artık umut vaat eden ellerde büyümesi için mücadele edeceklerini söylüyorlar…
Kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu ile Muharrem İnce arasında amansız bir mücadele olacağının işaretleri var… Delegelerin sürpriz yapacağına ilişkin görüşler de çok… Kimse rengini pek belli etmese de Parti Meclisi konusundaki ortak görüş de net; “değişim zorunlu…”
O halde tüm CHP tabanı ile partiden umut besleyen milyonların beklentilerine bir kez daha dikkat çekmekte yarar var;
“AKP’yi ilk seçimde alt edecek bir CHP mutlaka yapılanmalı, slogan ‘büyük ve iktidara giden CHP’ olmalı… Partiye katkısı olmayan CHP karşıtları yerine, ana muhalefetin asli unsurları göreve getirilmeli…”
İşte bu tablo ancak “sol, emek, Atatürk, laiklik, özgürlük kardeşlik, barış, umut ve gelecek” diyen, partinin ideolojisine sımsıkı kadrolarla yaratılabilir…
Unutulmasın ki; bu strateji yalnız CHP’nin değil, AKP’nin uçuruma sürüklediği Türkiye’nin geleceği için de yaşamsaldır…