‘Büyük KaçAksaray, küçük devlet’
Çalışma
Bakanlığı’nın bütçe sunuş verilerinde yer alan İşsizlik Sigortası Fonu
Gelir Gider Dengesi Tablosu’na göre, fonun gider kaleminde yer alan 4,6
milyarın yaklaşık 1 milyar 115 milyonu ‘diğer gider’ kaleminde. Bakanlık
bu kalemi şeffaf bir biçimde açıklamayı uygun görmeyince, bu kalemin
bahse konu ihtişamlı Ak Saray için yapıldığı iddiaları da tarafından
dile getirildi...
Büyük saray, küçük devlet

Çağlar EZiKOĞLU

Uluslararası Siyaset Departmanı,
Araştırma Görevlisi ve Doktora Adayı
Son günlerin en moda tartışmalarından birisi haline geldi Cumhurbaşkanlığı Sarayı nam-ı diğer Ak Saray. Yapımına milyarlarca dolar harcanmış olması, 1000 odalı mı olacak yoksa 5000 odalı mı tartışmaları, gizli geçitlere sahip olup olmadığı gibi bir sürü tartışma maddesi hem görsel hem yazılı medyanın gündemini işgal etti. Fakat bu gündem işgali süresince unutulan daha doğrusu unutturulmaya çalışılan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni ilerleyen dönemde ciddi anlamda etkileyecek bir sorun var: Kamuda küçülme ve işsizlik.
Krize yol açacak hamle
Ekim ayının başında açıklanan Orta Vadeli Program ile devletin büyüme hedefleri daha rasyonel yani daha doğru bir ifadeyle küçülmeye yöneldi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın açıkladığı bu program ile, 2014 yılı büyüme tahmininin yüzde 4'ten yüzde 3,3'e düşürüldüğünü, enflasyon tahmininin ise yüzde 5,5'ten yüzde 9,4'e yükseltildiğini açıkladı. İşsizliğin çift haneli rakamlara ulaşmış olması ise, bu programda çözülmesi gereken en önemli sorunlardan birisi olarak gösterildi. Fakat 2015 yılı bütçesini incelediğimizde bu istihdam sorununu çözmekten ziyade daha da derin bir krize yol açacak bir hamlenin varlığı gözler önüne serilmiş oldu.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada 2015 yılında kamuya 74 bin personel alınacağını, bunların 30 bini polis, doktor vs. geriye kalan 40 bin kadronun büyük bölümünü öğretmen ve sağlıkçılar oluşturacağını ifade etti ve devamında bu sebeplerden ötürü belki bazı kurumlara hiç personel alınmayacağına vurgu yaptı.
Devasa uçurum
Şimdi bu açıklamayla birlikte, devletin kamuda küçülmeye gidip özel sektörü teşvik ile ekonomik dengeyi sağlayacağına ve hedeflenen büyüme rakamlarına yaklaşılacağına dair yorumlar mevcut olsa da, kazın ayağının öyle olmadığını sadece birkaç istatistikle bile kanıtlamak çok zor değil. Şu anda Türkiye’de kamu kurumlarına girmek amacıyla KPSS ve benzeri sınavlara çalışan tam 400 bine yakın İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunu var.
2014'te gerçekleştirilen KPSS sonrası Devlet Personel Başkanlığı tarafından yapılan kadro ilanları ise, bu mezun öğrenci sayısı ile kadrolar arasındaki devasa uçurumun bariz bir göstergesi. Lisans, önlisans veya ortaöğretim düzeyinden sınava giren aday sayısı milyonlarla ifade ediliyorken, bu sınav sonrasında atanılacak kadro sayısı 1000’lere bile yaklaşmıyordu. Mehmet Şimşek’in yaptığı bu açıklamada bu dengesizliğin devam edeceğini açıkça gösteriyor.
Atanamayanlar
Başar Öztürk’ün aynı adlı kitabında milenyumun tutunamayanları olarak tanımladığı kesim 'Atanamayanlar'. Ama kitaptaki anlatımda geçen 30’lu yaşlara gelip ne olacağına karar verememiş gençlerin çığlığı artık yerini memur olmak isteyip de olamamış gençlere bırakacaktır. Zira bahsettiğimiz gibi özellikle İİBF mezunu gençlerin sayısı her geçen yıl artıyor. Her ile 1 (hatta bazılarına 2,3…) üniversite kapsamında cadde üstünde binalar ile kurulan üniversiteler oldukça bu sayının önünü dahi alabilmek oldukça güç. İşte bu durumda bu dengesizliğin tüm yükünü İİBF ve diğer bölüm mezunu olup kamuda görev almak isteyenler çekiyor. İşte bunların bazıları geçtiğimiz ay içerisinde TBMM’ye bir mektup yazıp seslerini duyurmaya çalıştı, o mektup şunlar söyleniyordu:
GİH kadrolarını talibiz
“400 bini bulan mezun sayısı ile Türkiye’nin en büyük kitlesi olan İİBF'liler memur alımlarında kendilerine daha fazla öncelik verilmesini istiyor. Bu amaçla çeşitli etkinlikler düzenleyen İİBF'liler seslerinin artık duyulmasını istiyor. Yüzbinlerce üniversite mezunu genç eğitim aldıkları alanda kendilerinin istihdamının sağlanacağı günleri bekliyor.
Bizler İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) mezunlarıyız. Bildiğimiz üzere devlet kurumlarımız memur ihtiyacını Kamu Personel sınavına göre karşılamaktadır. 2012 KPSS Lisans sınavına giren 924.739 adayın yaklaşık 350 bini İİBF mezunudur. Yine 2014 KPSS Lisans Sınavına Giren 1.118.000 adayın yaklaşık 400.000'i İİBF mezunudur. İİBF mezunları olarak kamu kurumlarının GİH (Genel İdari Hizmetler) kadrolarına talibiz. GİH kadrolarını hak ediyoruz. Kamu kurumları GİH kadroları için bizleri tercih etmelidir.”
Üniversiteli işsizler ordusu
İşte burada görülen feryatlar öğretmenler de dahil olmak üzere kamuya atanmayı bekleyen tüm kesimler için ortak. Peki bunun çözümü ne? ‘Dönemin’ başbakanının “işsizlik yok, iş beğenmiyorlar” ibaresi ne kadar gerçekçi veya somut? İşte orada yine kazın ayağının bu beyanattaki gibi olmadığı ortaya çıkıyor. Son yıllarda kamudaki bu büyük küçülme ile birlikte özel sektörde iş güvencesi ile paralel dengeli bir büyüme beklenmesi gerekirken, tablonun hiç de öyle olmadığını görüyoruz.
Özellikle kapitalizmin getirdiği vahşi rekabet algısı sayesinde, gerçek anlamda kalifiye olan üniversite mezunları yerine daha kalifiyesiz ve hatta daha ucuza çalıştırılacağından emin Suriyeli veya başka ülkelerden gelen insanlarla iş gücü temini sağlanıyor. Yani kamudaki bu küçülmeden oluşacak makası daraltacak olan güvenceli ve uzun süreli bir istihdamın özel sektörde bulunduğunu söylemekten çok uzağız. Aksine kamu küçülürken, büyüyen istihdam şekli ancak taşeronlaşma oluyor.
DİSK'in raporu
Örneğin DİSK’in hazırlamış olduğu 2014 Kamu İstihdam Raporu’na göre, belediye hizmetleri, genel temizlik, çevre düzenlemesi ve bakımı faaliyetleri, itfaiye hizmetleri, cenaze hizmetleri ve konut işleri gibi işleri kapsamına alan genel hizmetler işkolunda taşeron işçi sayısı 650 bini buldu. ÇSGB tarafından 14 Temmuz 2014 tarihi itibariyle sendikamıza genel hizmetler işkolunda çalışan işçilere ilişkin verilen istatistiklere göre, genel hizmetler işkolunda çalışan işçi sayısı 880 bini buldu. Bunlar içerisinde yerel yönetimlerde yaklaşık 120 bin işçi çalışırken, 760 bini de özel sektörde. Özel sektörde istihdam edilenlerin içerisinde ise 105 bini konut işçisi, geriye kalan 655 bin işçinin ise taşeron işçisi olarak çalıştığını söyleyebiliriz.
Rakamlardan da görüldüğü üzere, genel hizmetler işkolunda çalışan işçilerin büyük bir çoğunluğu taşeron firmalarda ucuz, güvencesiz ve örgütsüz olarak çalıştırılıyor. ÇSGB 2014 Ocak ayı işkolu istatistiklerine göre, genel hizmetler işkolunda sendikalı işçi sayısı 145 bin 760. Bu demek oluyor ki, genel hizmetler işkolunda çalışan işçilerin sadece yüzde 18,8’i sendika üyesi. Sendikalı işçilerin büyük bir çoğunluğu, belediyelerde ve kısmen belediye şirketlerinde çalışan işçilerden oluşuyor. (http://www.disk.org.tr/2014/08/genel-is-arastirma-dairesi-kamuda-istihdam-dusmeye-devam-ediyor/)
Bahse konu rapordan da görüldüğü üzere, atanamayan üniversite mezunlarının özel sektörde güvenceli ve uzun süreli istihdamı da Türkiye şartlarında mümkün gözükmüyor. Ama esas tehlikeli olan, bahse konu işsiz 400 bin İİBF’linin belki bir-iki sene içerisinde çok daha devasa bir rakama ulaşma tehlikesi. İşsizliğin yüzde 10'lara dayandığını konuşurken belki birkaç sene içerisinde bu rakamı aramaktan korkar hale geleceğimiz aşikar.
Saray işsizliği fonlasın
Yazıya başlarken, Ak Saray’dan bahsederek başlamıştık, aynı şekilde bitirelim. Bu kadar karanlık bir tabloda, 3 milyona dayanmış olan işsizlerin istihdamı sürecinde en büyük destekçileri İşsizlik Fonu olması gerekiyor, ama burada da kazın ayağı her zamanki gibi öyle olmuyor. İşsizlik maaşı alabilmek çok ağır şartlara bağlandığı için 2,9 milyon işsizden Eylül ayı itibarıyla 372 bini işsizlik maaşı alabildi.
Peki bu fonun tamamı, gerçekten işsizler için mi kullanıldı? Çalışma Bakanlığı’nın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na yaptığı bütçe sunuş verilerinde yer alan İşsizlik Sigortası Fonu Gelir Gider Dengesi Tablosu’na göre, fonun gider kaleminde yer alan 4,6 milyarın yaklaşık 1 milyar 115 milyonu ‘diğer gider’ kalemi altında gösterilmiş. Bakanlık bu kalemi şeffaf bir biçimde açıklamayı uygun görmeyince, bu kalemin bahse konu ihtişamlı Ak Saray için yapıldığı iddiaları da özellikle muhalefet partisi milletvekilleri tarafından dile getirildi.
İddianın doğruluğu yanlışlığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, özellikle üniversite mezunu işsizlerin sayısı çığ gibi büyür ve istihdam sorunu Türkiye’nin en büyük meselesi haline gelecekken, Ak Saray’a yapılan harcamaların bir an önce rotasının değişmesi ve işsizliğe yönelik mücadele kapsamına sokulması acilen gerekiyor. Aksi takdirde Türkiye’yi hem ekonomik hem de sosyal anlamda ciddi krizler ve patlamaların beklediğini söylemek pek de sürpriz olmayacaktır.
Yurt