"Benim yol haritam, felsefem ATATÜRK'tür!"
"O benim yıllardır yol haritamda bir
felsefe; Atatürk'ün yaklaşımı, devlet adamlığı, liderliği. Hiçbir çıkar
beklemeden devlete, millete adanmışlık, ürettiklerinizi,
yarattıklarınızı tümüyle millete bırakmak… Son yüzyılda kaç lider var
onun gibi?.."
.
.
Ekrem İmamoğlu:
"Benim yol haritam, felsefem ATATÜRK'tür!"
Türkiye seçmeni bir kez daha tavrını koydu...
İmamoğlu kadar demokrasi kazandı. Sözcü'den Özlem Gürses İkinci kez
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen İmamoğlu ile bir pazar günü
evinde buluştu...
Gürses'in sorularını yanıtlayan İmamoğlu, şunları
kaydetti:
“GÜNLÜK TUTUYORUM, ŞİİR YAZIYORUM”
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Özlem Gürses'in sorularını yanıtladı.
İmamoğlu, “Ortaokul lise zamanlarından beri günlük meraklısıyım. Ara ara
yazdığım 20 – 25 şiirim var. Günlüklerim hâlâ duruyor arşivimde.
20'li yaşlarımda İstanbul'da başarılı olmanın zorluklarını yazmışım”
dedi.
.
.
‘BU ÇOK TEHLİKELİ…'
► Hayırlı olsun… Çok yorgun olmalısınız…
Yorgun değilim ama bazı şeyleri çok özlemişim… Kitap okumak gibi.
Siz, orta sınıf değerler bütününü hatırlattınız topluma, hem milli
hem dini bayramları kutlayan bir kuşağın çocuklarıyız biz…
Yüzde yüz doğru söylüyorsunuz. Öyle bir ortamda, atmosferde, ailede
büyüdük. Ayrıştırıcı mevzular gündem değildi. Maalesef son 16 yıldır
kutuplaştırarak siyasette başarı elde etme çabası ortaya konuldu. Bu
yaklaşımlar o kadar tehlikeli ki. Ve hatta öyle kalıcı hasarlar
bırakabilir ki, bazen tedavisi bile mümkün olmayabilir.
‘SAĞLIKLI POLİTİK DİL'
► Ne tuhaf değil mi?
Ve çok acı. Ben hiçbir zaman bunu tasvip etmedim. İlçem Beylikdüzü'nde
kendimce bir felsefe geliştirdim. O dönemde arkadaşlarım tarafından
“İktidarı hiç eleştirmiyorsun, böyle ilçe başkanlığı olmaz” cümlelerini
duydum. Beni “Sen CHP'li değil misin?” diye bile sorguladılar. Yaptığım
şuydu; yok saydım. Benim konum hak, adalet, çözümler, alternatiflerdi.
Bu bana iki şey kazandırdı. Öncelikle çok sağlıklı bir politik dil
oluşturduk, ikincisi de Türkiye'de var olan hayranlık ve nefret
duygularını ilçeme taşımamış oldum. Türkiye'de yaşatılan bu maksimum
kutuplaşmanın ortaya koyduğu gerilimi hafifletmek, hatta unutturmak
adına, hiçbir strateji oyunu içermeksizin, neysem o bir kampanya
yönettim.
‘İLK KEZ YAPMADIM'
► İlk gün odanızda dua ettiniz ve eleştirildiniz.
“Oraya bir imam getirmek laikliğe aykırıdır.”
Hayır, o benim kişisel
alanımdı. Yaptığım şey; ailemle beraber, dua ile yola çıkmaktı, üstelik
bunu yeni yapmadım ki… 2014'te Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildiğimde
de aynı duayı yaptım.
> Bazıları Atatürk portresinin mesajını “sert” buldu…
O benim yıllardır yol haritamda bir felsefe; Atatürk'ün yaklaşımı,
devlet adamlığı, liderliği. Hiçbir çıkar beklemeden devlete, millete
adanmışlık, ürettiklerinizi, yarattıklarınızı tümüyle millete bırakmak…
Son yüzyılda kaç lider var onun gibi?
‘BİR KARIŞ TOPRAK BİLE'
► Kırmızı çizginiz nedir?
Kırmızı çizgim elbette var. Toplumsal tüm mevzulara duyarlıyım, her şeyi
tartışırız, konuşuruz. Ama milletin, toprakların bölünmez bütünlüğünü,
bayrağımızı tartışmayız. Bir karış toprağı bile… Millet olabilme
duygusunu sarsacak, sınırlarımızı tartışmaya açacak her konu kırmızı
çizgimdir. Ama her insanlık sorununu konuşalım. Adaleti, eşitliği,
özgürlüğü, yoksulluğu, demokrasiyi… Bunları çözelim.
► LGBTİ bireyin sorunu?
Gayet tabii, o da çözülsün. Tüm tercihlere, yaşam biçimlerine ön
yargısız bakabilmek önemli. abii ki bireysel alanımda kişisel kırmızı
çizgilerim de var.
► Neler mesela?
Yalana, insanları aldatarak siyaset yapmaya, şiddete tahammülüm yok.
İstanbul seçim sonucu en çok Cumhurbaşkanı'nı rahatlattı
Ekrem İmamoğlu, “Milletin yüzünde huzuru görüyorum” dedi.
► Uzun süredir büyük bir kesim kendilerini çok umutsuz ve çaresiz
hissediyorlardı. Sizde de “bir şeyleri uçurumun eşiğinden aldık” gibi
bir duygu var mı? Bir rahatlama…
Ben size bir şey söyleyeyim mi; Sayın Cumhurbaşkanı'nın bile Japonya
ziyaretinde rahatladığını gördüm ben. Farkında değiller belki ama biz
onları bile rahatlattık. Demokrasi öyle bir ferahlık ki… Kendi varlığını
ispat açısından sandıktan çıkanın kabulü çok önemli, çok değerli bir
şey, nefes gibi. Ben milletin yüzündeki huzuru, keyfi görüyorum.
Çocukların, gençlerin enerjisini… Başaramasaydık, bu gençleri
kaybederdik Özlem Hanım… Evet, sorunları var bu şehrin… Ama şu anda bir
mutluluk var, yaşıyoruz onu.
► Size benzer pek çok aday ya da siyasetçiden neyiniz farklıydı
sizce?
Galiba şu; çok adarım ben kendimi, sınırım yok o konuda. Eşimle de bunu
çok tartışırız. İlçe Başkanlığı yapacağım; nedir, koltukta oturursunuz,
birkaç toplantıya katılırsınız. Ama ben 5 yılımı sokaklarda geçirdim,
belediye başkanı oldum, yine aynı… Çok insani olmayabilir, ailenizi
yorar… Bir de idealist davranmaya çalışıyorum yol haritamda. Kastım şu;
örgüt başkanıyım en başarılısı olmak istiyorum, ilçe belediye başkanıyım
en iyisi olmak istiyorum. Şimdi İstanbul Büyükşehir, dünyanın en iyisi
olmak isterim. Son olarak bir de samimiyeti ruhumdan eksik etmem. Bunu
çalışkanlıkla birleştirdiğim zaman, sonuç da alırım.
TOPLUMUN FERAHLAMASI İÇİN O AİLE FOTOĞRAFI GEREKLİYDİ
İmamoğlu ve Yıldırım aileleri, açık oturum
sonrası hatıra fotoğrafı çektirmişti.
► Rakibiniz Binali Yıldırım ile açık oturuma çıktınız. Yıllar sonra
bir siyasi tartışma izledik. Siz ne hissettiniz o yayında?
Başından beri o yayını talep eden benim. Orada esas olan, farklı
düşünseler de bir arada yaşayabileceklerini hatırlatırsınız. Her şeye
rağmen, tüm risklere rağmen, iki tarafın bunu kabul etmiş olması
değerliydi.
► Final fotoğraf da çok değerliydi…
Bir aile fotoğrafını özellikle ben talep ettim. Eşler, çocuklar, aile…
Çok önemliydi bu görüntü. İyi biliyoruz ki iki kapı komşusu siyasi
çekişmelerden dolayı konuşmuyor bu şehirde. İnsanlar birbirlerine selam
vermiyor, düşmanlık besliyor… Bu durumdaki bir toplumun ferahlaması için
o fotoğraf gerekiyordu. Bunlar kalıcı işler, iyi ki Sayın Yıldırım
kabul etmiş. Bu bir seçimi kazanma stratejisi değil… Bu, topluma,
demokrasiye hizmet. Bu nedenlerle o yayın çok önemliydi.
► Herkes size “aslansın, kaplansın” dediğinde nasıl tedavi
ediyorsunuz ruhunuzu?
Ailem çok büyük şans. Sürekli gaza getiren değil, sürekli yüzleştiren,
sorgulayan bir ailem var. Eşim bunların başında geliyor. Çocuklarım da
öyle… Annemi koymuyorum bu statüye, çünkü annemin tek konusu şu “Oğlumun
sesi niye kısık, dinlendi mi, uyudu mu, kalktı mı?” Bazı aileler
vardır, sizin rüzgarınıza kapılır. Bizim evde kimse benim rüzgarıma
kapılmıyor! Tam tersine başka bir rüzgara koşuyorlar… Geniş ailemde de
bir karar birliğimiz var. Son olarak ramazanda bir iftar yaptık. “Her
biriniz sorumlusunuz, en ufak bir hatanız bana yük edilebilir” dedim.
Onlar da sağ olsun gayet iyi anladılar.