NATO’nun Libya’da ne işi var?
NATO’nun Libya’da ne işi var?Barış DOSTER

Libya lideri Muammer Kaddafi’yi
devirmek için ortaya atılan NATO müdahalesine karşı çıkmıştı. Fakat
Türkiye, bu sözün mürekkebi kurumadan tavır değiştirmiş, 2011 yılı mart
ayının ortasında Libya’ya saldıran NATO’ya destek vermişti. Sonrasını
hepimiz biliyoruz...
Gelelim bugüne. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump’ın,
Libya konusunda ortak çalışma grubu kurulması üzerinde uzlaştıklarını,
bakanlıklar ile istihbarat örgütü yetkililerinin yakın zamanda
görüşmelere başlayacağını açıkladı. ABD’yi, Libya konusunda daha aktif
rol almaya çağıran Çavuşoğlu, bölgenin istikrarının NATO’nun da
faydasına olduğunu söyledi. Gerçekten öyle mi? Tartışalım…
ABD’den yediğimiz kazıklar
Türkiye’de
merkezin sağında ve solunda, milliyetçisinden muhafazakârına, sosyal
demokratından liberaline dek geniş bir yelpazede, NATO ezberi, NATO
sadakati güçlüdür. Türkiye’nin ABD’yle ilişkileri ile Türkiye’nin
NATO’yla ilişkileri iç içe geçtiğinden, bu konuları dokunulmaz,
sorgulanmaz olarak gören çoktur. Özellikle de siyasetçiler, askerler,
diplomatlar, gazeteciler, uluslararası ilişkiler uzmanları arasında.
NATO’yu ister kitaplarımızda, ister televizyon programlarında, ister
gazete sütunlarında, ister akademik makalelerde eleştirelim (ör: Barış
Doster, “Türkiye’de NATO Karşıtlığının Tarihsel ve Siyasal Kökenleri”, Ortadoğu Analiz Dergisi, Nisan 2012, Cilt: 4, Sayı: 40), hep aynı tepkileri alırız.
Bu
tepkiler, Soğuk Savaş kalıntısıdır. Halen o dönemin düşünce kalıplarına
dayanır. NATO’nun, ABD emperyalizminin işgal aygıtı olduğunu görmezden
gelir. Türkiye’yi Yunanistan’a karşı NATO’nun savunduğunu söyleyecek
kadar özgüven yoksunu, Yunanistan’ın gücünü abartan, Türkiye’nin gücünü
yok sayan yaklaşımları dillendirenler bile vardır. Oysa Türkiye - ABD
ilişkileri incelendiğinde, kazananın ABD, kaybedenin Türkiye olduğu
görülür. ABD’nin PKK - PYD - YPG ve FETÖ gibi terör örgütlerine verdiği
destekten darbelerdeki rolüne; Türkiye’nin iç ve dış siyaseti, güvenlik
politikası, ekonomisi, bürokrasisi, akademisi üzerindeki ağırlığından
Ege’deki, Akdeniz’deki, Yunanistan’la ilişkilerdeki tavrına; sözde
soykırım iddialarına ilişkin tutumundan Türkiye’ye yönelik yaptırım
kararlarına dek, yüzlerce örnek verilebilir.
Yinelemek
gerekir ki, Akdeniz’de ve özelde de Libya meselesinde ABD’nin, NATO’nun
daha çok inisiyatif almasını istemek, bu yönde girişimlerde bulunmak,
bölgeyi daha da istikrarsızlaştırır. Türkiye’nin Akdeniz’de ve
Karadeniz’deki tezleri, en fazla ABD ile çelişmektedir. Akdeniz’de
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bir yanlarına Mısır ve
İsrail’i, bir yanlarına da ABD ve Avrupa Birliği’ni aldıklarını
unutmamak gerekir. ABD’nin, Irak’ı işgalinden ve Suriye’ye
çullanmasından en olumsuz etkilenen bölge ülkesi, Türkiye olmuştur.
ABD’nin Kıbrıs politikası, Türkiye’nin aleyhinedir. Keza Ortadoğu’da
dört bölge ülkesini (Türkiye, İran, Irak, Suriye) bölüp, Kürt devleti
kurmak istediği, bu amaçla etnik, dinsel, mezhepsel çatışmaları
körüklediği bilinmektedir.
Sözün özü, ABD’yi
Libya’da daha aktif tutum almaya, NATO’yu daha fazla öne çıkmaya davet
etmek, Türkiye’nin ve tüm bölge ülkelerinin aleyhinedir.