ALTIN MUSLUKLU KAÇAK Saray’ın Kızıl Elması
Altın Musluklu Saray’ın Kızıl Elması
Işık KANSU

Klipteki Kızıl Elma Marşı’nın bir dizesi şöyle:
“Hedefimiz kızıl elma marş ileri”
Klipte ayrıca, Recep Tayyip Erdoğan, Kuranıkerim’in Fetih suresinden ayetler okuyor.
Saray’ın “kızıl elma”dan ne anladığına gelirsek...
Bu
konu ilk kez yine Erdoğan tarafından 2017 Mayısı’nda yapılan Ensar
Vakfı’nın 38. genel kurulundaki konuşmasında dile getirilmişti. Erdoğan o
konuşmada öncelikle nasıl bir “nesil” istediğini açıklığa kavuşturmuştu:
“Ülkemizin
ihtiyacı, milletimizin talebi, bizim hayalimiz olan nesillerin
yetiştirilmesi konusunda hâlâ pek çok eksiğimiz bulunuyor. Dilimizden
tarihimize kadar birçok alanda ecdadımıza ve kültürümüze duyulan
husumetin ürünü bir yaklaşımla hazırlanmış olan müfredatlar daha yeni
yeni değişiyor. Biz 14 yıldır siyasi iktidarız. Ama halen sosyal ve
kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.
İnsan
yetiştirmek her şeyden önce inanç, adanmışlık, sabır ve süreklilik
gerektirir. Her imkânımız var, tek eksiğimiz hizmete dönüştürecek
adanmışlardır. Biz 80 milyon insanın tamamına ulaşmayı hedefleyen bir
hareketiz, bunun farkında olmamız gerekir.”
Erdoğan, aynı konuşmasında, yeni “kızıl elma”nın ne olduğunu şöyle dile getirmişti:
“Artık
2053 vizyonumuz bir temenniden ibaret olmaktan çıkmış, gençlerimizin
gerçekleştirebileceklerine inandığımız yeni kızıl elmamız haline
dönüşmüştür. Hamdolsun.”
Propaganda bakanlığının son hazırladığı klipte, Erdoğan’ın okuduğu şiirdeki şu dizeler dikkat çekiciydi:
“Anadolu başlar, vatan olmaya / Kızıl elmaya hey, kızıl elmaya…”
Böylece,
1919’u, 1923’ü, 30 Ağustos’u, 29 Ekim’i yok saymalarının gerekçesi
ortaya çıkmış bulunuyor: Tüm ülke ve yurttaşları fethedilmedikçe Anadolu
onlar için “vatan”dan sayılmıyor!
Kızıl elmadan kasıtları, İstanbul’un fethinin 600. yılında tüm Türkiye’yi fethetmek.
Beyaz
atın üstündeki fatih, altın musluklu sarayında işte o günü bekliyor.
Yanında da cihat kılıcını kuşanmış şeyhülislamı duruyor!
İyi Komşuluk Varken...
İnsanlığın büyük bir salgın ile cebelleştiği günlerde olan bitenler şaşırtıyor insanı:
Suriye
bin parça. Dünya egemenleri, petrol uğruna insanları birbirine
boğazlatıyor, ırkçı, dinci terör örgütlerini kendilerine bekçilik
yaptırıyorlar.
Libya, benzer durumda. Üstüne bir de Ege’de gerginlik çıktı.
Yunanistan’ı
yöneten kadroların geleneksel tutumudur. Emperyalizmin güdümlü mermisi
olurlar. Geçen yüzyıl başında, başta İngiltere olmak üzere, sömürgen
ülkelerin saldırgan unsuru olarak Anadolu’yu kana bulamışlar, onurlu
bağımsızlık savaşımız ile basıp gitmişlerdi.
Şimdi
de başta Fransa olmak üzere arkalarını yine sömürgen Batı’ya yaslayıp
Türkiye’nin burnunun dibinde taşeron enerji şirketi konumunu
üstlendiler.
Tarihten gelen birçok ortak unsuru
barındıran iki halkın iyi komşuluk için çok uygun bir birikime sahip
olmasına karşın çıkar uğruna düşmanlığın körüklenmesi, savaş çığlıkları
atılması, özellikle de insanlığın ölümcül bir bela ile boğuştuğu bir
dönemde çok saçma geliyor bize.
Ege’deki doğal
kaynakları, sömürgenlerin karışmasına izin vermeden, el ele birlikte
barış içinde değerlendirmek varken birbirine diş bilemenin ne anlamı
olabilir ki?