'Aksi takdirde önümüzdeki seçimlerin akıbetini olumsuz görüyorum...'
Habertürk'ten Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan eski CHP Genel Sekreteri Önder Sav'dan açıklamalar...
Önder Sav: 'Kılıçdaroğlu'nun hiç fazla
eğmeden bükmeden istifa etmesi gerekir'
Sav, "Parti son 10 yılda bir arpa boyu yol aramadı. Mayıs seçimlerinde
CHP başarısız oldu. Sayın Kılıçdaroğlu gereğini yapmalı ve CHP
olağanüstü kurultaya gitmeli. Sayın Kılıçdaroğlu'nun hiç fazla eğmeden
bükmeden istifa etmesi gerekir. Aksi takdirde deneyimli bir siyasetçi
olarak önümüzdeki yerel seçimlerin akıbetini olumsuz görüyorum" diye
konuştu..
Habertürk'ten Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan eski CHP Genel
Sekreteri Önder Sav'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Çoğu partide genel sekreterlik önemli bir makam. Ben hep onun bilinci
içinde davranmışımdır. Hem parti organlarını aşmadan başta genel başkan
olmak üzere hem çalışma arkadaşlarımın düşüncelerini değerlendirerek
örgütle ilgili olan konuları gündeme getirme alışkanlığım vardı benim.
Benim 7 Ekim 2000'de başlayan 3 Kasım 2010'da biten genel sekreterlik
sürecimde pek çok kişi, pek çok partili kendilerinin hoşuna gitmediği
pek çok şeyi genel sekreterden bilirlerdi. Bu doğal, partinin ikinci
adamı konumunda. Ama hiç de öyle değildi. Bu gerekçelerle zaman zaman
meslektaşlarınız tarafından eleştirildim. Partinin konularında
kendilerine bilgi aktarmadığım konuda değerlendirmeler yaparlardı.
Bunları hoşgörüyle karşılardım. Çat kapı kamerayla odama gelen
meslektaşlarınızı kabul etmezdim. Nezaketen bana haber verilmesi
gerekirdi. 'İhtiyaç duyduğumda sizi çağırırım' derdim.
"MEHMET ALİ BİRAND'IN SORULARINA BAKMADIM BİLE"
Arada bir televizyona çıktım. Genel sekreterlikten ayrıldıktan sonra.
Allah rahmet eylesin Mehmet Ali Birand döneminde programa çıkmışlığım
oldu. Çok ısrar etti. Sayın genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile
yollarımız ayrılmıştı. Birand bey biraz iddialı sunucu ve
televizyoncuydu. Zaman zaman konuşmacının orta yerinde müdahale ederdi.
Bu benim pek hoşuma gitmezdi. Böyle bir olayda bana hangi konuları
sormak istediğine dair metin hazırlamış, lütfetmiş. Onu uzattı. Ben de
hiç bakmadan ters çevirdim hiç bakmadan. 'Önder Sav'ın çanak soru
aldığını size kim söyledi sayın Birand' dedim. Şaşırdı, belki de beni
ukala buldu. Sonunda programdan hoşnut olmuştu.
"MUHTAR SEÇİLEMEYENLER FATURAYI BANA KESTİ"
2010'un 20 Nisan'ında filan biz kurultayı ilan ettik. Daha henüz Deniz
Bey ayrılmadı. Meşum olay gündeme geldi ayın 7'sinde. Deniz Bey onun
üzerine 2-3 gün haklı olarak düşündü. Ayın 10'unda istifasını verdi.
Bana istifa edeceğini söylemedi. Biraz emrivaki yaptı. Fakülteden
dostluğumuz olan bir insan. Söyleseydi daha mutlu olurdum. Belki birkaç
şey önerebilirdim. Benimle bölüşmemesini hiç içselleştirmedim. Sonra
parti içinde büyük bir tartışma başladı, genel başkan kim olacak diye.
12 gün içinde CHP bir genel başkan bulmak zorunda. Örgütün ağırlıklı
temayülü benim üzerimde. 'Siz genel başkan olun' dediler. Ben onlara 10
yılı aşkın genel sekreterlik yaptım. 2 büyük genel seçim, 2 büyük yerel
yönetim seçimi yaşadık. Pek çok kişi belli yere gelememesinin müsebbibi
olarak beni görmüştür. İl genel meclisi olamayan, bazı yerlerde muhtar
olamayanlar, belediye meclisi üyesi olamayanlar bile faturayı bana
kesmişlerdir. Ben Deniz Bey'den sonra bu sarsıntıyı nasıl atlatabiliriz,
benimle derlenip toparlanır mı tartışmasını kendi içimde yaptım.
"ARKADAŞLARIMIZ KEMAL BEY'E KARŞIYDI"
MYK'nın tümüne yakını benim karşımdaydı. Ben soyutlanmış bir genel
sekreterdim. Deniz Bey'in tekrar dönmesi gerektiğini; hatta Deniz Bey'in
buna gönüllü olduğunu hissediyorum. Taze bir olay var, Türk toplumunun
hassasiyetleri üzerinde duracağı olay. Dönemin genel başkanı sayın
Erdoğan diline dolamaya başlamıştı olayı. Meydanlarda konuşuyordu. Bizim
parti olarak bu işi sıcağı sıcağına Deniz Bey'i tekrar genel başkan
yapmamızın zor olacağını düşündüm. Duygularımla aklım arasında gidip
geliyordum. Duygularım fakülteden bu yana bölüştüğüm siyaset adamın
tekrar genel başkanlığa gelmeseydi. Neticede aklımı öne koyarak
davranmak gereğini duydum. Deniz Bey bizi evine çağırdı. Ben, Onur
Öymen, Mustafa Özyürek, Yılmaz Ateş. 3 genel başkan yardımcısı bir de
ben. Deniz Bey'in tekrar genel başkan olma niyeti, hevesi satır
aralarında anlaşılabiliyor da açıktan bir şey söylemiyordu. 'Kimi
yapalım' deniyor. Kemal Bey'in de adı geçti. Arkadaşlar itiraz etti.
Genel başkanlığa uygun ve layık görmediler. Ben de bir şey demedim. Bu
söyleyeceğim kanıtlanması zor bir iş ama söyleyeyim; Kemal Bey bana
geldi. 'Efendim işler iyi gitmiyor. Deniz Bey dönerse parti sıkıntı
yaşar, siz genel başkan olun' dedim. Teşekkür ettim, bunu
tartışabileceğimizi ve kafamda netliğe varmadığını söyledim. Bir iki gün
içinde belli bir netliğe geldim. Kemal Bey'in olmasında benim
anlattığım tartışmaların dışına çekebilirdik partiyi. Nitekim çektik de.
"DENİZ BEY'İN PORTRESİNE PET ŞİŞE ATIYORLARDI"
Sayın Baykal bana gönül koydu tabii. Ama merhabamız devam etti. Parti
barajın altında kaldığında sorumluluk üstlenip istifa etti. Sonra
dönmeyi düşündü. Olağanüstü kurultay yapılıyordu. Sayın Adnan Keskin
genel sekreter, sayın Eşref Erdem genel sekreter yardımcısıydı. Ben grup
başkanvekiliyim. Deniz Bey'in dostu, arkadaşı olduğum için arkadaşlar
'illa beraber gidelim, konuşalım' dedi. Bu arada Deniz Bey'in örgütten
imzalar toplanmıştı. Deniz Bey'e bu işin kolay olmayacağını söylemeye
çalıştım. Çok garip bir rastlantıdır ki, Levent Gökay hayatta, beni cep
telefonundan aradı. 'Burada salonda çok kötü şeyler oluyor. Antalyalılar
Deniz Bey'in posterini açtılar, pet şişeler, ayran şişeleri atıldı'
dedi. O sırada butona bastım, herkese dinlettim. 'Sizin portrenize bile
tahammül etmeyen bir delege topluluğu var' dedim. Deniz Bey 'Yok yok biz
onu aşarız' dedi. 6-7 genel başkan adayı vardı. 'Biz son konuşmayı
yaparak toparlarım' dedi. 'Nasıl olacak kurayla çekiliyor' dedim. Deniz
Bey 'siz onu halledersiniz' dedi. 'Peki varsayın ki hallettik,
kurultayın havasını bir teneffüs edelim' dedim. Acaba il başkanımızın
söylediği gibi; yoksa daha farklı bir hava mı var? 'Bu toplanmış
imzaları sizin adınıza biz verebiliriz, ama geri çekmeniz gerekirse biz
çekemeyiz, sizin geri çekmeniz azım' dedim. Bir kağıda yazdım ve
imzalattım. Sayın Adnan Keskin'e verdim. Kurultay'a gittik tabloyu
gördük. Olumsuz bir hava vardı. Telefonu aldım Deniz Bey'i aradım 'sizin
imzalarınızı divana vermiyoruz' dedim. İş kapandı. Ben o zaman da
dostluğumu gösterip, partiyi kollama içgüdüsüyle davrandım.
KILIÇDAROĞLU NASIL GENEL BAŞKAN OLDU?
Sonra Kılıçdaroğlu bey bana geldi. 'Deniz Baykal bey beni çağırdı' dedi.
'Git' dedim. 'Sen aday olacak mısın diye soracaktır' dedim. 'Ne demeyi
düşünüyorsun' dedim. 'Ne diyeyim' dedi. 'Bana sorarsan şimdilik
düşünmüyorum de' dedim. Kemal Bey ben adayım diye çıkarsa işler
bozulabilirdi. Çıktı bana geldi, konuşmaları aktardı. Günlerden Cumaydı.
Kılıçdaroğlu ile Kızılay'daki büromda buluştuk. Orada ben işi
şekillendirdim. 'Sen bana teklif etmiştin şimdi ben sana teklif
ediyorum, partiyi bu badireden kurtarmalıyız' dedim. Sayın Kılıçdaroğlu
Melih Gökçek'le, Dengir Mir Mehmet'le tartışmasında hava yakalamıştı.
Elverişli bir aday durumunda görünüyordu. Bir de halk tarafından
tutulduğunu görüyordum. Halk arasında alkış alıyordu; hatta benden fazla
alkış alıyordu. Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığının partideki
tartışmaları bitireceğini, önümüzün açılacağını düşündüm. Pazartesi günü
genel merkezde adaylığını ilan etti. Kendisine grup başkanvekilliğinden
istifa ettiğini söylemesini istedim. Tereddütle karşıladı. 'Ben örgütü
ve delegeyi tanımam' dedi. 'Ben tanıyorum, siz kamuoyunu düşünün' dedim.
Çok görkemli bir kurultay oldu. Rahmetli Bülent Ecevit beyin dönemini
hatırlatan bir kurultay. Herkesin mutlu olduğu şölen gibi geçen kurultay
oldu. Ben o kurultaydan sonra görev almak da istemedim. Israr etti
Kemal Bey. 'Geçiş dönemi mutlaka siz olmalısınız' dedi. Genel
sekreterlik görevini 3 Kasım'a kadar devam ettirdim.
"KEMAL BEY'İN İŞ TUTUŞ TARZIYLA ANLAYIŞIM ÖRTÜŞMEDİ"
Sayın Baykal ve arkadaşları 'Deniz Bey'in genel başkanlığını engelledin'
diyerek bana tavır aldılar. Kırılmak hakları, yadırgamıyorum. Şimdi
televizyonlarda sayın Mehmet Sevigen'i, benim genel sekreter
yardımcımdı. Benim, Ali Topuz'un ve Kılıçdaroğlu'nun amiyane tabirle bu
işi tezgahladığını söyledi. Rahmetli Ali Topuz'un bu olayda hiçbir dahli
yok. Bu iş Kemal Bey ile benim aramda gelişti. Sonra Kemal Bey'in
gelişi projedir diyenlere öfkelendim doğrusu. Ben hayatımda hiçbir
şekilde uydu olmadım. Aklım, melekelerim neyi gerekirse onu yaptım.
Zaman içinde Kemal Bey'in iş tutuş tarzıyla benim anlayışım örtüşmedi.
Referandum oldu. O zaman MHP bizimle beraber hareket ediyordu. MHP
belediyeleri kazandığı yerlerde istenilen oy gelmedi. Belli ki o oylar
'evet'e kaydı. Bunun analizini de yaparak bizim olabilecek oyumuzu
hesapladım. Yüzde 34,5-35 gösteriyordu. Sayın Baykal bıraktığında da
anket firmalarının ortaklaşa rakamı yüzde 28'di. Hala yüzde 28'e
gelememiş olmanın ezikliğini taşıyorum.
"SADECE BİR BAYRAM TATİL YAPABİLDİM"
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı CHP'ye yazı göndermeye başladı. Kemal
Anadol'un başkanlık yaptığı kurultayda 2008 Aralık ayında tüzük
değiştirilmişti. O tüzük değişikliği maddeleri çok benim siyaseten
hoşlandığım maddeler değildi. Bunu sayın Baykal'a örgüt huzurunda
anlattım. Nitekim genel sekreter olmama rağmen o tüzüğe oy vermedim. O
tüzük hükümlerini sayın Baykal, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na
takılır endişesiyle uygulamadı. Sayın Baykal o değiştirdiği tüzüğe göre
partiyi genel başkan olarak idare edemedi. Bu arada kurultayda verilen
önerge ile tüzük hükümlerin ertelenmesine karar verdi. Yargıtay
Başsavcılığı 'Bunu yapamazsınız, düzeltin' diye yazılar yazdı.
Hukukçuluğumun verdiği cesaretle 'Bunu kaale almayalım' dedim. 10 yıllık
genel sekreterlik döneminde sadece bir Kurban Bayramında çoluk
çocuğumla tatile gidebildim. Ben tatilde iken yardımcılarımdan birisi
aradı. 'Efendim Yargıtay'dan yazı geldi, şu tüzük maddelerini
uygulamıyorsunuz' diye okudu. Bu olay benim Yargıtay'dan gelen yazıyı
sakladığım gibi algılandı. Kılıçdaroğlu'nun günahına girmek istemem. O
da bunu böyle mi algıladı bilmiyorum. En sonunda üçüncü yazı geldiğinde.
Bir grup toplantısı olmuştu. Hakkı Süha Bey'e 'sayın genel başkanımız
TBMM'de ise gidip anlatalım' dedi. Saat 21.00'e kadar gelmedi. Geldi,
çok mu önemsemedi, öyle mi takdirini yaptı bilemem. Odası kilitli,
sekreteri yok. Hakkı Süha Bey'in odasında bir araya geldik. Yazıyı
anlattım. Bir sağ partinin tüzüğünü eline verdim. Bizim tüzüğü okudum.
Aşağı yukarı benzeşen maddeler. 'Sol partiyi sağ parti tüzüğüyle idare
edebilir miyiz' dedim. Ertesi gün İstanbul'a gitti. Aklıma geldi, basın
mensupları arkadaşlarımız bir soru sorarsa, o konuda Kemal Bey açığa
düşmesin diye aradım.
"KEMAL BEY'E 'BAŞARILI OLDUNUZ' DEMEK İSTERDİM"
Bir muhabir soruyor 'efendim Yargıtay’dan yazı geldi' deyince 'ben onu
görmedim' dedi. İçimden bir şey koptu. Artık iplerin kopmakta olduğunu
anladım. Ekim ayı gibiydi. Ondan sonra da 3 Kasım'da yollarımız ayrıldı.
Parti Meclisi çıkışında partinin ekseninden kayacağını, omurgasının
zedeleneceğini söyledim. Genel başkanlık, parti meclisi için girişimde
bulunan arkadaşlara destek oldum. Örneğin Muharrem İnce Bey'e destek
oldum. Herkes zanneder ki Kılıçdaroğlu'na öfkeliyim, kızgınım, hiç
alakası yok. Ben partinin çıkarına bakarım. 2011 seçimleri oldu bizden
sonra. 2011'den 14 Mayıs 2023 seçimlerine kadar hep bekledim ki parti
iyi bir başarı sağlasa da Kemal Bey'e gitsem 'Kemal Bey yanılmışım, siz
bu işin üstesinden geldiniz, başarı sağladınız' demek isterdim. Ama öyle
bir başarı olmadı. Ben '3 yıl doldu, genel başkan 3 yıldan fazla görev
yapamaz, makam fiilen boş, hukuken dolu' dedim. Hem Siyasi Partiler
Kanunu hem bizim tüzüğümüzde genel başkanın en çok 3 yıl için seçilirler
denir. 26 Temmuz'da 3 yıl doldu.
"SAYIN KILIÇDAROĞLU GEREĞİNİ YAPMALI"
Ben CHP'nin hırpalanmasını, yaralanmasını istemem. Sayın Kılıçdaroğlu 3
yıldan fazla görev yapamayacağı için, yapılması gereken Kılıçdaroğlu'nun
istifa etmesi, Parti Meclisi'nin genel başkan yardımcılarından birini
seçerek 45 gün içinde genel kurula gitmesi gerekir. Hukuk dolanılarak
siyaset olmaz. Hukuk neyse onun çerçevesinde olmak durumundayız. Benim
derdim Kılıçdaroğlu değil. Bunun böyle devam etmesi partiyi yaralar.
Hukuki yollara gidilir, gidilmez, tartışılır. Partinin o noktaya
gelmesini istemem. Genel başkan nedeniyle tartışılır duruma gelmesini
istemem. Genel başkanın değişememesi diye bir şey yok. Üst üste partinin
başarısızlığında genel başkan olarak durmuş olan siyaset adamın gerçeği
görüp gereğini yapması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Kılıçdaroğlu
istifa eder, 45 gün içinde parti kurultaya gider. İstiyorsa tekrar aday
olur, orada bir sıkıntı yok. 25 Temmuz 2020'de toplanan kurultay
delegeleri sayın Kılıçdaroğlu'nu büyük çoğunlukla seçtiler. Aynı
delegenin büyük çoğunluğu halen kurultay delegesi olarak görev yapacak
durumundadır.
"O GÜNÜN KOŞULLARINDA İMAMOĞLU UYGUNDU"
Sayın genel başkan 'kayıp var ama başarısız sayılmayız' diye ifade
kullandı. İnsanların kan ter içinde oy toplamaya çabaladıkları seçim
kazanılamadı. O seçimden sonra ağlayan çok insanlarımız oldu. Ben
birinci seçimde kazanabilir, ama ikinci seçime kalırsa kazanamaz diye
düşünüyordum. Benim Kılıçdaroğlu ile tartışmam öfke ve kızgınlık
değildir. Adaylık konusunda 1 sene kadar evvel whatsapp paylaşımında
'elbette bir genel başkanın cumhurbaşkanı adayı olmak istemesinden doğal
bir şey yoktur. Eğer kendisinden daha iyi oy alacağı düşünülen insanlar
varsa genel başkanın görevi onun önünü açmaktır' demiştim. O olmadı. O
günün koşullarında İmamoğlu uygundu ama onun da davaları vardı. Güya ben
Ankara'daki büromda Sayın İmamoğlu lehine toplantılar yapıyormuşum. Bu
kuyruklu yalan. Bir kere ben Antalya'da yaşıyorum.
"4 PARTİYLE YÜZDE 25 ALINDI, GERİYE GİDİŞ VAR"
Bir genel başkan yönetimiyle beraber bir büyük seçime girdi ve başarılı
sonuç alınamadı. Cumhurbaşkanlığında yüzde 48, milletvekilliğinde yüzde
25 oy aldı. 4 partiyle yüzde 25 alındı, geriye gidiş var o zaman. Bu ben
geliyorum diyen başarısızlıktı. İl, ilçe başkanlarının görevinden
ayrılmalarının hukuku temeli yoktu. 40 il ve 40 ilçe başkanı
görevlerinden istifa etti. Bu kadar emek veren, CHP için bulunduğu
illerde parti için çaba sarfeden insanlardan 8'i değerlendirildi.
Arkasından 3 ilçe başkanı seçilecek yerlere geldi. Bu örgüte karşı genel
merkezin bakış açısının çok sağlıklı olmadığını gösterdi. 20 ilimizde
şu anda milletvekili yok. Türkiye'nin dörtte biri. Gitmelerini
istedikleri siyasal yapı, Adalet ve Kalkınma Partisi gitmedi. Bir genel
başkanın bunu görerek 'ben genel başkan olmayı sürdüreceğim' demesi
seçmende inandırıcı olmadan. Sayın Kılıçdaroğlu hiç fazla eğmeden
bükmeden istifa etmesi gerekir. Aksi takdirde deneyimli bir siyasetçi
olarak önümüzdeki yerel seçimlerin akıbetini olumsuz görüyorum.
"PARLAMENTER SİSTEMİN YEŞERMESİ ARTIK ZOR"
Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte milletvekili seçimleri yapıldı.
'Genişletilmiş parlamenter sistem getireceğiz' dendi. Binlerce sayfa
metin yazıldı, şimdi tozlu raflara kalktı. Parlamenter sistemin
yeşermesi artık çok zordur. Gelecekte 'Cumhurbaşkanlığı sistemini
değiştirelim' denebilir gelecekte. Burada insanlar hüngür hüngür ağladı.
O kadar umutlandırıldı ki seçmen, anket firmaları o kadar abartılı
rakamlarla kampanyayı götürdü. İtiraf edelim CHP kampanyayı götüremedi.
Biraz hayalperest, çocuksu ve gerçekleşmesi güç vaatler. Ben CHP'nin
yaşamasını, bütünlüğünü koruyarak ileriye adım atmasını düşünen
siyasetçilerdenim. Geldiğimiz siyasi tablonun sonucu olarak
Kılıçdaroğlu'nun istifa etmesi gerektiğini söylüyorum.
"CHP'DE GEÇMİŞİ TEMİZ KİŞİ TONLARCA VAR"
CHP gibi kocaman bir parti sadece bir kişiye mi mahkum? Onun dışında
aday olamaz mı mantığı var? CHP'de biat kültürü yoktur. Bizde tartışma
kültürü vardır. Tartışarak bir yere gitme kültürü vardır. Sayın Bülent
Ecevit'in İsmet Paşa ile tartıştığı kurultaylarda 'Bizler kapıkulu
değiliz, özgür partinin özgür bireyleriyiz' demişti. Sayın genel başkan
'geçmişi temiz bir kişi' diyor. Sadece o değil. Birkaç ayrıntı var.
'CHP'ye genel başkan olacak kişinin partiyi yönetebileceğine
inanmalıyım. Parti ilkelerine bağlı olmalı, partiyi geliştirebileceğine
inanmalıyım, geçmişi temiz kişi olsun' diyor. Bunu kim belirleyecek?
Kemal Bey mi belirleyecek? Adaylar boy boy mu gidecek ona. Adı bazı
kesimlerde geçen bir arkadaşımıza 'Senin adını duyuyoruz' dedim.
İmamoğlu değil, isim vermem. Bana gülerek 'tıbbi rapor almak istiyorum,
kirli miyim, değil miyim" diye görüneceğim dedi. Alay konusu haline
geldi bu sözler. Geçmişi temiz kişi CHP'de tonlarca var.
"ZOOM TOPLANTISI BÜYÜTÜLMEMELİ"
Zoom toplantısını abartmıyorum. O bir arkadaş topluluğunun kendi
arasında yaptığı bir şey. Tartışma yapıyorlar. Haluk Koç'un adaylığı
döneminde bazı merkez yönetim kurulu üyelerinin örgütlere telefon ederek
'ziyareti halinde görüşmeyin' dediklerini bana ifade ettiklerinde çok
fena tavır aldım, 'derhal binayı açacaksınız, gelen kişi partinin grup
başkanlığını yapmış kişidir' dedim. Eleştirilerinizi yaparsanız,
beğeniyorsanız imza verirseniz. Bu toplantı büyütülecek mesele değil.
Sızmasaydı daha iyiydi tabii.
"KILIÇDAROĞLU İYİ ÇALIŞTI AMA SONUÇ BURAYA KADARDI"
Sayın Kılıçdaroğlu 13 yılda 100'den fazla merkez yöneticisini
değiştirdi. Hakkını yemek istemem. Cumhurbaşkanlığı seçiminde olağanüstü
çaba gösterdi. Ama sonuç buraya geldi dayandı. Bazı arkadaşlarımızın
'olağanüstü kurultay ancak genel başkan seçim maddesi koyabilir' diye
anlayışları var. Görmedikleri veya görmek istemedikleri husus var.
Siyasi Partiler Kanunu'nda olağanüstü kurultayı toplamak için bir genel
başkan, iki lüzum görmesi halinde Parti Meclisi ya da beşte bir imzayı
toplayan kurultay delegeleri. En az beşte biri, yarıdan bir fazlaya
dönüştürülmüş. Burada genel başkan kurultaya çağırmıyor. CHP'de
kurultaydan sonra en yetkili organ olan PM'yi yok sayıp onun yerine
genel başkanı ikame etmiş olursunuz.
"SEÇMEN KEMAL BEY'E GÜVENİNİ YİTİRDİ"
Helalleşmenin içi boştu. Önce parti içinde helalleşmesi. Tartışmalı
lider konumu sürerse bu tartışmalar bitmez. CHP fabrika ayarlarına
dönmelidir. Yaptığı yanlışları yapmaması lazım. Bin sayfa güzel bir
tüzük yazarsınız ama bir manşet olacak bir cümle seçmeni peşinden daha
iyi sürükler. Seçmen bir defa inanmalı. Seçmen Kemal Bey'e güvenini
yitirdi. Esas sıkıntı orada. Onun için Kemal Bey'in bu güveni
sağlayabilmesinin olanaksızlığına değiniyorum.
FETÖ VE CHP
CHP'de bu duyguların olması fevkalade üzüntü vericidir. Böyle bir
görüntünün CHP'nin üstüne çökmesi. Devrimcilik ilkesini kendisine koymuş
partinin bir tarikat şeyhine, ondan icazet almaya çalışması, onun
insanlarına kapılarını açmasını hiç benimseyemem, hiç sindiremem. FETÖ
iltisaklarını, ilişkilerine 'CHP'nin içinde vardır' denmesi karşısında
üzülüyorum. Siyasetin cilvesi olarak birtakım katmanlardan oy almak için
bir çaba içinde olduklarını; ama bu tür yapılanmalarının CHP'liler
tarafından pek hoş karşılanmadığını biliyorum. İnsanlarda zaten
bezginlik, yorgunluk, umutsuzluk başladı. Çıta yüksekti, çıta
gerçekleşmedi. Seçmen sonuca bakar. Benim verdiğim oy nereye gitti der.
"İKİ SEÇİM ARASINDA STRATEJİ DEĞİŞTİRİLDİ"
Bir siyasal partiyle kurumsal ilişki ayrı o partinin seçmeninden oy
alması ayrıdır. 14 Mayıs ile 28 Mayıs arasında strateji değiştirildi.
Milliyetçilik rüzgarı hatırlandı. Bu da tabii seçmen indide 'Niçin böyle
oluyor' diye kuşkular yarattı. Kurultay hemen olmalıdır, genel başkan
da istifa ederek bunun yolunu açmalıdır. Olmadığı takdirde CHP'de
ileride giderilmesi çok güç sıkıntılara düşeceğini görüyorum. Kemal
Bey'in partiye katacağı bir şey yok artık.