Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyet, kamucu, laik, çağdaş ve...

Tek adam rejimi, halk iradesini anlamsız hâle getirdi. Meclis AKP’nin bir aparatı durumundaydı; şimdi ise sandığı da aynı noktaya getirmeye çalışıyor. Bugün ortaya çıkan halk iradesi de gösteriyor ki sömürüsüz, laik, demokratik, bağımsız bir ülkenin kurulma olanağı her zamankinden daha güçlüdür...

Yeniden kurmak için

Emperyalistlere karşı verilen Kurtuluş Savaşı’nın ardından saltanat ve hilafeti kaldırarak çağdaş bir siyasal düzeni ülkeye kazandıran Cumhuriyet’in 102’nci yaşını kutluyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyet, kamucu, laik, çağdaş ve ilerici değerler üzerinden yükselmeyi hedef olarak koymuş, halkı tebaa olarak gören hanedanlığın egemenliğine karşı çıkarak yurttaş iradesini öne çıkarmaya çalışmıştı. Bu bağlamda kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasından, toplumsal yaşamı dinî esaslardan, hurafelerden, hilafet boyunduruğundan kurtarmaya kadar birçok adım atılmıştı. Bilime ve modern hukuka göre yeni bir toplumsal düzen inşası temel görev olarak ilan edilmişti. Bu görev yerine getirilemedi.

Cumhuriyet, neredeyse kuruluşundan bugüne sağ iktidarlar tarafından sürekli hedef tahtasına alındı. Aradan geçen 102 yıl, aynı zamanda aşama aşama Cumhuriyet’in tasfiye edildiği bir süreç oldu. Cumhuriyet’e vurulan ilk ciddi darbe, Demokrat Parti döneminde emperyalist savaş örgütü NATO’ya katılım sağlanması ve ülkenin bugüne dek ABD emperyalizminin maşası hâline getirilmesiyle oldu.

Türkiye’yi özellikle Soğuk Savaş döneminde ileri karakol olarak gören emperyalistler, Köy Enstitülerinin kapatılmasından Komünizmle Mücadele Derneklerinin kurulmasına dek aktif rol aldı. Tam bağımsız Türkiye’yi savunan sol güçler, askerî-faşist darbelerin altında ezildi. ABD’nin karanlık odalarında tezgâhlanan 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, bugün içinde yaşadığımız karanlığın zeminini hazırladı.

12 Eylül 1980 darbesinin hemen ardından alınan 24 Ocak kararlarıyla ülke ekonomisi neoliberal düzene entegre edildi. Sermayeye sınırsız alan tanıyan sağ iktidarların ilk işi sendikaları yasaklamak, toplumsal muhalefetin başını ezmek oldu. Solun ve Cumhuriyet fikrinin karşısına dikilen sağ iktidarlar, bağlı oldukları emperyalistlerin de desteğiyle siyasal İslamcı bir rejim kurmak adına kolları sıvadı.

Bürokrasiden sosyal yaşama dek devletin ve ülkenin kılcal damarlarına kadar sirayet eden karşıdevrimci hareketin önü açıldı. Fethullahçısından Süleymancısına, İsmailağacısından Menzilcisine kadar tarikat ve cemaatler beslendi, büyütüldü, maddi kaynaklarla semirtildi.

Bugün “AKP’li yıllar” diye ifade ettiğimiz 23 yıl, aslında 75 yıldır devam eden karşı devrim inşasından başka bir şey değil.

NİYETLERİ BELLİ

Adını koymakta fayda var: Cumhuriyet, geldiği nokta itibarıyla yol ayrımında. Ya Cumhuriyet’in son çeyrek yüzyılına damga vuran siyasal İslamcı rejim ve ona eşlik eden otoriter zihniyet ülkeyi teslim alacak ya da daha özgür, eşit ve demokratik bir Cumhuriyet’in kapısı aralanacak.

Bugün 102’nci kuruluş yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet’in geldiği nokta tam da burasıdır.

Gelinen kritik aşamayı anlamak için yapım süreci 1950’lerin hemen öncesinde başlayan, bugün bir sonraki aşamaya geçmeye hazırlanan AKP-MHP rejimine yakından bakmakta fayda var.

Türkiye, 16 Nisan 2017’de gerçekleşen şaibeli referandumla birlikte yeni bir yola girdi. “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi” adı verilen yeni rejim, “demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti” olarak ifade edilen Cumhuriyet’in karşı tezi niteliğindeydi. Yüz yıl önce bağımsızlık savaşı verilerek kurulan Cumhuriyet, kararların tek adam tercihine sıkıştırıldığı, laikliğin bir kenara atılarak İslami dozun giderek yükseldiği otoriter bir devlet aygıtına dönüştü.

Tek adam rejimi, halk iradesini anlamsız hâle getirdi. Uzun süredir Meclis AKP’nin bir aparatı durumundaydı; şimdi ise sandığı da aynı noktaya getirmiş durumda. Seçilmişler çeşitli yöntemlerle devre dışı bırakılarak bir çeşit “çökme” işlemi uygulanıyor. Yargı, emniyet, jandarma, ordu, istihbarat gibi kurumlar tam anlamıyla iktidarın kontrolüne geçti. Bir anlamda AKP iktidarını korumak ve kalıcı hâle getirmekle görevlendirilmiş durumdalar. Bürokrasi Saray’ın emrine girmiş durumda.

Rejim, bir yanıyla elinde geçirdiği asker-sivil bürokrasi ve yargıyla güç gösterisi yaparken diğer taraftan tam anlamıyla bir çöküş yaşıyor. Eğitimden sağlığa, dış politikadan güvenliğe her alanda büyük bir iflas yaşanıyor. Türkiye Cumhuriyeti, bir işsizler, güvencesizler ve yoksullar ülkesine dönüştü. Gençler iş bulamazken yaş alanlar toplumun en dip noktasına itiliyor. Kadınlar ya öldürülüyor ya da şiddete maruz bırakılıyor. Ülkenin yüzde 80’i yaşadığı hayattan memnun değil. Tüm yetişmiş insanlarımız Batılı devletlerin ucuz iş gücüne dönüşmüş durumda. Cumhuriyet’in daha demokratik, ilerici tüm hedeflerinden vazgeçildi. 

SADECE ADI KALACAK

Türkiye’nin kritik bir eşikte olduğunu sadece muhalefet cephesi içinde olanlar söylemiyor; iktidar ve onun çeperinde bulunan güç odakları da benzer bir tartışma yürütüyor. Sekiz yıl önce uygulamaya sokulan rejimin artık Türkiye’yi taşımadığını düşünenler, yeni bir düzen peşindeler. O kadar ki, oluşturacakları yeni düzenin neye benzeyeceğini bile tartışmaya başladılar. Bir taraf yeni düzeni Putin’in Rusya’sı gibi güvenlik bürokrasisinin yönetebileceğini savunurken, diğer taraf Aliyev’in Azerbaycan’ında olduğu gibi “aile” üzerinden gitme taraftarı. Yüz yıl önce kurulan Cumhuriyet’i bu duruma getirdiler.

Yeni Türkiye Cumhuriyeti, iktidar elitleri tarafından etnik ve dinsel kimlikler üzerinden tanımlanmaya başlandı. MHP lideri Devlet Bahçeli, iktidarda kendileri olmak koşuluyla yardımcı ortak olarak Kürtleri ve Alevileri seçti bile. Son mesajında Cumhuriyet’i Türk ve Kürtlerin şahlanışı olarak tanımladı. Aynı ifadeler Erdoğan’ın konuşmalarında da fazlasıyla görülüyor.

Hedef belli: Seçimlerin göstermelik olduğu, sandık sonuçlarının önceden bilindiği, yargıdan eğitime her alanın dinî kurallara göre şekillendiği yeni bir Cumhuriyet hedefliyorlar.

Bunun için bir yandan var olan Cumhuriyet’te kendilerine engel olarak gördükleri ne varsa yok edip muhalefeti etkisiz kılarak toplumu çaresiz bırakmak istiyorlar. Sadece adında cumhuriyet olan yeni rejimi kurmak için önlerine ne çıkarsa yıkmakta kararlılar. Bunun için ellerine geçirdikleri bürokratik güce ve Trump'a çok fazla güveniyorlar. Halkın itirazının bir öneminin olmadığını düşünüyorlar. Tıpkı çok öykündükleri Osmanlı padişahları gibi. 

HALKIN CUMHURİYET'İ

Yukarıda örnekleriyle anlatıldığı gibi tam 8 yıldır tüm yetkiyi üzerine alan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ortağı Bahçeli, ülkeyi adeta uçuruma sürükledi. İktidarlarını korumak için bundan vazgeçmeye de niyetleri yok.

Ama ne yaparlarsa olmuyor. Onca yıkıma ve baskıya rağmen yine de Cumhuriyet fikrini halkın bağrından koparmayı başaramadılar. Cumhuriyet’e sahip çıkan milyonlar, rejimin kuşatmasına boyun eğmedi.

Bugün, başta Gezi İsyanı’na eşlik eden 19 Mart direnişi olmak üzere emekçiler, kadınlar, gençler, yaşam savunucuları kötülük rejimine karşı durmaktan vazgeçmedi.

Bundan 102 yıl önce kurulan Cumhuriyet, bugün fiilen yıkılmış olsa da fikrini milyonların beyninden söküp alamadılar. AKP ve sağ iktidarların yıkıp yok ettiği Cumhuriyet, bugün emekçilerin, kadınların, gençlerin ellerinde yeniden kurulmayı bekliyor.

Bugün halkın içinde bulunduğu yoksulluk, sömürü, baskı ve eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için, gerici esaret ve kapitalist sömürü düzeninin yıkılarak yerine sömürüsüz, laik, demokratik, bağımsız bir ülkenin kurulma olanağı her zamankinden güçlüdür.

Bu ülkenin kökleri geçmişe uzanan ve zorlu mücadeleler içinden süzülüp gelen devrimci mücadele birikimlerimi ve gelenekleri bunun güvencesi olarak parlamaya devam ediyor.

Demokratik, bağımsız, özgür, eşitlikçi, dayanışmacı yeni bir cumhuriyet için harekete geçmenin tam zamanı.

∗∗∗
BU HALK KOLAY TESLİM OLMAZ

Tek adam rejiminin 19 Mart tarihinde İBB üzerinden gerçekleştirdiği ve adım adım tüm muhalefet güçlerine doğru yaygınlaştırdığı operasyonlar, Cumhuriyet tarihi için bir kırılmaya işaret eder.

Bir yanıyla iktidarın Cumhuriyet fikrini demokrasiden, bağımsız yargıdan ve halk egemenliğinden kopardığı tarihtir 19 Mart.

Diğer yanıyla ise milyonlarca insanın özgür ve demokratik bir Cumhuriyet kurma iradesidir. Türkiye’de hiçbir güç, 19 Mart ve sonrasında yaşananları göz önüne almadan hesap yapamaz. Siyasetin tepesinde, çok yukarılarda yapılan kurguların halkın duvarına toslayınca başına gelenleri göstermesi açısından da öğreticidir.

Ülke tarihinin en karanlık döneminin içinden geçerken ortaya konan kararlılık, daha demokratik bir Cumhuriyet’in inşa edilmesine dair umutları tazeledi. Toplumun her kesimine bu karanlık çukurdan çıkış yolunu gösterdi. Tarihinde Haziran İsyanı, 19 Mart Direnişi olan bir halk umutsuzluğa düşmez, düşemez. Çıkış yolunu çoktan bulmuştur.

Güzel günler uzakta değil.

➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..