‘Susarak daha iyisinin olacağına inanmıyoruz’
Ülkedeki korku iklimine bir tavır olarak yürüyen öğretmenler mesleklerinin topluma karşı sorumluluğunu vurgulayarak “Cumhuriyet ve Emek mitingi”nde ses yükseltecek. Eğitim-İş yetkilileri tüm süreci soL’dan İrem Yıldırım anlattı...
Öğretmenler bugün Ankara’dan haykıracak:
‘Susarak daha iyisinin olacağına inanmıyoruz’
Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş), bugün saat 12.00'de Ankara Tandoğan Meydanı'nda "Cumhuriyet ve Emek Mitingi" düzenleniyor. Sendika, tüm yurttaşlara çağrısını yineliyor.
1 Şubat’ta Ankara’dan başlayan yürüyüşün adı “Cumhuriyet ve emek yürüyüşü”. Eğitim-İş’in Cumhuriyetin temellerinin atıldığı ilk meclis önünde bir araya gelerek başlattığı yürüyüş, bugün Ankara’da düzenlenen mitingle sona erecek.
Mitingin adresi Tandoğan Meydanı, ardından da Anıtkabir’e ziyaret gerçekleştirilecek.
Eğitim-İş, hem emek başlığıyla öğretmenlerin yaşadığı sorunlara dikkat çekerken hem de cumhuriyet başlığıyla eğitimin gerici ve piyasacı politikalarla dönüştürülmesine karşı bir duruş ortaya koyuyor.
Yürüyüşü sendikanın iki farklı ismiyle enine boyuna konuştuk. Eğitim-İş MYK üyesi Hüseyin Selçuk ve Eğitim-İş Genel Sekreteri Seher Ergin sorularımızı yanıtladı.
‘Cumhuriyetin ışığını söndürmek isteyenlere karşı mücadele örüyoruz’
Ülkedeki baskı, korku iklimine karşı bir tavır ortaya koyan öğretmenler, emek sömürüsüne karşı ve cumhuriyet ilkelerine bağlılıklarını haykırıyor. 8 Şubat’ta başlayan yürüyüş, bugün kitlesel bir eylemle son bulacak. Yürüyüşün rotası, amacı, özü ve daha birçok şeyi sendikanın yetkililerine sorduk.
Eğitim-İş MYK üyesi Hüseyin Selçuk sorularımızı yanıtlarken de yoldaydı, otobüsten yaptığımız görüşme sırasında bir sonraki duraklarına yetişme heyecanı içerisindeydi.
Neden yürüdükleri sorusunu yanıtlarken önce yaşananlara dair bir fotoğraf çeken Selçuk şunları söyledi:
“Her geçen gün ülkemizde hukuk, adalet ve demokrasi ayaklar altına alınmakta. Emekçiler yoksulluğa mahkum edilmekte. Eğitim sistemi bilimden ve laiklikten uzaklaştırılmaktadır. Toplum korkutulmak, sindirilmek ve susturulmak istenmektedir. Bizler de bu karanlığa teslim olmadık. İnsanlık onuruna, emeğine, haklarına, adalete, cumhuriyete, sahip çıkıyoruz. Herkesi de bu mitinge bekliyoruz. Cumhuriyeti tehdit edenlere karşı, cumhuriyetin kazanımlarını yok sayanlara karşı, cumhuriyetin ışığını söndürmek isteyenlere karşı hep birlikte bir mücadeleyi örmek adına bu mitingi planladık.”
Hüseyin Selçuk (@_huseyinselcuk) / X
Eğitim-İş MYK üyesi Hüseyin Selçuk
Rotada emek ve Cumhuriyet adımlarının izi var
Yürüyüş rotasının bir manası var. Emek durakları ve Cumhuriyetin adımlarının izini taşıyan güzergahı soL’a şöyle anlattı Selçuk:
“Öncelikle yürüyüşe Adıyaman'da 8 Şubat'ta başladık. Orada hem tarikat ve cemaatlere vurgu yapmak hem de depremi hatırlatarak, ‘helalleşmeyeceğiz’ demek istedik. 22 Şubat'ta Manisa'da Soma’daydık. İşçilerin uğradığı bu kazalara, kıyımlara karşı emekten yana ses yükselttik. 24 Şubat'tan itibaren de Tekirdağ'dan yürüyüşümüze başladık. Atatürk’ün kara tahta başında harf devrimini anlattığı yerden yani. 25'inde Çanakkale'de anti-emperyalist vurguyu yineledik. Ciddi bir katılım vardı. Bütün cumhuriyetçiler, emekten, sınıftan yana olanlar oradaydı. Ardından Bursa'daydık. Bursa nutkuna vurgu yaptık burada da. Ve Eskişehir'de akşam büyük bir katılımla yürüyüşümüze devam ettik. 1 Mart'ta saat 12.00’de tüm emekçileri, cumhuriyetten, emekten yana herkesi Tandoğan Meydanı'na bekliyoruz. Mitingimizin ardından Anıtkabir'i, Ata’mızı ziyarete gideceğiz ve mitingimizi sonlandıracağız.”
Selçuk, yürüyüş fikrinin toplumsal bir ihtiyaç doğrultusunda doğduğunu dile getirdi. Toplumun her kesiminin bu yürüyüşe davetli olduğunu yineledi. Öğretmenlerin sorumluluğunu hatırlatarak “İnsanlar da artık bu zulümden, bu baskı ortamından, ekonomiden, pahalılıktan, her şeyden herkes muzdarip olduğu için bu noktada ilgi görüyor. Siyasi partileri de davet ediyoruz. Artık çünkü Türkiye'de birilerinin ses çıkartması gerekiyor. Eğitim-İş olarak ses çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Öğretmenlerin cumhuriyeti korumak, kollamak, ülkesine, vatanına sahip çıkmak gibi bir görevi de var. Bu noktada her zaman bu ülkede cumhuriyetten, Atatürk’ten yana bir sendikacılığa devam edeceğiz. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam diyoruz” dedi.
Adalet, emek, laiklik, cumhuriyet...
Eğitim-İş Genel Sekreteri Seher Ergin yürüyüş ve miting kararı alınırken kendilerine iki soru sorduklarını söyledi. Soruların “Nasıl bir ülke istiyoruz?” ve “Nasıl yaşamak istiyoruz?” olduğunu dile getiren Ergin, hemen yanıtını da verdi: “Biz laik, çağdaş, demokratik, cumhuriyetin olduğu hukuk ülkesinde yaşamak istiyoruz. Eşit, özgür, adil bir yaşam sürmek istiyoruz. Kendimizin geleceğinden çocuklarımızın geleceğinden şüphe etmemek istiyoruz. Bunun için öncelikle cumhuriyet vurgusu, Atatürk ilke ve devrimleri vurgusunu temel aldık.”
Adaletin isim olarak var olduğunu ancak uygulamalarda bu normun artık işlemediğine dikkat çeken Ergin bir yandan emeği de vurguladıklarını ifade etti:
“Adalet vurgumuz ve talebimiz var. Öte yandan da emeğimizi vurguluyoruz. Çünkü yaşamlarımızın bir de standartının oturabilmesi için ekonomik bir temelde düzenlenmesi gerekiyor. Ama ülkenin genel gidişatına baktığımızda artık zenginin daha zengin -belki çok klişe bir sözcük ama- fakirin daha fakir olduğu bir biçime doğru gidiyoruz. Mesleğimiz odağında baktığımızda bugün artık atanmayan bir milyon öğretmen var ve bunların neredeyse artık yarısına yakını sınava dahi girmiyor. Çünkü ülkeye, adaletine inancı yok, atanabileceğine inancı yok.”
‘Yürüyüşümüz ülkedeki baskı, korku iklimine bir tavır’
Mülakatlara inanç kalmadığının altını çizen Ergin, “Milli Eğitim Bakanlığı ve devlet eliyle yetiştirilmiş, eğitimini tamamlamış diplomasını almış, belli bir noktaya gelmiş öğretmenlerimiz atıl olarak bir kenarda duruyorlar” diyerek mülakat sistemiyle sınav puanı yüksek olan ancak elenen öğretmenlere dikkat çekti.
Ergin sözlerine şöyle devam etti:
“İnsanların kendini özgür hissetmediğini ve korku iklimi altında baskı altına alındığını görüyoruz. Böyle bir ortamda bizler öğretmenler olarak korkmuyoruz, yürüyoruz, sesimizi yükseltiyoruz, doğrularımızı söyleyeceğiz. Evet bugün belki bedeller dahi ödenebilir ama bizler susarsak daha iyisinin olacağına da artık inanmıyoruz gerçekten. Ve ülkenin öğretmenleri olarak daha çağdaş, daha adil bir yaşam için yürüyoruz temelde. Çocuklarımızın geleceği için yürüyoruz.
Ne yazık ki artık okullarımızda ÇEDES, TÜGVA ve pek çok vakıflarla, cemaatlerle, derneklerle ne olduğu belirsiz yapılarla protokoller imzalanıyor ve çocuklarımız ne olduğunu bilemediğimiz yapılara bir şekilde teslim ediliyorlar. Biz bunlar için de yürüyoruz. Çocuklarımızın geleceği için yürüyoruz. Yürüyüşümüz ülkedeki baskı, korku iklimine de bir tavır olarak da görülebilir.
Bizler konuşmaya, yanlışa yanlış demeye haklarımızı talep etmeye devam edeceğiz. Özel bir tavır olarak görünmemesi gerekiyor. Olması gereken durumlar anormal durumlarmış gibi algılanmamalı.
Bakın aynı anda mesela hekimler de İstanbul'dan bir yürüyüş yolu başlattılar. Onların da Ankara'ya gelmeleri bekleniyor. Birbirimizden gerçekten bağımsız, habersiz bir ses yükseltme ve bu bizim anayasamızda var, hakkımız.”
Ergin de öğretmenlik mesleğinin sorumluluğuna vurgu yapıyor, “aydınlanma meşalesini taşıyoruz” söylemini hatırlatıyor:
“Öğretmenlik mesleği sadece bir icra mesleği değildir. Bizler topluma karşı da sorumluluğu ve görevleri olan bir meslek grubuyuz. ‘Aydınlanma meşalesini taşıyoruz’ deriz her zaman. Bizler Cumhuriyet fikirli, Atatürk ilke devrimlerine bağlı insanlarız. Bunu mesleğimizin de bir görevi ve sorumluluğu olarak görüyoruz. Yani bir şey olursa biz haklarımızı kullanmaya devam edeceğiz. Alanda olmaya, konuşmaya, ses yükseltmeye devam edeceğiz. Bütün kadınlarımızı bekliyoruz, emeklilerimizi bekliyoruz, demokratik kitle örgütlerimizi bekliyoruz, halkımızı bekliyoruz.”