'Tesis zarar etmedi, buradan çıkanı biz biliyoruz'
Özelleştirmeye ve çarpıtmalara karşı yerin 250 metre altında direnen Çayırhan işçileri, "Tesis zararda değil, devlet özelin yapmadığı yatırımı yaptı" diyor. Satışın durdurulmasını isteyen işçiler kararlı: "Burayı bize versinler, devlete daha çok fayda sağlarız!"Çayırhan işçisi yalana da direniyor: 'Tesis zarar etmedi, buradan çıkanı biz biliyoruz'
Ankara’nın Çayırhan bölgesinde, termik santral ve maden işletmesinin satışına karşı direnen işçiler, madenin satış ihalesi için tekliflerin verildiği günlerde kendilerini yerin 250 metre altına kilitlemişti.
“Zindan” dedikleri bu derin odacıkta, özelleştirmeye karşı seslerini duyurmaya çalıştılar. Ancak onların bu çığlığı, yetkililerin kulaklarında yankılanmıyor. İhale süreciyle ilgili net bir bilgiye sahip olmadıklarını ifade eden işçiler, geleceklerine dair belirsizlikle boğuşuyor.
Direniş dört ayı geride bırakırken işçiler için bir mücadele başlığı da dezenformasyon alanında açıldı. İhale sürecinde sona yaklaştıkça AKP iktidarı yeni çarpıtmalara başvurmaya başladı. Özelleştirmeyi kaçınılmaz bir seçenek olarak sunan iktidar, bu tezini savunabilmek için gerçekleri eğip büküyor.
Önce en bilindik argüman sıralanıyor: "Tesis devletin elinde verimli çalışmıyor. Özelleşsin, güzelleşsin." 2000'lerin başında birçok kamu işletmesi haraç mezat elden çıkarılırken de aynısı söyleniyordu. Halbuki tesislerin zarar etmediği, devir öncesi son yatırımların kamu tarafından finanse edildiği biliniyordu. Bugün aynı senaryo Çayırhan'da bir kez daha işletiliyor.
'Devlet özele devretmeden önce A'dan Z'ye yeniledi'
Cumhurbaşkanlığı'na bağlı İletişim Başkanlığı’nın aktardığına göre, tesis Ciner Holding’in elindeyken yılda ortalama 4,9 milyon ton kömür çıkarıyordu. Yeniden kamunun eline geçtiği 2020 sonrasında bu miktar 3,1 milyon tona kadar düştü.
Maden işçisi Volkan'a göre bu bilgi eksik. Ciner döneminde tesisin çok yıprandığını ve bakım yapılmadığını belirten Volkan, "Her yeri delik. Kaynak tutmuyor santral. 5 yıldır bakım yapıyor devlet, yine de kötü abi. Şimdi bunun sebebini bir kenara bırakıp devlet zarar etti demek yanlış olur. Diyorlar ki, ‘Burası az kâr ediyor’. Biz inanmıyoruz. Çünkü burada çıkanı da biz biliyoruz, yakılanı da biz biliyoruz" diyor.
Yani üretimdeki düşüşün nedeni İletişim Başkanlığı’nın ima ettiği gibi özel sektörün kamudan “daha verimli” işletmesi değil. Aksine özelden devralınıp yine özele devredilecek işletmede verimliliği artıracak gerekli yatırım ve bakımlarının kamu idaresi tarafından tamamlandığı anlaşılıyor.
Cumhuriyet’e konuşan Türkiye Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Nurettin Akçul, satış için bahane edilen üretim kaybının bu nedenle yaşandığını anlatıyor:
“Santral kamuya geçtikten sonra bakıma, revizyona alındı. O sürede tam kapasite çalışamadı. 700 bin ton kömür stokta yatıyor. Ancak bakım, revizyon bitti. Santral, A’dan Z’ye yenilendi. Şu anda tam kapasite çalışıyor. Üretim düşüklüğü denen konu bu.”
Akçul’un bahsettiği yenileme çalışmalarını Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın yatırım raporlarında da görmek mümkün. Buna göre, 2021 yılında başlayan Çayırhan Termik Santralinin baca gazı arıtma sisteminin rehabilitasyonu için 121 milyon lira harcanmış.
Tes-İş Başkanı İrfan Kabaloğlu ise 4 yıl içinde kamunun tesise 20 milyon dolar (güncel kurla 720 milyon lira) yenileme ve teknoloji geliştirme yatırımı yaptığını söylüyor.
Madencilerden Volkan'ın üretim hattında gördükleri de bunu doğruluyor: "Ciner zamanı özeldeyken santral 4 ünite 16 bin ton kömür yakıyordu. Madende ise 17 bin ton çıkartılıyordu günde. Bunlar 'Ciner bakım yapmadı' deyip günde aktif ünite sayısını 2 düşürdüler. Diğer 2 üniteyi de revizyona aldılar. Bu böyle 5 yıl devam etti. Aşağısı 5 yıldır bakımda. Bilerek böyle yaptılar. Zaten devlet ya da vekiller zarar ediyor demiyorlar. Az kâr ediyor diyorlar."
İş güvencesi yok
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada ihaleye eklenen yeni şartlarla işçilere iş güvencesi sağlandığı izlenimi yaratılmak isteniyor ancak kullanılan ifadelerdeki muğlaklık tam aksinin yaşanabileceğini gösteriyor.
Santral ve madene ilişkin özelleştirme ilanında toplam işçi sayısı 1994 işçi olarak duyuruldu. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı “5 yıl boyunca asgari 2050 personel çalıştırma şartı” getirerek istihdamı artırmış gibi görünse de bu düzenleme mevcut işçilerin akıbetini güvence altına almıyor. Bu maddeye göre Çayırhan’ı işletecek şirket yeni işçilerle daha düşük ücretler üzerinden sözleşmeler imzalayabilir.
İhale sürecine dair hiçbir net bilginin olmadığını vurgulayan Çayırhan madencilerinden Volkan, “Özelleştirme İdaresi’nin sitesinde yazılanlar dışında bir şey bilmiyoruz. Kim alıyor, kim satıyor, haberimiz yok” diyor. İhaleyi kazanacak şirketin 2050 işçi çalıştıracağı yönündeki taahhüde değinen Volkan, bu işçilerin kimler olacağının belirsiz olduğunu söylüyor. Volkan, “Dışardan işçi mi getirecekler, taşeronlaşma mı olacak, bilmiyoruz” sözleriyle endişelerini dile getiriyor.
Özelleştirmenin işçiler üzerindeki etkilerini anlatırken, yakındaki Yunus Emre Termik Santrali’ndeki durumu örnek gösteriyor: “Orada çalışan arkadaşlarımız 3 aydır maaşlarını alamıyor. Geçen gün 650 işçi toplu istifa dilekçesi verdi. Özelleştirme böyle bir şey işte.”
Yetkililerin, işçilere “Bir yıl lojmanda kalabilirsiniz” demesi ise bardağı taşıran son damla olmuş. Volkan, “Bize kibarca ‘İşten çık, lojmanda otur’ demişler. Peki bir yıl sonra ne olacak? Kış ortasında nereye gideceğiz?” sözleriyle isyanını dile getiriyor.
Volkan, direnişin ön saflarında yer alan isimlerden biri. Onun anlattıkları, Çayırhan’daki mücadelenin hikâyesini özetler nitelikte:
“Oturma eylemi yaptık, olmadı. Çadırlarda bekledik, olmadı. Ankara’ya yürüdük, özelleştirme idaresinin önünde basın açıklaması yaptık, yine sesimizi duyan olmadı. Son çare olarak kendimizi yerin altına kapattık. Ama sağlık sorunları nedeniyle çıkmak zorunda kaldık. Yine de uzak değiliz, yeraltındayız. Sesimizi duysunlar istiyoruz.”
'Böyle gelmiş böyle gider'
Özelleştirme sürecine dair işçiler mücadele ederken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar özetle "böyle gelmiş böyle gider" diyor.
Bakan Bayraktar enerji alanında kamunun varlık gösteremeyeceğini savunanlardan. Kasım ayında “Devlet eliyle üretimi artıramıyor musunuz” sorusu yöneltilen Bayraktar şu yanıtı vermişti:
“Son dört yıl devlet eliyle işletiliyor. Ama bizim şunu anlamamız lazım 2012’den sonra bütün santralleri özel sektöre yaptırdık, özelleşme programları yaptık. Bu sistem böyle çalışıyor.”
Oysa madende direnen işçilerin buna yanıtı çok net.
'Burayı bize versinler, devlete daha çok fayda sağlarız'
Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesi, adeta altın yumurtlayan bir tavuk gibi. Volkan’ın anlattığına göre, şirket günde 16-17 bin ton kömür çıkarırken, özelleştirme sonrası bu rakam düşmüş. “Burayı alan kişi, 2-3 yılda yatırımının karşılığını alır” diyen Volkan, “Ama biz biliyoruz ki, buradaki tesisler hurda fiyatına satılırsa, işletmenin kârlılığı bir yıla kadar düşer” diye ekliyor.
Dolayısıyla böylesi bir üretim alanını özelleştirmenin patronların iştahını kabarttığı çok açık.
Madenci Volkan telefonundan bir haber açarak bugün gündeme gelen bir gelişmeyi gösteriyor: İhale sürecinde en yüksek teklif veren 5 firmanın dördünün madencilik tecrübesinin bulunmadığı anlaşıldı. Bu şirketlerden Thirty Five Maden Yatırımları A.Ş’nin de 10 ay önce Katarlı Meryem Halid el-Atiye tarafından kurulduğu fark edildi. El-Atiye, aynı zamanda Türkiye’de 1,5 milyar lira sermayeyle kurulmuş olan “Great East Capital” adlı katılım bankasının da ortakları arasında.
İşçiler ise özelleştirmeye karşı alternatif bir çözüm öneriyor: “Burayı bize versinler. Devlete daha çok kâr sağlarız. Kardemir’de olduğu gibi, işçiler yönetsin. Bunun örnekleri var. Biz üretelim, satmasınlar.”
Özelleştirmenin kendisi bir kamu zararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın açıklamasına göre, Çayırhan’ın özel sektöre devri ile “elektrik ve kömür üretiminin artırılmasını, kamu zararının önlenmesini, dışa bağımlılığın azaltılmasını” hedefleniyor. Oysa asıl “kamu zararı” tam kapasite çalışabilen ve kârlılığıyla övünülen tesisin satışıyla yaşanacak.
TBMM KİT Komisyonu’nun CHP’li üyelerinden Deniz Yavuzyılmaz, güncel değeri 4,5 milyar dolan olan santral ve madenlerin 5’te 1’i tutarına yani 900 milyon dolara özelleştirilmek istendiğini söylüyor. İhalede taban teklif tutarlarının açıklanmaması Yavuzyılmaz’ın iddiasını güçlendiriyor.
Öte yandan İletişim Başkanlığı’nın yazısında iddia edilen “kamu zararını” engellemek amacının AKP iktidarında uygulanan özelleştirme programında çoğunlukla dikkate alınmadığı biliniyor. Özelleştirme portföyünün “kârlılık” kriterine göre oluşturulmadığını gösteren birçok satış ihalesi gerçekleştirildiği hatırlanacaktır. AKP tarafından Tüpraş, Petkim ve Erdemir gibi önemli sanayi tesisleri özelleştirildiğinde, her biri Türkiye ekonomisi açısından “altın yumurtlayan tavuk” niteliğindeki işletmelerdi. Yüksek katma değerli üretim yapan ve kâr eden sanayi kuruluşları AKP döneminde bir bir satıldı.
AKP iktidarının son döneminde enerjide dışa bağımlılığı azaltacağı belirtilerek sunulan Karadeniz’deki doğal gaz ve Şırnak Gabar’da petrol rezerv keşiflerinin tamamı devlet şirketi Türkiye Petrolleri A.O. (TPAO) tarafından gerçekleştirildi. İletişim Başkanlığı’nın açıklamasında yer verilen enerjide dışa bağımlılığın azaltılması hedefi ile özelleştirme arasında nasıl bir bağ olduğu anlaşılamazken kamu elinde Çayırhan Termik Santrali ve bağlı kömür sahalarında üretimin niçin arttırılamayacağına açıklık getirilmedi.
Özel sektöre devredilmeden önce maddi yatırımların yanı sıra gerekli izinlerin de tamamlandığı anlaşılıyor. Çayırhan Termik Santralı için 2021 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bir rapor hazırlatıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na onaylatılan bu rapor sayesinde santralin kül depolama sahalarının kullanımına devam edilmesi sağlandı.
Son söz: Mücadele devam edecek
Yeraltında çalışmanın zorlukları, belirsizlikle birleşince işçilerin psikolojisi de bozuluyor. Volkan, “Kafamız yerinde olmayınca iş kazalarının artma riski var. Evde de huzursuzluk başlıyor. Çocuklarımız soruyor: ‘Baba, işsiz mi kalacaksın? Buradan taşınacak mıyız?’” diyor ve ekliyor "Kolay değil, yerin metrelerce altında dışarda gün mü var güneş mi var görmeden mücadele ediyoruz. Ama artık bir yanıt bekliyoruz"
Çayırhan’daki direniş, sadece bir işletmenin satışına karşı değil, aynı zamanda işçilerin geleceğini koruma mücadelesi. Volkan ve arkadaşları, “Özelleştirmeye hayır!” diyerek yeraltından seslerini yükseltmeye devam ediyorlar. Onlar işçilerin yönetimde söz sahibi olabileceğine inanıyor.
İşçilerin tek bildikleri bir şey var: Seslerini duyurmak için yeraltına inmeye devam edecekler. Çünkü madencinin sesi yükseldikçe yetkililerin kulaklarını kapattığı biliyorlar.