Tayyip’in Mektubu... PKK’ya Af!..
Erdoğan’ın Mektubu... PKK’ya Af!..
Müyesser YILDIZ
Üç gün önce Erdoğan şehit ve gazi ailelerine “AKP teşkilâtları” tarafından ulaştırılmak üzere bir mektup kaleme aldı.
Mektubunda “terörsüz Türkiye” için başlatılan açılımı anlatıp, “Pazarlık, müzakere, taviz, gizli ve süfli girişimler yok” mesajı veren Erdoğan’a ilk tepki İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’ndan geldi.
Erdoğan’a hitaben bir açık mektup yayımlayan Dervişoğlu, bugüne kadar teröristbaşından Kandil’e, Barzan ağalarından terörün siyasi sözcülerine geniş bir kesimle görüşme yapıldıktan sonra gecikmiş de olsa şehit aileleri ve gazilerimizin akla gelmesini olumlu bulduğunu belirtirken, sonradan düzeltilmiş olsa da, Erdoğan’ın mektubunun ilk örneğinde, terör yüzünden yaşanan ekonomik kayıplardan bahsedilip, “Trilyonlarca dolar kaynağımızdan sarf-ı nazar ettik.” denmesini eleştirdi.
Mektupta dikkat çeken başka şeyler de var. Örneğin Erdoğan’ın mektubu, “AK Parti Genel Başkanı-Türkiye Cumhurbaşkanı” sıfatlarıyla imzalaması... Mektupta AKP logosunun yer alması...
Erdoğan’ın sosyal medya hesabına bakın, ne yazıyor; “Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı”...
Aylardır bize sürecin, “devlet politikası” olduğu anlatılmıyor muydu?.. Daha dün Erdoğan’ın bu mektubunu değerlendiren AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman da “terörsüz Türkiye” meselesinin bir “devlet politikası” olduğunu vurgulayıp, “Partiler üstü olan bu mesele gündelik siyasete alet edilmemelidir.” demedi mi?
KOMİSYONUN MİSYONU
Malûm; İmralı’daki teröristbaşının yıllardır dillendirdiği “Meclis’te komisyon kurulsun” buyruğu nihayet yerine getirildi- hem de bu komisyona ilişkin bir kanun çıkarılmasına gerek duyulmaksızın!..
Meclis’teki İYİ Parti ve BBP dışında rahatsız olan da çıkmadı, herkes komisyona erişmek için koştu.
Öte yandan hapiste olan gazeteci Fatih Altaylı’nın, “Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan’a Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir şiirini göndermiş... Eğer uydurmuyorsa, ‘Sürecin mimarını saygı ile selamlıyorum.’ demiş.” iddiası, “milli güvenlik meselesi” sayılıp Altaylı’nın Youtube kanalına erişim engeli getirildi. Şu ana kadar Altaylı’nın bu iddiası yalanlandı mı? Yooo.
Acaba hangisinin daha büyük “milli güvenlik meselesi” sayılma potansiyeli var; teröristbaşı-PKK’nın arzusu üzerine yasal dayanaksız ve misyonu belirsiz bir komisyon kurmak mı, Bahçeli’nin teröristbaşına şiir göndermesi mi?!
İktidar cenahı bugüne kadar komisyonun sadece teröristbaşının ve silah bıraktığı öne sürülen PKK’lıların akıbetini görüşeceğini söyleyegeldi... Önceki günkü ilk toplantının başlangıcında TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da, “Komisyona tarihi görevler düştüğünü”, “tarihi bir fırsatla karşı karşıya olduklarını” vurgulayıp şöyle konuştu:
“Bu komisyonun vücuda gelmesinin ana sebebi İmralı'dan yapılan açıklama sonrasında örgütün silah bırakmayı kabul ettiğini, kendini feshetmeyi kabul ettiğini ortaya koyması, bunu deklare etmesi ve bu süreçle birlikte ortaya çıkacak olan birtakım yasal düzenlemelerin nasıl yapılacağıyla ilişkin Meclisin de süreci sürece vaziyet etmesi, hazırlık yapması ve bunları tabii ki Genel Kurula kararlarını almak üzere göndermesi.”
Ama bilindiği gibi, muhatapları ve İmralı sözcüsü olan DEM hiç de öyle demiyor. Komisyon toplantısından bir gün önce yapılan Merkez Yürütme Kurulu’nun ardından DEM sözcüsü Ayşegül Doğan, “ender rastlanan bir kavşakta” olduklarını belirterek, yine “eşit yurttaşlık temelli bir Türkiye’nin yaratılmasından” söz edip şunları söylemedi mi?
“Yalnızca çatışmalı sürecin sonlandırılması bile tarihsel önemde. Ancak bu çatışmaya neden olan sorunların da ortadan kaldırılması, bu sorunlara da çözümler bulunması aynı derecede önemli. Dolayısıyla komisyondan beklentimiz bu adımın gereği olan yasal düzenlemelerin gerçekleşebilmesi için birtakım çalışmalar yürütmeleri, toplumsal dayanışmanın layıkıyla hayat bulması ve tabii ki demokratikleşmenin sağlanabilmesi, adaletin tesis edilebilmesi... Bu süreci karşılıklı bir değişim ve dönüşüm süreci olarak ele almamız gerekiyor.”
Demek ki, komisyonun işi sadece PKK’lıların affı, gelenlere iş-ev bulunmasıyla falan sınırlı kalmayacak; PKK terörüne sebep gösterilen sözde “Kürt sorununu” ortadan kaldırmak için “gerekli yasal düzenlemeleri” de gerçekleştirecekmiş!..
KOMİSYONDAN BAŞKA "EVRE" Mİ VAR?
Zaten komisyonun toplandığı gün DEİK Genel Kurulu’nda konuşan Erdoğan da, komisyonu kast ederek, “Yeni bir evreye daha geçildi... Türk siyaseti psikolojik bir eşiği daha başarıyla aştı... Bir önyargıyı daha kırdı. Demokratik zeminde meselelerini konuşarak çözme yolunda kıymetli bir adım daha attı.” demedi mi?
Demek ki, daha başka “evreler”, aşılacak “psikolojik eşikler”, kırılacak “önyargılar” var!.. Acaba neler?..
Bunu yine Erdoğan’ın sözlerinden çıkarmaya çalışalım.
Türkiye’nin yarım asırlık terörle mücadelesinin ekonomik, siyasi ve sosyal faturasını anlatıp şöyle devam etti:
“Millet olarak biz kaybederken, Türk'ün de Kürt'ün de Arap'ın da can düşmanı olanlar kazandı... Biz, 'Artık bu ülke, bu millet kaybetmesin' diyoruz. Şu anda kazananlar ile kaybedenlerin yerini değiştirecek tarihi bir sürecin içindeyiz... Ülkemizde ve bölgemizde yeni bir dönemin kapılarını açmak istiyoruz. Zarfımız birlik, mazrufumuz kardeşliktir... Sürecin sonunda inşallah sadece ekonomisiyle değil, demokrasisiyle de kardeşliğiyle de güçlü bir Türkiye ile müşerref olacağız.”
Bölücü terör; Türk Milleti’nin tamamına zarar vermişken; “Türk, Kürt, Arap” vurgusu niye?!
Bir kez daha altını çizelim; yarım asırdır ne yaparlarsa yapsınlar “birlik ve kardeşliğimize” hâlel getiremediler. Durum bu iken, “birlik ve kardeşlik” beklentisini, hele de sebebi ve kaynağı belli ekonomi ve demokrasiyle ilgili sorunlarımızın çözümünü PKK açılımına bağlamak neyin nesidir?!
PAKET PAKET AF VAR
Varsayalım ki, TBMM’deki komisyon gerçekten sadece PKK’lıların affını ele alacak.
Tamam, komisyon üyelerinin büyük bölümü hukukçulardan oluşuyor; ama bu kadar şaşaaya, tantanaya ne hacet? Konunun uzmanı hukukçular çalışır, bir paket hazırlar. Sonra üzerinde çalışılır ve Meclis’e getirilir.
Kaldı ki; daha önceki açılımlardan, ellerinde paket paket “eve dönüş ve pişmanlık yasaları” yok mu?
Yetmezse; Atlantik Konseyi’nden David L. Phillip’e ve Henry Barkey’lere kadar bir yığın yabancının hazırladığı öneriler raflarında durmuyor mu?
YA ERDOĞAN'IN SÖYLEDİKLERİ?
Tereyağından kıl çeker gibi 40 bin insanımızın katillerinin affı, topluma ve siyasete entegrasyonu normalleştirildiğine, hatta bunun için şehit aileleri ve gazilerimize mektup yazılıp destek istendiğine, yani büyük bir “psikolojik eşik” aşıldığına göre, şunları hatırlatalım:
2006 açılımında; teröristbaşının serbest bırakılması anlamına gelen genel af talebi dillendirildiğinde, “Bu terör örgütünün talebi. Biz onları iyi tanıyoruz. Bu şekilde konuşmayın” diye tepki gösteren;
2013 açılımında; genel af çıkmayacağının altını çizip, “Genel affın olmayacağını defaatle ifade ettik. Ben bizzat ifade ettim ve bunu çok daha ilerilere taşıdım, ‘Bir insanı öldüreni af yetkisini ben kendimde bulamam.’ dedim. Ben bu ifadeyi kullandım diye ana muhalefetin mensupları kalktılar, ’Şeriat getirmek istiyor’ dediler. Bunu yine söylüyorum? Devlet kendisine karşı işlenen suçlarda bu tür af yetkisini kullanabilir. Ancak maktul başkası, affeden başkası. O af yetkisi maktulün yakınlarınındır.” açıklamasını yapan;
2018’de, MHP Lideri Bahçeli’nin kader mahkumları için af teklifinde bulunması üzerine, “İlke şu; devlete karşı işlenenlerde devlet bu yetkiyi kullanabilir, ama şahıslara karşı işlenen olduğunda orada devletin böyle bir af yetkisi kesinlikle yoktur.” diyen kimdi?
Bizzat Erdoğan!..
O halde şimdi biz de şunu söylemeyelim mi?
Buyurun siz devlet olarak, devleti ve ülkeyi bölmeye çalışan PKK’lıları affedin...
Ama katillerin affını bir zahmet şehit yakınları ve gazilerimize sorun. Bakalım bu hak ve yetkinin sizler tarafından kullanılmasını kabul edecekler mi?