Cumhuriyet ve karşıdevrim
Cumhuriyet ve karşıdevrim
Alev COŞKUNMilli Mücadele’de Kuvayı Milliyeciler Mustafa Kemal liderliğinde üç cephede birden savaştılar.
Bir yanda işgalci devletlerle işbirliği yapan padişah ve onun hükümetleri...
Cephede yabancı işgal ordularına karşı yapılan amansız bir savaş...
İstanbul’u işgal etmiş ve Anadolu’yu işgal eden taşeron askeri birliklere destek veren emperyalist devletlere karşı bitmeyen zorlu savaş....

Bunlar yetmezmiş gibi, emperyalist devletlerle işbirliği yapan padişah ve hükümetleri, dinsel duyguları kullanarak “Kuvayı İnzibatiye” adı verilen karşı güç oluşturmuşlardı.
Bu ne yaman bir çelişkidir ki padişahın desteği ve din duygularıyla hareket eden bu birlikler kendi soydaşları olan Kuvayı Milliyecilere saldırıyorlardı.
Kuvayı Milliyeciler yabancı işgal kuvvetlerine ilave olarak Rum, Pontus ve yerel çetelerle uğraşıyorlardı.
23 Nisan 1920’de TBMM açılırken iç isyanlar birbiri ardına patlak verdi.
Bir yanda Anzavur çeteleri öte yanda yerel güçler Düzce, Bolu, Konya, Yozgat, Yenihan, Ankara’ya çok yakın Beypazarı ve Mucur’da isyanlar çıkarıyorlardı.
Öte yandan padişahın dinsel dayanaklı bildirileri Anadolu’da dağıtılmaktaydı. Mustafa Kemal Ankara’da adeta etrafı sarılmış, çembere alınmış bir durumdaydı.
Dış güçlere karşı savaş
Kurtuluş Savaşı aslında dış güçlere ve onların içerideki işbirlikçilerine karşı verilen zorlu bir savaştı. Dört bir taraftan sarılmış, adeta çembere alınmış olan Mustafa Kemal, bu koşullar altında Milli Mücadele’yi başarıya götürmüştür.
Milli Mücadele aynı zamanda tüm dünyadaki mazlum milletlerin bağımsızlık savaşıdır.
Atatürk bu konuda şöyle diyor:
“Türkiye’nin bugünkü mücadelesinin sadece Türkiye’ye ait olmadığını tekrar etmek istiyorum. Türkiye’nin savunduğu dava bütün mazlum milletlerin davasıdır... Bütün doğunun davasıdır.”
Milli Mücadele’nin mazlum milletlerin ilk bağımsızlık savaşı olması, savaşın başarı ile sonuçlanması ardından laik devrimlerin gerçekleşmesi karşısında emperyalist devletler, temelde Atatürk Devrimlerine karşı oldular.
Ayrıca, süper güçler stratejik öneme sahip olan Ortadoğu’da Türkiye gibi laik ilkelere dayalı, seküler bir toplum istemiyorlardı.
KARŞIDEVRİM
Sosyolojik bir gerçek şudur ki; her devrim bir karşıdevrim sürecini yaratır.
Karşıdevrimin kaynakları zaten I. ve II. Meclis’te varlığını ortaya koyuyordu. Saltanatın ve hilafetin kaldırılışının ardından Cumhuriyetin ilanı karşıdevrimcilerin harekete geçmesini tetiklemişti.
Atatürk 1925’te şöyle diyor:
“Biz büyük bir devrim yaptık. Ülkeyi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski kurumları yıktık. Bunların binlerce yandaşı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak gerekir.”
Atatürk Cumhuriyetine ve Aydınlanma Devrimlerine karşı hareketler çok partili sisteme geçildikten sonra giderek güçlendi.
DP’nin, 1950’de seçimi kazanınca kurduğu ilk hükümetin başbakanı Menderes, programında devrimleri halkın kabul ettiği ve etmediği devrimler diye ikiye ayırmıştı. DP iktidarında Köy Enstitüleri kapatılmış, Halkevlerinin kapısına kilit vurulmuştu. Demokratik sistem içinde yaşadığımız 75 yıldır halifeciler, tarikatlar, yeni Osmanlıcılar demokratik haklardan yararlanarak örgütleniyorlar ve güçleniyorlar. Gazetemizin başyazısında belirtilen FETÖ hareketi bu konuda en çarpıcı örnektir.
SÜPER GÜÇLER
Süper güçler, Ortadoğu’da Türkiye gibi laik bir devletin varlığını, demokratik haklara inanmış bir toplumun gelişmesini istemiyorlar. Bu nedenle yeni Osmanlıcılık hareketini destekliyorlar.
Bu emperyal istemler ve süper güçlerin oluşturduğu projelere karşı, Türk toplumu her şeye rağmen cumhuriyet rejimini ve Atatürk ilkelerini benimsediğini gösteriyor.
Başyazıda da belirtildiği gibi Türk gençliği ve Türk halkı, Atatürk Cumhuriyetini ve laik devrimleri koruyacaktır. Hukuka bağlı evrensel demokrasiye sahip çıkacaktır.

